10 Kasım 2008 Pazartesi

Keçiboynuzu pekmezi yiyen, hastalık görmüyor!

Keçiboynuzu olarak bilinen harnup, doğanın bize hediyesi en güçlü besin kaynaklarından biri... Faydası o kadar çok ki yazımızı okuduktan sonra evden eksik etmeyeceğinizi düşünüyoruz.
“Hz.Yakup Peygamberin ekmeği”
Keçiboynuzu/ harnup (Ceratonia siliqua); Baklagiller familyasından doğal olarak Akdeniz ikliminde yetişen ve baklaları yenen her daim yeşil ağaç ya da çalı türü.İngilizcesi “carob” ise de, genelde “St.Johns Bread” olarak bilinir. Almanca’sı da “johannisbrot” dur. Her iki lisanda da “Yakup Peygamberin Ekmeği" anlamına gelir. Yakup peygamberin çölde ekmek yerine tükettiği bir meyvedir. Yaklaşık 5000 yıldan beri bilinmektedir.
Birkaç yüzyıl öncesine kadar şeker yerine veya yapılan tatlılarda ağırlıklı olarak harnup kullanılırdı. Günümüzdeki beyaz şeker üretiminin başlaması ile bu kültür ve bu sağlıklı beslenme yapısı yok olmuştur. Harnup ağacı ilk 15 yıl hiç meyve vermeyen bir ağaçtır. Yetişkin bir ağaç 1000 kiloya kadar meyve verebilmektedir.
Keçiboynuzu diğer adıyla harnup yeryüzünün en eski bitkilerinden olup anavatanı olarak Güney Anadolu, Suriye, Kıbrıs, Yunanistan, İspanya, Fas, Tunus, Cezayir, Filistin ve Libya olup memleketimizde, Antalya, Mersin, Silifke, Datça dolaylarında yaklaşık 1500 km'lik sahil şeridinde doğal olarak yetişmektedir.
Türkiye’de tıbbi bitki ihracatında en büyük pay ile 1. sırada "keçiboynuzu" yer almaktadır. "Kekik" 2.sırada, "kapari" 3.sırada, "defne" 4.sırada yer alıyor.
Olgunlaşmadan yenirse bağırsakları yumuşatır, olgunken kabızlık yapar. Yabani olanların tohumlarına Kırat veya Karat adı verilir. (0,2 gram 1 karat) Karat ölçüsü buradan gelmektedir. Tohumlarından zamk elde ediliyor ve yurt dışına ihraç ediliyor. Kağıt ve Mobilya sanayinde kullanılıyor.
Gallik asit içeriyor!Keçiboynuzunun içerdiği gallik asiti insan sağlığı üzerinde öylesine çok yönlü özellikleri olan bir maddedir ki, insan hayatında bu maddelerin önemi öğrenince mutfağından keçiboynuzunu ve pekmezini eksik etmek istemiyor. Gallik asit çok yönlü bir maddedir. Bu maddenin belirtilen bu özelliklerini artıran ve takviye eden keçiboynuzunda bulunan promotor maddelerdir.
Gallik asitin özellikleri
Analgesic/ağrı kesici Antiallergenic/alerjiye karşı Antiasthmatic/astıma karşı Antibacterial/bakteri yok edici Antibronchitic/bronşite karşı Anticancer/kansere karşı
Antihepatotoxic/karaciğeri toksinden arındırıcı Antioksidant/serbest radikalleri yok edici Immunostimulant/bağışıklık sistemini güçlendirici Antiviral/mikroplara karşı Antiseptic/antiseptik Cancer-preventive/kansere karşı koruyucu Antinitrosaminic/nitrozamin yok edici Bronchodilator/bronş genişletici Antipolio/çocuk felçine karşı
Dertlilere derman oluyor…
Günümüz yaşam şartların maruz kaldığımız eletromanyetik kirlilikle vücuda giren radyasyonu dışarı atma özelliğine sahip keçiboynuzu, 7’den 70’e herkesin günlük vitamin ihtiyacını karşılamaktadır.
Akciğer ödemine karşı keçiboynuzunun desteği bulunmaz bir imkan. Balgam söktürücü gücü ve astıma karşı olan tedavi edici gücü çok fazladır. Sigara içenler keçiboynuzuna başladıktan bir iki gün sonra nasıl balgam çıkardıklarını hayretle özleyeceklerdir.
Keçiboynuzunun en önemli özelliği nefes darlığına karşı oldukça etkili olmasıdır. Keçiboynuzunun nefes darlığına karşı etkili olan etkin maddesi hemen hemen başka hiçbir bitkide bulunmamaktadır. Bu etken madde aynı zamanda bazı alerjik astım rahatsızlıklarında öylesine etkilidir ki; derhal sonuç almak mümkün olabilmektedir. Ayrıca alerjinin neden olduğu nefes darlığı problemlerinde büyük bir başarıyla uygulanabilir.
Kortizon tedavisinden başka çare bulamayan, alerjik nefes darlığı çeken ve yılın belli mevsimlerinde öksürük krizlerinin nedenli şiddetli olduğunu anlatan bir çok insanın, keçiboynuzunu kullanmaya başladıktan daha hemen ertesi gün rahatlamaya başladıkları gözlemlenmektedir.
Guatr rahatsızlığından dolayı nefes darlığı çekenler de olumlu sonuçlar aldıklarını belirtmişlerdir.
Akciğer ödemine karşı keçiboynuzunun desteği bulunmaz bir imkandır. Balgam söktürücü gücü ve astıma karşı olan tedavi edici gücü çok fazladır. Sigara içenler keçiboynuzuna başladıktan bir iki gün sonra nasıl balgam çıkardıklarını hayretle gözleyeceklerdir.
Keçiboynuzu, insanlığın korkulu rüyası akciğer kanserini %90 oranında önleme gücüne sahiptir. Özellikle sigara içen insanlarda akciğer kanserine yakalanma riskinin ne kadar yüksek olduğu, bu konuyla ilgili hemen her klinik deneyde ortaya konmaktadır. Keçiboynuzunun bu koruyucu özelliği Allah’ın insanlara olan bir lütfudur. Keçiboynuzu akciğer kanserini önleyen mükemmel bir meyvedir. Ancak, akciğer kanserine yakalanmış olanlar için tedavi etme gücü çok zayıftır. Bir bitkinin hastalığı önleyici özelliği ile hastalığı tedavi etme özellikleri birbirlerinden farklı şeylerdir. Keçiboynuzunun akciğer kanserini tedavi etmekteki gücünü artırıcı farklı etkin maddeler içeren ikinci bir bitkiye ihtiyaç vardır. Bu ikinci takviye bitki kırmızı turptur. Keçiboynuzunda kolesterol bulunmaması ayrı bir avantajdır. Kaffein ve theobromine içermediği için de tansiyon problemi olanların rahatlıkla uygulayabilecekleri bir kürdür. Fosfor ve kalsiyum bakımından zengindir. Bu nedenle osteoporoz rahatsızlığı olanlara kalsiyum ihtiyaçlarının karşılanmasında çok iyi bir destekleyicidir.
Keçiboynuzu (harnup) pekmezinin faydaları
1kg. pekmezde; 8069mg.Potasyum – 698mg.Kalsiyum - 565mg.Fosfor – 147mg.Sodyum – 383mg.Magnezyum - 35,4mg.Demir - 2,4mg.Bakır - 3,2mg.Çinko 3,9mg.Mangan bulunur.
Kalsiyum bakımından çok zengin (sütün 3 katı.) İçindeki E vitamini sayesinde; öksürük, grip, kemik erimesi ve kansızlık durumlarında vücuda yardımcı. Balgam söktürmeye, göğsü yumuşatmaya, bronşları açmada etkili. Sigara tiryakileri için faydalıdır ve nefes darlığına karşı vücuda yardımcı olur (Alerjik nefes darlığı çekenlere ısrarla keçiboynuzu pekmezi tavsiye edilir.) Yüksek ham selüloz etkisi ile bağırsak rahatsızlıklarına ve gastrite karşı vücuda yardımcı oluyor. Mide ve bağırsak gazlarını dışarı atarak mide şişkinliğini giderir Bağırsak kurdu, tenya, solucan gibi bağırsak parazitlerini temizliyor. Mideye kuvvet veriyor. Yüksek mineral ve vitamin içeriği ile de diş ve diş etleri üzerinde çok olumlu etkileri bulunuyor.Yüksek doğal şekerler, zengin mineraller (özellikle çinko) ve vitaminler (A, B, B2, B3, D) içeriği dolayısıyla doğal güç ve besin kaynağı. Yüksek sodyum ve potasyum içeriği sayesinde tansiyon, karaciğer ve akciğer rahatsızlıklarında vücuda yardımcı oluyor. Kanın zehirli maddelerini temizliyor. Kalp rahatsızlıklarında doğal destekleyici bir ürün. İnsanlığın korkulu rüyası akciğer kanserini %90 oranında önleme gücüne sahip. İnsan vücuduna giren radyasyonu dışarı atıyor Doğal bir dopingdir. Keçiboynuzunun herhangi bir yan tesiri bulunmuyor. Hem besleyici hem de besin değeri olan keçiboynuzudur. Astım, alerjik astım, alerjik nefes darlığı, akciğer kanserini önleyici etkisi var. Akciğer ödemini yok edici ve sperm sayısını artırıcı ve balgam söktürücü olarak olumlu özellikleri bulunuyor. Doğal harnup pekmezinde bulunan o güzel damak tadı değişerek ağızda burukluk kıvamında koyuluk pelteleşme görülebilir. Pekmezde bulunan bu ani değişikliğin sebebi keçiboynuzu hammaddesi kırıldıktan sonra taze olarak bekletilmeden hemen üretim yapılmasıdır.Keçiboynuzu kırıldıktan sonra bir müddet bekletilip üretime geçilmesi en iyisidir. O zaman pelteleşme görülmez! Aynı zamanda tamamen doğal olarak üretilmiş olan harnup pekmezi aşırı soğukların etkisi ile koyulaşabilmektedir. Koyulaşmış olan pekmez cam kavanozda oda sıcaklığında normal halini alır. Daha çabuk sonuç alırım diye kesinlikle abartarak kullanmayınız. Uygulama sürelerine ve miktarlarına kesin olarak uyunuz. Doğa bir denge, nizam ve kural üzerine kuruludur ve de belirli kurallara göre çalışmaktadır. İnsan da, doğanın bir parçası olduğuna göre, insan vücudu da aynı şekilde belirli dengeler çerçevesinde çalışmaktadır. İşte, günümüzde bilim adamları ekolojik dengeden, biyolojik dengeden ve de daha bir çok dengelerden bahsetmekteler ve bu dengelerin bozulması durumunda dünyamızı nedenli büyük felaketlerin beklediğini vurgulamaktadırlar.
Örneğin; Demir, insan vücudu için hayati önem taşıyan bir maddedir. Demirin eksikliğide, fazlalığı da insan vücudu için zararlıdır. Bazı insanlar vitaminlerin çok faydalı olduklarına inandıklarından dolayı vitamin haplarını fazla fazla kullanırlar. Çünkü, fazlasının insan vücuduna zarar vermediğini zannederler. Unutmayınızki, vitaminlerin eksikliği sağlığımız açısından hayati önem taşırlarken, fazlası da vücudumuza zarar verirler. Aynı şekilde size önerilen bitkileri de belirtildikleri şekilde kullanmak gerekir. Fazla kullanarak daha çabuk sağlığıma kavuşurum diye düşünmek yanlıştır.
Kaynaklar:Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu/ Bitkisel Sağlık RehberiDr.Mehmet Göbelez/ Gıdalarımız ve Sağlığımızhttp://www.encyclopedia.com/doc/1E1-carob.htmlhttp://en.wikipedia.org/wiki/Carob

20 Nisan 2008 Pazar

GIDA REHBERİ

Zevkle içtiğimiz hoş kokulu adaçayı ecza depomuzdur.
ADAÇAYI
Kokulu bitkilerin en keskini olan adaçayı Akdeniz yöresinde doğal olarak yetişir. Bu bitkinin 500 çeşidi bilinir.
Çok yıllık, altları çok açık yeşil renkli ve tüylü, çok kuvvetli kokulu yaprakları uzunca ovalımsıdır. Çiçekleri mavi-açık eflatun renklerdedir ve yaz başından itibaren açmaya başlar.
Adaçayı yemeklere, çorbalara ve salçalara tad ve lezzet vermek için kullanılabilir. Özellikle çaylarda içilir.
Sabahları ve yemeklerden hemen sonra içilecek enfüzyonu tenik, kuvvet verici, uyarıcı, hazmettirici ve gazları gidericidir. Sinirleri teskin eder.
Kül olarak içildiğinde gece terlemelerine karşı kullanılır.
Yapraklarından ve çiçeklerinden yararlanırken adaçayının başlıca özelliği uyarıcı oluşudur. Kan dolaşımını etkiler, sinir sisteminin fonksiyonlarında ona yardımcı olur. Sürmanaj geçirenlere , kansızlık çekenlere, hastalıktan yeni kalkmışlara, çok sinirli kişilere, gerginlik içinde olanlara tavsiye edilir.
İdrar söktürücü oluşundan dolayı idrar tutukluğunda, spazmlarda, böbrek tembeliğinde, romatizma ve migrende yararlıdır.
Kadınlarda adetleri düzenler, hormon dengelerini ayarlar. Cilt sağlığını korur, saç dökülmesini yavaşlatır.
Adaçayı kan dolaşımını hızlandırır, vücuda dinçlik verir. Kusma ve ishali keser. Mide ve bağırsakların daha iyi çalışmasını sağlar.

Muazzam lezzeti ile herkesin sevdiği antepfıstığının besleyici değeri büyüktür.
ANTEP FISTIĞI
Yüksek protein ve besin elementleri içeren antepfıstığında yağ oranı düşüktür ve kolesterolü yükseltmez. Bu yüzden sağlığımız için önemi büyüktür. Günde 10-12 adet yenmesi halinde vücudumuzun yağ ihtiyacını karşılar.
100 gram antepfıstığında; 20.8 gram protein, 51.6 gram yağ, 16.4 gram karbonhidrat, 158 mgr mapnezyum, 1020 mg potasyum, 136 mg kalsiyum, 500 mg fosfor ve 7-3 mg demir bulunur. 594 kalori veren bu miktarda ayrıca E, C, B, Bz ve nikotinamid de yeterince vardır.
100 gram yenmesi halinde vücudun günlük protein, B, vitamini ve fosfor ihtiyacının yüzde 35’i karşılanmış olur.
Kolesterolü yükseltmemesi sebebiyle koroner kalp rahatsızlıkları riskini düşürmektedir. Ayrıca kan şekerini yükseltmediğinden şeker hastaları da tüketebilirler.
Antepfıstığı ayrıca karaciğere faydalı olup zehirlenmeleri giderir ve kuvvetlik verir. İçindeki yağı ve proteini ile enerji sağlar, vücudumuzu geliştirir. Bedeni ve zihni faaliyet gösterenlere, nekahat devresinde olanlara çok faydalıdır.
Yağı karaciğer ve böbrekler için faydalı olup ağrıları hafifletir.

Bu leziz meyve benzersiz tadı ve bulunmaz kokusu ile vazgeçemeyeceğiz gıdadır. Çekirdeğiyle yemekte fayda vardır.
ARMUT
Kökeni Hazar Denizi çevresidir. Milattan 1000 yıl önce dahi biliniyordu. Benzersiz tadı ve bulunmaz kokusu ile, ağıza ve dil üzerine balözü gibi tadını yayan armut, görünümüyle de iştah açıcıdır.
Öbür meyveler gibi armudun da kalorisi düşüktür (100 gramı 41 kalori). İçinde gilikoz yerine leviloz denilen şeker olduğundan diabetikler de, zayıflamak istiyenlerde yiyebilirler.
Vitaminlerden yana yoksul ama minerallerden yana zengin olan armutta A, B, C vitaminleri, şeker, tanin, demir, kireç, fosfor, magnezyum, potasyum, kükürt, klor, çinko, iyot, arsenik, manganez bulunur. Besleyici, laksatif (bağırsak yumuşatıcı) ve idrar söktürücüdür. Sodyum ve klordan yoksun olduğundan, tuzsuz rejimlerde yer alır. İçindeki potasyum miktarı ise yüksektir. Bu yüzden ödemlerde ve kalp –böbrek hastalıklarında tavsiye edilir. Zayıflama kürlerinde biraz yoğurtla veya az miktarda has buğday ekmeği ile birlikte çiğ veya pişmiş armut yenebilir. Armuttaki tanin ve potas tuzları ürik asidi eritir. Bu özelliğinden dolayı armut arterit, gut ve romatizma gibi hastalıklarda ilaç yerine geçer.
Bir süre için her gün bir miktar armut yemek kanı temizler ve yüksek tansiyonda başarılı sonuç verir.
Lif deposu
Harika bir lif deposudur. Lifli besinler tüm yararların yanısıra düşük yağ oranları içeren bir diyetle birleştiğinde kalınbağırsakta polip oluşması riskini azaltır. Armut aynı zamanda biraz C vitamini, potasyum ve boron ihtiva eder.
Armutun Özellikleri
- Kansızlığa karşı etkilidir. Mineral rezervlerini güçlendirir.
- Olgun olduğunda hazmı kolaylaştırır ve sindirim sistemini canlandırır.


- Romatizma, eklem hastalıkları ve guta karşı mücadele eder. Ayrıca idrar söktürücü ve kanı temizleyici özelliği vardır.
- Pişmişi bağırsakları hızlı çalışmasını sağlar.
- İçindeki vitaminler sinir sistemini rahatlatır ve korur.
- Komposto olarak da yararlıdır, susuzluğu giderir.
Diğer Yönleri
Armut ağacının kabuklarından, taze dallarından, tomurcuklarından, filizlerinden, yaprak ve çiçeklerinden de yararlanılabilir. Meyvenin kendisi gibi çeşitli bitkisel bölümleri de idrar söktürücü, biraz bağırsak yumuşatıcı, yatıştırıcı, hafif ateşleri ve yüksek tansiyonu düşürücü ektisi vardır.
Armut olgunluk sırasında bol bol yenebilecek hoş bir meyvedir.

Her zaman güneşe dönen ayçiçeği güzel görünümü yanında üstün bir gıdadır.
AYÇİÇEĞİ: ÇEKİRDEĞİ VE YAĞI
Ayçiçeğinin besin değerlerini bir araya toplayabilen pek az besin vardır. İnsan bir dağ başında yaşasa ve tek besin maddesi seçmek zorunda kalsa, duraksamadan ayçiçeğini seçmelidir. Bu minnacık çekirdeklerde C vitamini dışında bütün öbür vitaminler bulunur. Ayçiçeği çimlendirildiğinde bu vitamin bu vitaminler mevcut olur.
Ayçiçeğinin yağı kolay sindirilir. Bileşiminde bedende yağların ekşimesini önleyen E vitamini vardır. Bütün gün yüzünü güneşe veren bu çiçeğin tohumlarında ayrıca pek az bitkide rastlanan D vitamini de bulunur. Bilindiği gibi D vitamini bedenin kalsiyumu ve fosforu daha iyi kullanmasını sağlar.
Ayçiçeği A, K ve B vitaminlerinden yana da üstündür. İçinde kansızlığı önleyen ve besinlerde ender bulunan folik asit, nikotinik asit ve pantotenik asit bile vardır.
Ayçiçeğinin üstünlüğü protein yönündendir. Bedenin ihtiyaç duyduğu 8 aninoasit dengeli bir şekilde bu bitkide bulunur.
Fırsat buldukça ayçiçeği yemelidir. Çimlendirilen ayçiçeği daha yumuşak olur; hem sindirimi kolaylaşır, hem de biyolojik değerleri artar.
Soyulmuş ayçiçeği çekirdeği yemeklere ve ekmeğe katılırsa hem nefis hem de besleyici olur.
Ayçiçeği damar sertliği ve kolesterol düşürücüdür. Cinsel arzuyu arttırır.
Kuru yemişler içerisinde yağı ve proteini en yüksek kalitede olanı ayçiçeğidir. Bedenen ve zihnen çalışanlara, zayıf kalmış çocuklara, iyileşme devrinde olanlara çok fayda verir.
Et yiyemeyenlerin protein ihtiyacını karşılar. Proteini et ayarındadır.
Ayçiçek yağı özellikle soya fasulyesi ile hazırlanmış salatada mükemmel olur. Bunun dışında her türlü salataya katılabilir. Çünkü ihtiva ettiği E vitamini damar kireçlenmesini önleyerek bağışıklık sistemini korur. Aynı zamanda bu sihirli yağ hafızanın uzun yıllar canlı kalmasını sağlar.

Baharatlar, midenin dostu, yemeğin lezzetidirler. İştah açar ve besinlerimize ayrı bir güzellik katarlar.
BAHARATLAR
Daha çok taze olarak kullanılmayıp kuru halde az miktarda kullanılan karabiber, tarçın, karanfil, kimyon, kırmızı toz biber, hindistan cevizi gibi, yiyeceklere çeşni ve renk katan öğelere baharat denmektedir. Aslında, maydanoz, sarımsak veya soğan da kurutulup toz haline getirilerek baharat gibi kullanılabilmektedir.
İşte baharatların özellikleri
- Baharatlar bazı rahatsızlıklara iyi gelirler. Ancak bu faydayı alabilmek için bazen dozu iyice artırmak gerekebilir. Kakule bağırsaklarda gaz toplanmasına karşı iyi gelir. Kimyon astımın etkilerini azaltır.Safran virüslere karşı direnci artırır. Biber, tarçın ve hindistan cevizi sindirimi kolaylaştırır. Diş ağrılarına karşı karanfil tanesi çiğnemek iyi gelir.
- Baharatların, hatta kara biber ve kırmızı biber gibi acılı olanların bile sanıldığının aksine mideye zararları yoktur. Ülser veya gastiriti olanlara baharatı yasaklamak yanlıştır. Oysa iltihaplanmalara karşı olumlu bir etkileri olduğu bile söylenebilir.
- Baharatlar, açıkta bekletilmemeli ve hava temasından korunmalıdır. Yoksa özel tadlarını kaybederler.
- Baharatlar taze olduklarında, kokuları da daha belirgindir. Bu sebeple taze olarak tüketilmeleri tavsiye edilir.
- Bazılarının ileri sürdüğü gibi afrodizyak (cinsel gücü artırıcı) etkileri yoktur.
- Yemeklerimize uygun hallerde şeker ve yağ yerine baharat kullanarak formumuzu ve sağlığımızı koruyabiliriz. Acı biber yiyerek veya yemeklerimizde acı hardal kullanarak bir taşla iki kuş vurabiliriz. Hem daha uzun süre tok kalırız hem de kalori yakmış oluruz. Çünkü acılı gıdalar metabolizmayı harekete geçirir ve vücuttaki yağların hızla yanmasını sağlar.
Bu yüzden, yağla pişirilen yemekleri servis yaparken yanında mutlaka pul biber veya hardal da bulundurmalıdır.
Baharatların iştah açtıkları ve yediklerimize ayrı bir lezzet verdikleri doğrudur.Ancak bolca kullanılan baharatlar kokularıyla doygunluk hissini artırır ve daha az yemeye sebep olurlar.Yine baharatlar yiyecekleri bozulmaktan da korurlar.
Evet, yemeklere lezzet katan ve tüm aile fertlerini zinde tutan baharatları bolca kullanalım. Tabiat eczanesinin hediyeleri olan mis kokulu, hoş görüntülü bu nimetler koku ve tad alma hislerimizi etkiler, ayrıca ağız ve mide salgılarımızı destekleyerek yediğimiz yemekleri daha kolay hazmetmemizi sağlar.
Mideyi rahatlatan baharatlar
Anason: Hazmetmeyi kolaylaştırır ve şişkinliği önler. Krik krak ve farklı ekmek çeşitlerinde kullanılır. Ayrıca etin yanında da anasonun tadına doyum olmaz. Gerçek tadını koruyabilmesi için bütün olarak alınmalı ve havanda dövülmelidir.
Biber: Potasyum ve demir ihtiva ettiği için kan pıhtılaşmasını önler. Ayrıca sindirimi kolaylaştırır ve böbrekleri çalıştırır. Kusmayla oluşabilecek hastalıkları engellediği gibi terlemeye karşı da iyi gelir. Biberi; sos, çorba, et ve balık yemeklerinde bolca kullanabiliriz.
Karabiber: Hemen her yemeğe lezzet katar.
Köri: Hafif acımsı tadda, keskin bir baharattır. Zencefil, tarçın, karanfil, biber ve karabiber gibi çeşitli baharatların bir karışımıdır. Ağır yemekleri hafifletmesinin yanısıra hazmetmeyi de kolaylaştırır. Bütün yağlı yemeklerde ve pilavlarda kullanılabilir.
Zencefil: Keskin tadı olan bir köktür. Mide suyu üretimini desteklediği gibi, şişkinliğe ve bağırsak koliklerine de iyi gelir. Ayrıca bağışıklık sistemini güçlendirici ve mikrop öldürücü özelliğe de sahiptir. Yine soğuk algınlığına iyi gelir, vücudun direncini artırır. Bazı kurabiye ve et yemeklerinde tercih edilir. Balın içine karıştırıldığında öksürüğe iyi gelir.
Ne zaman kullanılmalılar?
Safran: Öksürük, bronşit ve astıma karşı kullanılır. Ayrıca iştah açar. Balık çorbalarında ve pilavlarda da tercih edilebilir. Yemeklere hoş bir koku ve lezzet katar.
Kimyon: Bağırsak solucanlarına, yüksek tansiyona ve kilo problemine karşı kullanılabilir. Ayrıca çorbalarda, köftede lezzet verici olarak faydalanılabilir.
Hindistan cevizi: İdrar problemi olduğunda kullanılır. Ayrıca dolmalarda ve domates soslarında tercih edilir.
Karanfil: Ateş düşürücüdür ve mide üşütmelerine iyi gelir. Toz olanı meyvelerin üzerine serpilebilir.
Tarçın: Ruhi sıkıntıları giderir ve iştah açar.

Önemli bir protein ve vitamin kaynağı olan bakla kemik ve sinirler için ayrı öneme sahiptir.
BAKLAGİLLER VE BAKLA
Protein ve karbonhidrattan zengin olan bakla, erken yetişmesi sebebiyle ve soğuklara dayanıklı olmasıyla benimsenmekte, insan ve hayvan besini olarak bol miktarda tüketilmektedir.
Besin değeri olarak sebzeler içinde önemli bir yere sahiptir. Baklada yüzde 17 kuru madde, yüzde 5 protein, yüzde 3 yağ, yüzde 6 kadar karbonhidrat bulunmaktadır. Ayrıca A, B, B, C vitaminlerince de zengindir ve yüzde 42 nişasta, yüzde 3-4 şeker ihtiva eder.
Kuru baklaya gelince; karbonhidrat yüzde 25, yağ yüzde 2 oranlarında vardır ve 100 granı 354 kalori verir.
Görüldüğü gibi bakla önemli bir protein ve vitamin deposudur. Bitkisel proteinler için önemli bir kaynaktır. Ette bulunan kadar proteini barındırır. Hatta vejeteryanlar et yemedikleri için, bu eksikliklerini fındık, mercimek ve bakla yiyerek karşılarlar.
Baklanın diğer bir özelliği de potasyumdan zengin oluşudur. Potasyum kemik ve sinirler için gerekli bir mineraldir.
Bakla, idrar yollarını temizler. Taze iken hazmı kolaydır. Vücuda çeşitli madeni madde ve vitamin verir. Her sabah 2 gram bakla suyu bir bardak sirke ile birlikte içilirse, böbrek ve mesane rahatsızlıklarına iyi gelir. Ülserli hastalara da tavsiye edilir.
Kabuklu tercih edilmeli
Bakla, kabuğuyla yenmelidir. Çünkü dış kabuğunda bol mineral bulunur. Sonra baklanın glisenik indeksi hayli yüksektir (80). Bu yüzden şişmanlatır, şeker hastalarına sakıncalıdır. Ancak kabuğuyla yendiğinde şekeri daha az yükseltecektir.
Aslında baklagiller, şüphesiz Rabbimizin bir hediyesidir. Tek tek incelediğimizde nohutun da, mercimeğin de, fasulyenin de sağlığımız için gerçek bir nimet olduğunu görürüz. İster taze olsun, isterse kuru. Herbiri organizma için sayısız yararlar ihtiva eder. Ancak birleştikleri ortak nokta, hepsinin de organizmaya kuvvetlendirici özellikte olmalarıdır. Hergün en az iki çeşidinin yenmesini tavsiye etmektedirler.
İşte kilo sorunu olanların daha az kalori ihtiva eden ve daha yavaş kan şekerini yükselten taze baklagilleri (kabuklu) tercih etmeleri bu yüzdendir.
Şeker hastaları ve bakla
Kuru baklagiller, tatlı olmadıkları halde şekerli besinler arasında anılırlar. Çünkü; şeker, besinlerde üz şekilde bulunur. Meyvelerde bulunan şeker basit şeker veya “monosakkarit” olarak bilinir. Basit şekerler sindirimi gerektirmezler ve doğrudan kana geçerler. Meyvelerden elde edilen pekmez ve balın şekeride bu türdendir.
Pancardan elde edilen ve şeker olarak bilinen ise iki basit şekerden oluşmuştur ve ince bağırsaklarda hızlışekilde sindirilerek kana geçer. Sütteki şeker de iki basit şekerin bileşimidir ve ince bağırsaklardan şekere göre daha yavaş sindirilerek basit şeker olarak kana geçer. Bazı kişiler süt ürünü olarak yoğurt ve peynir yediklerinde bu belirtiler görülmez.
Tahıllarda, kuru baklagillerde ve patateste nişasta bulunur. Nişasta çok sayıda basit şekerden oluşmuştur ve önce ağızda tükrükle, sonra pankreas ve ince bağırsak enzimleri ile ince bağırsaklarda sindirilerek basit şeker olarak kana geçerler. Bu besinlerin yenebilen 100 gramlarında bulunan nişasta miktarı, tahıllar için 70-78, kuru baklagiller için 55-58, patates için 17-18 gram civarındadır.
Bu besinlerdeki nişasta aynı hızda sindirilmediği için kan şekerini de aynı hızda yükseltmez. Her şeyden önce, nişastanın sindirilebilmesi için pişirilmesi gerekir. Çiğ nişastanın sindirimi güçtür. Bal, pekmez ve şeker yendikten yarım saat sonra kan şekerini en üst seviyeye çıkarır. İyi pişmiş patates, beyaz ekmek, beyaz undan yapılan yiyecekler, iyi pişmiş ve ezilmiş beyaz pirinçteki nişasta da hızlı sindirilir ve kan şekerini hızlı yükseltir. Beyaz undan yapılmasına rağmen, az pişmiş spagetti ve bulgur kan şekerini beyaz ekmekten daha az yükseltir
Tahıllı besinler ne kadar çok pişirilir ve ezilirse, kan şekerini o kadar hızlı yükseltirler. Diri olarak yenenler kan şekerini daha yavaş yükseltirler.
Kuru baklagillerdeki nişasta tahıl ve patates nişastasına göre daha güç sindirilir. Sindirim yavaş olduğu için de kan şekeri hızlı yükselmez. Bu sebeple, kuru baklagiller karbonhidrat ihtiva etmelerine rağmen, kan şekerini hızlı yükseltmedikleri için şeker hastalarının yemelerinde bir mahzur yoktur. Günün bir öğününde bir kiri baklagil yemeği yenebilir. Yemeklerin ezilmiş çorba yerine, tameli çorba, plaki, yiyaz ve yahni şeklinde yenmesi daha uygundur. Bulgur da kan şekerini hızlı yükseltmediği için kuru fasulye yahnisi, bulgur pilavı, bolca sebze salatası ve ayran iyi bir öğün oluşturur. Böylece, şeker hastalığının bir komplikasyonu, olan kan yağlarının yükselmesi de önlenir.
Tabi, baklagiller derken bakla dışında fasülye, nohut ve mercimeğin de anlaşılacağı bilinmelidir.
Tabii böbrek ilacı
Kuru bakla tazesine oranla protein açısından daha zengindir. Buna karşılık karbonhidrat ve potasyum miktarı diğerlerinkinden daha azdır.
İdrar yollarını temizleyicidir, böbrek ağrılarını dindirir, iltihaplarını giderir.
Kum ve taşların düşürülmesine yardımcı olur. Lumbago, siyatik ve romatizmaya iyi gelir.
Kutlu tavsiye
Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde “Baklayı kabuğu ile yiyenlerden o kadar hastalık çıkar” buyurmuştur. Gerçekten izah ettiğimiz gibi kabuğu ile iyi bir denge oluşturmakta, saydığımız birçok hastalık için adeta şifa dağıtmaktadır.
Ayrıca kabuğu ile yemek, şişmanlama ve şeker hastalığı sorunu olanlara da birebirdir.

Ona harika ilaç dense yeridir. Arıların binlerce çiçekten topladıkları özlerden imal ettikleri bal hayatımıza hayat katar.
BAL
Bal, balözünün arıların kursağında işlenip değiştirilmesiyle meydana gelir. Sindirim salgılarının etkisi altında gelişen bu değişim balözünü, dekstroz, buüloz, sakaroz ve madensel tuz karışımı haline getirir.
Arı, çiçeklerden nektar denilen balözünü emdiği zaman sakaroz, glukoz, fruktoz, çok miktarda su, enzimler, vitaminler, bazı azotlu maddeler ve asitlerden meydana gelen bir sıvıyı kursağında toplamış olur. Ancak enzimlerden, vitaminlerden, asitlerden ve bazı azotlu maddelerden hangilerinin nektardan geldiği, hangilerinin arı tarafından eklenmiş olabileceği bilinmemektedir.
Balda sitrik, malik, formik ve asetik asit vardır. Ancak en önemlisi glukomik asittir. Proteinlerin yapıtaşı olan aminoasitler de balda bulunur. Balın çok tatlı olması, asitliğinin fark edilmemesine sebep olur. Balın tadını ve kokusunu, balı meydana getiren maddeler oluşturmaktadır. Özellikle malik ve sitrik asitin tad ve kokuda etkili olduğu bilinmektedir.
Baldaki vitaminler
Balda yüzde 0.17 oranında kül de bulunmaktadır. Balda en fazla bulunan mineraller kalsiyum ve fosfordur. Bunlardan sonra potasyum, kükürt, sodyum klorür ve magnezyum gelmektedir. Ayrıca elementlerden iyot, bakır, demir, manganez ve çinko da eser miktarda balda bulunur. Baldaki vitamin miktarı, nektar ve polen kaynaklarına bağlı olarak değişir. Bu vitaminler şunlardır:
Tiamin (B), riboflavin (B2), askorbih asit (C), piridoksin (B6), pantotenik asit (B5) ve nikotinik asit (B3) tir.
Başlıca iki çeşit bal vardır: Çok çiçek ve tek çiçek balı. Çok çiçek balını arılar binbir çiçek dolaşarak topladıkları balözüyle yaparlar. Tek çiçek balı genellikle bir tek bitki türünden toplanan balözüyle yapılır.
Balın özellikleri
Bal başlıca früktoz, glikoz ve suyun bileşiğidir; sindirimi gerektirmediği için kolayca kana geçer, Bu sebeple zayıf ve iştahsız kimselerin enerji ihtiyaçlarını karşılamada iyi bir yiyecektir.
Normal şartlarda enerji üretmek için yağ ve şekerler birlikte yakılır ve böyle daha verimli bir enerji meydana gelir. Şeker olmadığı zaman yağlar daha verimsiz şekilde kullanılır ve kolaylıkla yorgunluk meydana gelir. Bu sebeple yeterince tabii şeker de alınmalıdır. Glikoz ve früktoz denilen iki tabii şeker balda boldur.
Balın faydaları
- Bal soğuk suyla karıştırılıp içilirse ishali durdurur, sıcak veya ılık suyla karıştırılıp içilirse kuvvetli müshil olur.
- Bal sıcak içildiği zaman 7, soğuk içildiği zaman 20 dakikada kana karışır. İhtiva ettiği serbest şekerlerden dolayı beynin çalışması kolaylaşır. Düşünceye mükemmellik kazandırır.
- Bal, mikrop öldürücü (antimikrobiyal) özelliğe sahiptir. Bu da baldaki glukooaksidaz enziminin varlığına bağlıdır. Balı orta ve yüksek sıcaklıkta ısıtmakla bu enzimin faaliyeti azalacağından mikrop öldürücü özelliği de yok olur. Ayrıca baldaki inhibin adı verilen bir madde de balın mikrop öldürücü özelliğini artırır. Bu madde zararlı bakterilerin su kaybedip kuruyarak ölmelerini sağlar. Bu özelliği sebebiyle bal, göz ağrılarını gidermek için de kullanılır.
- Zengin bir gıda olan bal, bebek ve çocuk beslenmesinde önemli rol oynar. Beslenmeden doğan bazı eksiklikler, çocuklarda ve hatta büyüklerde bile kemikle ilgili hastalıkların tedavisi için çok faydalıdır. Altını ıslatan çocuklara 1-2 ay devamlı bal yedirildiğinde, çocukların büyük çoğunluğunun bu huylarından vazgeçtiği tespit edilmiştir. Çünkü balın sinirler üzerine olumlu etkileri vardır. Sinir bozukluğundan yakınan uykusuz kişiler bal yiyerek rahatlayabilirler; Çünkü bal, uyumalarına yardımcı olmaktadır. Bal, kalp çarpıntısından ve yüksek tansiyondan şikayetçi olanlar içinde son derece faydalıdır.
- Bal asidoz meydana getirmez; çabuk sindirimi yüzünden alkolik fermantasyona uğramaz. Muhtevasındaki serbest asitler dolayısıyla yağın hazmını kolaylaştırır, anne ve inek sütünün demir eksikliğini tamamlar, iştah açar ve bağırsaklara has hareketleri artırarak rahatlık sağlar.
- Bal, taze kan yapımı için gereken enerji temin deposu olarak kansızlar için kan yapımını hızlandırıp kan ihtiyacını giderir. Kanın temizlenmesine yardımcı olur, kan dolaşımını hem düzenler hem de kolaylaştırır (damarlardaki sinirlere olumlu etki özelliği) ve damar sertliğine olumlu etki yapar.
- Çocuklarda kusma, öksürük, bronşit gibi hastalıklarda bal, kaynatılmış arpa suyuyla karıştırılıp içilirse, hastalık tedavi edilmiş olur.
- Bal sabah ve akşam devamlı yenirse sarılığın çok kısa zamanda tedavisine yardımcı olur.
- Süte bol miktarda bal karıştırılıp içilirse tenya (şerit) parazitini düşürdüğü tesbit edilmiştir.
- Bir miktar tuzla karıştırılıp devamlı içilirse balgam söktürür.
- Bal karın ağrılarını keser, mideye ferahlık verir. Mide ve bağırsaktaki yaraları tedavi eder. Ülserli hastalarda 4 kg. balı 1 haftada yiyen ve buna 1 ay devam eden 100 hastadan 97’sinde ülserden kesin eser kalmadığı görülmüştür.
- Çabuk enerjiye dönüşen hazır gıda maddesi olması özelliğiyle yüzme, dağcılık, atletizm, basketbol, futbol, bisiklet yarışı, buz pateni, kayak, güreş gibi sporlarla meşgul olan kimselere enerji vermek ve yorgunluklarını hafifletmek için sade veya portakal suyuna karıştırılarak kullanılmalıdır.
Mübarek gıda
Bal, Kur’an-ı Kerim’de zikredilen gıdadır:
“O arıların karınlarından renkleri muhtelif bal çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Doğrusu bunda da düşünecek bir topluluk için büyük bir alamet vardır.”
Peygamberimiz de çeşitli hadislerinde balı şifa olarak tavsiye etmiştir.

Sinirleri yatıştırır, idrar söktürür, bağırsakları yumuşatır, solucanları döker, zihnen çalışanlara faydalıdır. Kanseri, özellikle mide, safra kesesi, prostat ve akciğer kanserini önleyici etkiye sahiptir.
Bal kabağı
Helvacıkabağı da denir. Kökeni Amerika’dır. Besleyici, sindirimi kolay ve pişirilmesinde güçlük çekilmeyen bu sebzenin birçok özelliği vardır. Sinirleri yatıştırır, idrar söktürür, bağırsakları yumuşatır. Bileşiminde bol miktarda provitamin A vardır. Fosfordan yana zengin olduğundan, zihnen çalışanlara yararlıdır. Bu sebzedeki ‘leucine’ pankreasın, dalağın, tükürük ve lenf bezlerinin normal çalışmasını sağlar.
Balkabağında yüzde 6 oranında şeker bulunduğundan tatlı yapımında kullanılır. İçinde şeker de bulunsa (Fruktoz ağırlıklıdır!) kalori değeri glisemik endeksi fazla yüksek değildir (75). Ancak tatlısını beyaz şeker yerine fruktozla yapmalı ve bir miktar ceviz eklemelidir.
KATARAKTA FAYDALI !
Balkabağı da, kabak da karoten açısından çok zengin besinlerdir.
Bunlar lifli oldukları için ayrıca önem kazanırlar.
Harvard Üniversitesi araştırmacıları karoten açısından zengin olan meyve ve sebzelerin yenmesinin kadınlarda katarakt oranını yüzde 39 düşürdüğünü ortaya çıkarmıştır.
Ayrıca bu madde kansere, mikrobik hastalıklara karşı vücut direncini artırmaktadır.
KABAK ÇEKİRDEĞİ
Bu küçük çekirdeklerde dikkati çekecek değerler vardır.
Guddeler, bağırsak salgıları, böbrek ve cilt, bu tohumun sağlıklı yönlerinden yararlanır.
Bu tohumda bedenin gelişmesi için gerekli olan B1, B2, B3, B5, B6 ve E vitamenleri bulunur.
Kabak ve balkabağı çekirdeğini kavrulmuş ve tuzsuz yemekte fayda vardır.
Kabak çekirdeğinin bağırsaklardaki şerit ve diğer solucanları dökücü tesiri vardır.
Yine hem balkabağı hem de çekirdeği kanseri, özellikle mide, safra kesesi, prostat ve akciğer kanserini önleyici etkiye sahiptir.
Kanseri önler
Balkabağının hem çekirdeğinin hem de etli kısmının kanseri önleyici etkisi vardır. Balkabağı, kasotenoid grubundan gelen betakoroten adlı kansere karşı çok etkili maddeyi içermektedir. Ayrıca mikrobik hastalıklara ve iltihaplanmalara da iyi gelir.
Yine balkabağı; mide, safra kesesi ve özellikle akciğer kanserini önleyici maddeler ihtiva eder.
Üzerine bir tutam ceviz veya hindistan ceviziyle soframızın doğal tatlısıdır. Damak zevkimize hitap ettiği kadar sağlığımızı da koruyan balkabağı diğer vitaminlerin yanı sıra A vitamini yönünden zengin bir besindir.

Kolesterolü düşürmek için balık birebirdir. İçerdiği bol A vitamini ile sık soframızda bulunmayı hak eder.
BALIK
Deniz, göl ve nehirlerden elde edilen canlıların başında balıklar gelir. Son yıllarda tarlalarda, özel hazırlanmış alanlarda da balık üretilebilmektedir.
Balıklar, genelde deniz ve tatlısu balıkları olmak üzere iki grupta toplanır. Tatlısu balıklarının başlıcaları; yayın, sazan, turna ve alabalıktır. Denizlerden ise hamsi, istavrit, mezgit, kefal, lüfer, kalkan ve sardalya gibi balıklar elde edilir.
Balığın besin değeri
Balık iyi kaliteli protein kaynağıdır. Balıkyağı A ve D vitamini bakımınadan çok zengindir. Balık eti B vitaminleri, demir, fosfor ve iyod yönünden zengindir. Tatlısu balıkları K vitamini kaynağıdır. Hamsi gibi küçük balıklar, kılçığı ile birlikte yendiğinde kalsiyum da sağlar.
Balığın enerji değeri yağlı ve yağsız oluşuna göre değişir. Yağlı balıkların enerji değerleri yağsızlarınkinden daha yüksektir. Balıkta domamış yağlar ağırlıkta olduğundan kan kolesterolü yüksek olanlara et yerine balık yemeleri tavsiye edilir.
Besin değeri yönünden balıklar arasında fark yoktur.
Balıkta bulunan omega-3 yağ asitleri kandaki yağ oranını düşürür. Balık kan basıncını düşürmeye ve romatizmal belirtileri hafifletmeye de yarar. İhtiva ettiği B12 vitamini sinirleri güçlendirir ve ruhi-bedeni aktiviteyi arttırır.
Kalbe birebir
Bu özellikleriyle balık etinin kalp hastalıklarına karşı koruyucu etkisi vardır. Günde en az 30 gram balık yiyen kişi ve topluluklarda kroner kalp hastalıklarında azalma tespit edilmiştir. Balık eti ile beslenenlerde kolesterol düşmekte, ateroskleroz (damar sertliği) riski azalmaktadır.
Diğer faydaları
Balık eti ve özellikle balık yağı, cilt hastalıklarında da önemli bir yere haizdir. Balık yağı en önemli A vitamini kaynığıdır. A vitamini ise deri ve mukoza tabakasının dayanıklığını ve dolayısıyla mikrobik hastalıklara karşı mukavemeti arttırdığı gibi deri ve mukozaların normal fonksiyon ve sağlamlığı için de gereklidir.
Bütün bu bilgiler balığın önemli bir gıda ve tedavi vasıtası olduğunu göstermektedir. Üstelik balık, kutsal kitabımızda geçen bir besindir:
“Yine denizden taze et yiyesiniz ve ondan giyip takınacağınız bir zinet çıkarasınız diye, denizi hizmetinize bağlayan O’dur.” (Nahl, 1-12)
“Her iki denizden de taptaze et yersiniz.” (Fatır, 12)

Yüzde yüz kimyasal bir madde olan şeker vitamin ve minerallerden yoksundur. Sindirim sistemini tahriş eder. Üç beyaz zehirden biridir.
BEYAZ ŞEKER
Şeker pancarı ve kamışının rafine edilmesiyle oluşan kristalize bir gıda maddesidir. Yaygın bir kullanış alanı olan şekerin sağlığımız için zararlı olduğu artık herkes tarafından kabul edilmiştir.
Beyaz şeker sırf glikozdan meydana gelir. Vitamin, protein ve mineraller bulundurmaz. Bu sebeple hiç yenmemesi daha iyidir. Keskin tadı, boğaz tıkayıcı ve iştah kesici olan bu madde; vitamin ve proteinli diğer besinlerden yeterince alınmasını önleyerek ve dişleri çürüterek bedenimize zarar verir.
Şeker, ölü bir besindir. Enerjisi yüksek olmakla birlikte vitaminlerden ve madeni tuzlardan yoksundur. Çünkü pancardan çıkan tatlı özsu, önce kireçle daha sonra da karbonik asitle işlemden geçirilmektedir. Bundan dolayı da içindeki değerli mineraller sıfırlanmaktadır. Şeker sağlığımıza aykırı bir çok işlemden geçtikten sonra, kimyasal maddelerle ağartılarak rafine edilir.
Her gün çayımıza, kahvemize, bebeğimizin biberonuna, hastamızın konpostosuna kattığımız şeker, besin uzmanları ve hekimler tarafından “halkın bir numaralı düşmanı” ve “kalsiyum hırsızı” olarak görülmektedir.
Beyaz şekerin sebep olduğu hastalıklar ve hastalık belirtileri şunlardır:
Migren, diyabet (şeker hastalığı), romatizma, karaciğer şikayetleri, yorgunluk, kaşıntı, basur, sinirlilik ve çöküntü halleri, nefes darlığı, uykusuzluk, çarpıntı vs.
Şeker kullanımı arttıkça..
Önceleri şeker yoktu. İnsanlar tatlı ihtiyacını meyve, bal gibi doğal gıdalardan gideriyorlardı. Bundan 200 yıl önce, ortalama bir insan yılda 5 kilodan az şeker tüketiyordu. Sonra, yaklaşık 100 yıl önce durum değişti. 1890’larda Batıyı kola çılgınlığı sardı. Böyle su içme ihtiyacı duyulduğunda da şeker almaya başlandı. Bunun sonucunda, 1828’de yılda yaklaşık 6 kg olan şeker alımı 1928’de bunun 10 katına çıktı.
Bugün bir insanın günde ortalama 200 gram şeker tükettiği biliniyor. Uzmanların bir insanın günde 300 gram karbonhidrat tüketmesini beklediğini göz önüne alırsak, bu miktarın yüzde 60’ından fazlasını şeker oluşturmaktadır.
Şeker tüketiminin artması ile birlikte şeker hastalığı, şişmanlık, kalp damar hastalıkları ve birçok hastalık artmaya başladı.
Çocuklar ve şeker
Yeni doğan bebeğin bünyesi, tek şekeri kabullenir, bu da anne sütündeki şekerdir. Yapay şeker ise, sindirim organlarını tahriş etmekte ve karacjğeri yormaktadır. Aynı mahzur, aşırı miktarda şeker ve şekerli maddeler verildiğinde de vardır. Bünyelerindeki asit miktarı çoğalıp, sinir merkezleri aşırı uyarılıp zamanla mineral yoksunluğu, kemik ve diş şikayetleri, uykusuzluk ve gece korkuları meydana getirmektedir.
Bebeklerde ve çocuklarda olduğu gibi, yaşlıların da şekere ihtiyacı yoktur. Yaşla dirençleri zayıflayıp, bedenlerindeki vitaminler ve mineraller azaldığından şekerli besinler yine mahzurludur.
Şeker ve fazla kilolar
Şeker, kilosu normalin üzerinde olanların bir numaralı düşmanıdır. Karbonhidratlı besinler, bedende kolaylıkla yağa dönüşebilmektedir. Bedene yerleşen bu tür yağları ise eritmek hayli zordur. Şeker yendiğinde, açlık geçici olarak yatışır. Kandaki şeker miktarı çoğalınca yüksek miktarda insülin salgılanır. İnsülin, şekerin yağa dönüşmesini kolaylaştırır.Kandaki şeker miktarını düşürür; tekrar açlık hissi belirince yeme ihtiyacı uyanır.
Bedenin ihtiyacı olan şeker, doğal yollardan kendi üretebileceği nitelikte olmalıdır. Mesela az miktarda, nişastal, maddelerde ve tahıladan alınan şeker, pankreası yormadan, sarsmadan çalıştırır. Ayrıca, bu doğal şekerin yağa dönüşmesi zordur.

İhtiva ettiği protein ve nişasta ile komple bir gıdadır. Bedenen ve zihnen çalışanlara çok faydalıdır. Hem enerji verir ve hem de proteini ile kasların gelişmesini ve tamirini sağlar.
BEZELYE
Bezelyenin italya kökenli olduğu sanılmaktadır. Taze bezelye ile kurusu arasındaki besin farkı şöyledir:

100 gram Albümin Yağ Karbonhidrat Su Kalori
Taze bezelye 6,6 0,5 12,4 77,7 83
Kuru bezelye 23,4 1,9 47,4 14 315

Kuru bezelye daha çok çorbalarda kullanılır. Albümini ve nişastası bol, asidi yüksek olduğundan bazı mideler sindirminde güçlük çekebilir.
Taze bezelyenin nişastası ise çok daha kolay hazmedilebilir. Nişasta fakiri olduğu için fazla kalori içermez.
Bezelyede fosfor, lesitin, demir, potasyum bulunur. Azotlu maddelerden yana zengin olduğundan hücrelere yararlıdır. Bileşiminde ayrıca bol albümin, şeker ve bazı madeni tuzlar vardır. Bu yüzden “bitkisel et” denir. Şu varki, kuvvetli bir besin olduğundan yerken aşırıya kaçmamalıdır.
Ayrıca bezlye kan şekerinin yükselmesini önlediği ve vücut için çok önemli enzimler içerdiği için şeker hastalarının ve zayıflamak isteyenlerin vazgeçemeyeceği bir gıdadır.
Bezelyede en çok A, C ve B grubu vitaminleri bulunur. Bezelye kabızlığı giderir, kan yapar ve çağımızın ölümcül hastalığı kansere karşı önemli bir kalkandır. Özellikle kan kanserinde etkili olduğu araştırmalarca kanıtlanmıştır.

Sarısı kırmızısı, kurutulmuşu tazesi acısı tatlısı ile biber sağlığımıza sağlık katar.
BİBER
Ilıman iklimde yetişen bu bitkinin kökeni tropikal Amerika’dır. Bugün dünyanın her bölgesinde birçok biber çeşidi yetişmektedir. Biberin besleyici değeri düşüktür; hen ne kadar bileşiminde az miktarda ender rastlanan nikel, baryum, antimon gibi madenler bulunursa da buna karşılık biberde bol miktarda C ve P vitaminleri vardır. Biber olgunlaşmaya yüz tuttukça tadını değiştirerek acılaşabilir.
Biber acı ve tatlı, yeşil ve kırmızı renklerde olur. Bol C vitamini ve bilhassa nadir yiyeceklerde olan P ve K vitaminleriyel bazı alkoloidlere sahiptir. Bunlar da mideyi kuvvetlendirir, sindirimi kolaylaştırır, iştahı açar, mide tembelliğini giderir. Cinsel gücü arttırır.
100 gram yeşil tatlı biberde 92,6 gram su, 4,2 gram karbonhidrat, 1,4 gram selüloz, 0,2 gram yağ 1,1 gram protein bulunur.
Kırmızı biber
Her gün yemeklerde kullanılmasında fayda vardır. Yoksa haftada en az 3 defa sıcak bir yemeğin içine kırmızı biber koymalıdır.
Bu nefes yollarını açar, insanı ferahlatır, gribe karşı korur, bronşite karşı iyi gelir ve bronşit olmayanları da bronşitten korur. Kırmızı biber salçasından da her gün iki çay kaşığı alınırsa, damar tıkanıklığı, kalp hastalıkları ve kalp krizleri engellenmiş olur.
Acı biber
Acı biber akciğerleri temizler, Diş ağrılarına iyi gelir, iştah açar, damar tıkanıklığını önler, Yine zevk verici etkiye sahiptir. Bu yüzden insanı dinçleştirir. Balgam söktürür.
Özellikle acı biberler eklem iltihaplanmarı, romatizma, öksürük, boğaz ağrıları, sindirim ve dolaşım bozuklukları, kalp rahatsızlıkları ve hatta şişmanlık gibi pek çok derdin çaresidir.
Biberler yalnızca damak tadına hitap ettikleri için değil, iyileştirici özellikleri dolayısıyla da müşteri çekiyorlar. Bir zamanlar mide çeperlerini yakabileceği düşünülen biberleri şimdi doktorlar sindirim bozukluğundan şikayet edenlere tavsiye ediyorlar.
Yine acı biber içindeki A ve C vitamini ile soğuk algınlığı ve bronşitin tedavisinde yardımcı olabilyor.
Tüm bunların yanında kanın yoğunluğunu azaltan acı biberlerin tansiyonla ilgili sorunlar ve kalp rahatsızlıklarının tedavisinde de yararlı oldukları düşünülüyor. Hatta kanserle mücdelede de faydalı olduğu kabul ediliyor.
Acı biberler kan dolaşımını düzenleyip beden sıcaklığını ayarlama özelliğiyle çok sıcak iklimlerde aşırı terlemeyi önleyebiliyor. Pek çok bakteriyi öldürme gücüne de sahipler.

Araştırmanın sonuçlarını içeren rapora göre; 100 gram kuru kırmızı biber vücuda 318 kalori enerji veriyor. Ayrıca 148 miligram kalsiyum, 76 miligram C vitamini, (taze biberde 340 gram), 8.1 gram su, 2 bin 14 miligram potasyum, 41 bin 610 IU A vitamini, 12 gram protein, 293 miligram fosfor, 15 miligram B3 vitamini, 17.3 gram yağ, 152 miligram magnezyum, 2 miligram B2 vitamini, 56.6 gram kabonhidrat, 30 milgram sodyum, 1miligram B1 vitamini, 24,9 gram lif, 8 miligram demir yanında acılık ve renk maddesi gibi organik bileşikler ihtiva ediyor.
Beslenmede çok büyük bir öneme sahip olan kırmızı biberin, insan sağlığı açısından faydaları da şöyle sıralanıyor:
Kırmızı biber mide suyu ve tükürük oluşumunu artırır. Sindirimi kolaylaştırır. Romatizma, mafsal ve diş ağrılarını azaltır, krampları giderir, kolera ve gut hastalıkları başta olmak üzere birçok hastalığı iyi gelir. Kanser riskini azaltır ve kanser tedavisinde kullanılır. Terlemeyi artırır, serinlik verir (sıcak iklimlerde kullanılmasının nedenlerinden birisi budur), öksürük ve boğaz ağrılarını gidermede (gargara olarak) kullanılır. Sinir hastaları için doğal yatıştırıcıdır, vücuttaki aşırı yağ ve kolesterol birikiminin önlenmesini sağlar.
Sindirim sisteminin dostudur. Mide tembelliğini giderir. İştah açar, kusmayı önler. İshali keser. Mide ve bağırsaklarda gaz birikmesini önler. Ayrıca idrar söktürür. Antibakteriyal etkisi ile hastalıkların önlenmesinde ve grip, soğuk algınlığı gibi rahatsızlıkların tedavisinde yardımcı olur.
Kırmızı biber ülkemizde ağırlıklı olarak kahramanmaraş, Gaziantep ve Şanlıurfa olmak üzere Güney ve Güneydoğu illerinde fazlaca tüketilir. Bu bölgenin kırmızı biberleri acı tiplerdir. Kırmızı biber kuzeyde ise en çok Bursa ve Bilecik’te üretilmektedir. Bu biberler ise genellikle tatlıdır.


Bağlık bahçelik yerlerde cömertçe bizleri bekleyen böğürtlenin tadına doyum olmaz.
BÖĞÜRTLEN
Bağlık bahçelik yerlere gidilirse böğürtlen bulmakta hiç güçlük çekilmez. Çocuklar kolay bulurlar ve çok severler. Dikenli dalları oralarını buralarını acıtsa da..
Böğürtlen beyaz çiçeklerini yaz ayalarında açar. Ağustosdan ekime kadar kendine has meyvelerini sunar. Bunlar önce kırmızıdır, sonraları menekşe koyuluğunda karamor bir renk alır. Hepsinin ayrı tadı vardır.
Böğürtlenin şurubu ve reçeli yapılır. Olgun böğürtlen bağırsakları yumuşatır, hamları ise peklik verir ve ishali keser. Bu bakımdan peklik çekenlere olgun, iyice kararmış böğürtlen; ishallilere de yeşilleri tavsiye edilir.
Olgun böğürtlenden yapılmış şuruplar göğüs ve solunum yolları rahatsızlıklarında yararlıdır.
Böğürtlen E vitamini içerir. Vücuttaki zararlı besin artıklarının temizilenmesini sağlar. Cvitamini boldur.

Bulgur hoş tadı olan pilavı ve diğer yemekleriyle vazgeçilmez lezzettir.
BULGUR
Nefis bir içli köfteye ne dersiniz? Ya çiğ köfteye? Veya kısırla bulgur pilavına? Saydığımız lezzetlerin hepsi bulgurla yapılır.
Bulgur önce suyla kaynatılıp güneşte kurutulmuş, sonra iki taşın arasında ezilerek ince veya iri çekilmiş buğdaydır. Buğdayın bütün besin değerlerin taşır. Ö nceden kaynatıldığından, pişmesi için çok su istemez. Hatta üzerine kaynar su dökülerek sonra hafif ateşte, buğuda pişirilebilir. Böyle hazırlanan bulgurun hem sindirimi kolaydır, hem de tadı fındık tadını andırır. Fazla suyla pişirilince bu tad kaybolur.
İri bulgur pilavlık, inceyse köftelik olarak kullanılır. Bulgur işleme sırasında besin değerinden pek bir şey kaybetmez. Çünkü kaynama esnasında suda eriyen B grubu vitaminleri kaynama suyuna geçer. Bu su, buğday taneleri tarafından emildiğinden vitaminler de tekrar tanelerin içine girmiş olur. Ayrılan kepekle vitamin kaybı az olur.
Bulgurun kan şekerini yükseltici tesiri beyaz una ve pirince göre düşüktür. Bu yüzden beyaz pirinç yerine iri taneli bulgur pilavını tercih edenler, hem beslenmiş olur hem de şişmanlamaya karşı tedbir alırlar. Ucuz maliyetle bulgur herkesin yeterli ve dengeli beslenmesine yardım eder.
Bulgurun kan şekerini yükseltici tesiri beyaz una ve pirince göre düşüktür. Bu yüzden beyaz pirinç yerine iri taneli bulgur pilavını tercih edenler, hem beslenmiş olur hem de şişmanlamaya karşı tedbir alırlar.
Enerji kaynağı
Bulgur hem protein hem de enerji kaynağıdır. Vitamin ve mineral yönünden zengindir.
100 gram et günlük protein ihtiyacının yarısını karşılarken 100 gram bulgur bitkisel protein ihtiyacının %25-35’ini sağlar. Bu bakımdan bulgur değerli bir gıdadır.
Bulgurda glutamik isimli aminoasid çok fazladır, bu asid beyin ve sinir hücrelerinin çalışmasına faydalıdır.
Nasıl yemeli?
Bulgur ağızda iyi çiğnemeli ve bol tükürükle karıştırılarak yutulmalıdır.
Bol salata, soğan veya turşuyla birlikte yenmesi tavsiye edilir.
100 gram bulgurda
1 gr potein 7.4 gr yağ, 7.4 gr karbonhidrat, 0.4 gr demir, fosfor, magnezyum, potasyum, çinko, bakır, manganez, B1, B2, niasin vitaminleri bulunur.

Bol lifi ile ekmeği çok faydalıdır.
ÇAVDAR
Ekmek yapımına elverişli bir tahıldır. Avrupa’nın kuzey ülkelerinde bol miktarda çavdar yenir. Yapılan incelemelere göre, her gün çavdar ekmeği yiyen ülkelerde kalp ve damar hastalıkları enderdir.
Çavdar, dağlık yörelerimizde yetiştirilir. Çavdar taneleri buğdaya göre daha koyu renktedir. Çavdar taneleri köy değirmenlerinde öğütülerek un elde edilir. Tanenin kepek kısmı ayrımadığından, B vitaminleri ve mineraller yönünden zengindir. Ancak kepeğin çok olması, ekmeğin kabarma yeteneğini azalttığında, iç kısmı pişmemiş görünümdedir ve nem oranı fazla olduğundan çabuk küflenebilir. Ayrıca kepeğin çok oluşu, insan sağlığı için önemli olan kalsiyum, demir ve çinkonun kullanım oranını azaltır.
Ancak piyasada satılan çavdar ekmeği genellikle üçte iki çavdar unu, üçte biri buğday unu katılarak yapılır. Böylece ekmekte kepek biraz azaltılmış ve kabarma daha iyi olduğundan kalsiyum, demir ve çinkoya olumsuz ektisi olur. Bu ekmekler; özellikle kabızlıktan yakınanlar için yararlıdır. Ayrıca kan şekerini yükseltmediğinden şeker hastaları ve zayıflamak isteyenelerede tavsiye edilir. Yine kanlarınada kolesterol yüksek olanlar için uygun bir ekmek türüdür.
Çavdarın bir diğer özelliği kanın akıcılığını sağlamasıdır. Ayrıca damarlara esneklik verir. Çavdar tansiyon yüksekliğinde, damar sertliğinde ve damarlarla ilgili hastalıklarda şifalıdır.
Çavdarda kanın tazelenmesine yararlı demir ve falik asit, diş mineleri için gerekli flor bulunur. Ayrıca sodyum, potasyum, kalsiyum, iyot bakımında da zengindir.

Yudum yudum içilirken sağlığımıza sağlık katar. Tazesi uyarıcı, taze olmayanı sakinleştirici etki yapar çay dervişlerin de içeceğidir.
ÇAY
Çay, dünyanın en yaygın içeceğidir. Doğuluların binlerce yıldır içtiği çayı ingilizler dörtyüz yıldır biliyorlar. Ülkemizde de severek tüketilir.
Besleyici, uyarıcı, arıtıcı, susuzluğu giderici, kanı temizleyici gibi özellikleri olan bu sağlıklı içeceğin faydalı etkilerinden yararlanmalıyız. Aynı zamanda çay aromatik, hoş kokulu ve lezzetli, daha da ötesi günün her saatinde içilebilen bir içecek..
Çay, Asya kökenli Camelia sinensis isimli bitkinin kurutarak ve kıvrılarak infusyonda ya da kaynar suda bırakılmasıyla elde edilir. Sonradan çaya süt, şeker veya limon ilave edilebilir. Fakat gerçek çay doğal olan, yani katıksız çaydır. Çay, kalori içermez ve bunun yanı sıra birçok özelliği vardır.
Potasyum ve magnezyum ile birlikte birçok vitamini de içeren çay özellikle A ve B vitamini açısından zengin bir içecek.
Vücudu mikroplara karşı gülendiren A vitamininin yanı sıra metebolizma için çok önemli olan B6 vitamini ile birlikte yiyeceklerdeki enerjiyi vücuda entegre eden B1 ve B2 vitaminlerini de ihtiva eden çayın içerdiği potasyum ve magnezyum de vücuda birçok fayda sağlar. Kasların ve sinirlerin çalışmasına imkan veren potasyum ayrıca hücrelerdeki sıvı derecesini ayarlar.
Çayın faziletleri
- Çaydaki antioksidenler, meyve ve sebzedekilere göre daha kuvvetli. Bu yüzden pek çok kanser türüne karşı vücudu bir kalkan gibi korur.
- Çay A ve B vetamene açısından çok zengin.
- Yine çay, potasyum ve magnezyum açısından oldukça zengin. Kasların ve sinirlerin çalışmasına imkan veren potasyum, ayrıca hücrelerdeki sıvı derecesini ayarlıyor. Potasyum ise kemik gelişimini oluşturuyor.
- Kalp hastalıkları ve krize karşı vücudu korur.
- Soğuk günlerde insanın ısınmasını sağlıyor boğaz ağrılarına iyi geliyor.
Kolestrole karşı
Çay ponifenol maddeler açısından zengindir. Bunlar da iltihaplanmayı önleyici ve kılcal damarları kuvvetlendirici etkiye sahip maddelerdir. Kalp hastalıklarına karşı koruyucu etkisi olan bu içeceği düzenli şekilde içme alışkanlığı edinmek, sağlığımız açısından yararlıdır.
Kalp krizlerinden koruyucu
Son günlerde yapılan bir araştırma her gün içilen bir bardak çayın kalp krizi riskini yüzde 44 oranında azalttığını ortaya koydu. Çay bol miktarda bulunan flavonoid denilen madde, antioksidan ve anti-enflamatuvar (iltahap önleyici) özellikleri sebebiyle, koroner kalp hastalıkları gibi kronik hastalıklara karşı etkili bir koruyucudur. Flavonoid çaydan başka, meyve (özellikle kırmızı üzüm) ve sebzelerde bulunur.
ABD’de gerçekleştiren söz konusu araştırmada 680 kişinin çay alışkanlığı incelendi. Günde en az bir bardak çay içen kadın ve erkeklerin kalp krizi riskinin, çay içmeyenlere oranla yüzde 44 oranında azaldığı gözlendi.
Hollanda’da 65 ve 84 yaşları arasındaki 800 erkek üzerinde yapılan başka bir araştırma, günde 3 veya 4 bardak çayın koroner kalp hastalığından ölümleri yüzde 58 oranında azalttığını ortaya çıkardı.
İdrar sökücü
Çaydaki tein ve tuzlar diüretik (idrar sökücü) etki yapar ve toksinlerin vücuttan atılmasını kolaylaştırır. Ayrıca cilt üzerinde kızarıklıklardan şikayetçi olanlar için yararlı etkileri vardır.
Sindirimi kolaylaştırıcı
Sıcak bir bardak çay veya limon ilave edilerek ekşimsi bir tad kazındırılmış çay, sindirime yardımcı olmakta bire birdir.
Çayın içinde bulunan kafein’in sindirim sistemi üzerine uyarıcı etkisi vardır. Bu sebeple de az miktarda çay, sindirimi kolaylaştırır. Çok miktarda tüketilen çay sindirim sistemini aşırı uyarır. Midedeki asit salgısını artırması bakımından da rahatsız edicidir. Bu sebeple ülserli hastaların çay kullanmamaları tavsiye edilir.
Tuzsuzluk giderici
Spor yapanlar, enerji kaybedenler ve bol bol terleyenler kaybettikleri tuzları telafi etme ihtiyacı duyarlar. Vücudun tuz dengesini sağlamak için sıcak veya soğuk çay içmekten daha iyi bir çözüm yoktur.
Çay uyarıcıdır
Çay potasyum yönünden zengindir. Normal miktarlarda tüketildiği zaman sağlıklı kişiler için zararlı değildir.Çayın içinde bulunan kafein’in merkezi sinir sistemi ve kalp üzerinde de uyarıcı etkisi vardır. Az miktarda alınan çay, beyin faaliyetini arttırır.
Çayın içerdiği tein (kafeine benzerdir) işte veya ders çalışırken dikkat toplamak ve konsantrasyon için idealdir.
Çay, fazla kullanıldığı zaman kalp çarpıntısı, uykusuzluk ve baş ağrısı yapabilir. Çayın uyarıcı etkisi fertlere ve alınan miktara göre değişir. Bazı kimseler için günde iki veya üç fincan demli çay olumlu etki için yeterli olabilir.
Çay şekersiz içildiğinde hem lezzeti daha iyi tadılır, hem de gereksiz kalori alınmamış olur.

Her yaştaki kişinin zevkle yediği çikolata aşırıya kaçmamak şartıyla çeşitli faydalar sağlar. İçerdiği kakaoyağı, magnezyum, E vitamini beynin kendisini yenilemesine ve psikolojik rahatlık sağlamasına yardımcı olur.
ÇİKOLATA
Çikolata, keşfedildiği yıldan günümüze kadar çeşitli konularda suçlanan bir gıdadır. Acaba gerçek öyle midir?
Sütlü, fındıklı, bademli, beyaz... Herbirimizin hayatımız boyunca 160 kg çikolata yemeliyiz. Çünkü çikolata çocuk, büyük herkesin hoşuna giden bir besin.
Çikolata yapmakta kakao ağacının çekirdekleri kullanılıyor. Kakao ise Brezilya, Batı Afrika ve Ekvador’da bulunuyor.
Çikolatanın bünyemize birçok faydası var. Ama en başta mutluluk hissi ve canlılık meydana getiriyor, hafızayı güçlendiriyor, dişleri koruyor.
100 gram çikolatada
- 6 gr. albumin,
- 27 gr. kakao yağı
- 54 gr. karbonhidrat
- 400 mgr. potasyum
- 300 mgr. magnezyum
- 280 mgr. fosfor
- 100 mgr. kalsiyum
- 12 mgr. sodyum
- 3 mgr. demir
- Bol miktar A, B ve E vitamini.
- 500 mgr. teobromin
- 68 mgr. kafein bulunur.
Kalp sağlığını korur
Çikolata kalp damar sağlığı için olumlu bir etkiye sahip. Aspirine benzer ama ona göre daha zayıf bir fonksiyonu var. Bu yüzden çikolata yiyenlerin kalp krizi riski düşmekte.
Ömrü uzatır
Uzun yaşamak isteyenlere çikolata yemesi tavsiye ediliyor. Yapılan bir araştırma ayda üç defa çikolata yiyenlerin bir yıl daha uzun yaşadıkları anlaşıldı. Buna göre, çikolata bağışıklık sistemini güçlendiriyor, kanser ve koroner kalp rahatsızlıkları riskini azaltıyor.
Ayrıca çikolata ağızda eriyerek leziz bir tad bırakıyor. Bu da yeme zevki veriyor.
Çikolatada bazı noktalar
Yalnız yüksek oranda şeker içerdiğinden şeker hastalarının tüketmesi doğru değil. Şişmanlamak istemeyenler Yüzde 70’in üzerinde kakao ihtiva eden bitter çikolatadan (siyah renkli) az miktarda yiyerek bu enfes taddan yararlanabilirler. Sorunu olmayanlara sütlüsü tavsiye edilir.
Bir de çok yendiğinde başağrısı ve bazı kimselerde alerji yaptığından tüketimde aşırıya kaçmamak gerekir. Yine bağımlılık yapabildiği de unutulmamalıdır.

Çilek kolesterol seviyesini düşürür ve sindirim sistemini düzenler, kansere karşı bünyemizi korur.
ÇİLEK
Nerede bir sebze bahçesi, bir fidelik varsa, orada çileğe baş köşeyi vermek gerekir. Yetiştirmesi o kadar zor olmadığı gibi, yararlı yönü saymakla bitmez.
Çilekte bol miktarda demir, fosfor ve madeni tuzlar vardır. Bu özellikleriyle yaşlılara ve kansızlara çok iyi gelir. Yine limondan fazla C vitamini vardır. Ayrıca bol miktarda B ve K vitaminleri ihtiva eder. Baharda bir çilek kürü yaparak organlar temizlenebilir.
Çilek bol idrar söktürür. Vücutta birikmiş toksinleri temizleyerek zehirli maddeleri dışarı atar. Fazlaca çilek yiyenlerde bazen kurdeşen görülür. Bunun sebebi, çileğin vücuttaki zehirleri süratle atmasıdır.Organizmadaki zehirli birikimler o kadar süratle dışarı atılırlar ki, deride birtakım sivilceler görülmeye başlar. Hiç şüpheye düşmenin gereği yoktur. Bu görüntüler gerçek bir alerji değildir. Gelip geçicidir.
Çok iyi bir peklik sökücü olarak çilek romatizmalılara, damar sertliği hastalarına, karaciğerinden şikayeti olanlara tavsiye edilir. Göze kuvvet verir, mesane yollarını temizler, susuzluk ve kabızlığı giderir, kan yapar, tansiyonu düşürür, kanı temizler. Cilt bakımı, ağız kokusu, romatizma ve yara tedavisi için iyi gelir.
Çilekten daha çok yararlanmak isteyenler yemekten sonra değil aç karına yemelidirler. Böylece daha hızla ve daha iyi sindirilerek etkisi artar. Sabahları da erkenden çilek yemek çok yararlıdır. Eğer bağırsaklarınızı temizlemek istiyorsanız, akşam yatmadan önce bir kilo çilek yiyebilirsiniz. Ertesi sabah hem bağırsaklarınız temizlenmiş, hem de bol idrar sökmüş olacaksınız.
Çilek kürü günlerce sürdürülebilir. Üzüm kürü de öyledir. Özellikle damla hastalarına çilek kürü iyi gelir.
Çileği şeker hastaları yiyebilirler. Susuzluğu da giderdiğinden öğütlenir.
Çilek kürü salgı bezlerini de olumlu etkiler. Çilek, kanı berraklaştırır, akıcılığını sağlar.

İştah açan faydalı gıda olan domates aynı zamanda kan şekerini düşürür. Hazmı kolaydır.
DOMATES
A, B ve C vitaminlerinden yana zengin olan domateste ayrıca demir, fosfor, brom, potasyum, kalsiyum gibi mineraller bulunur. Domates serinletici ve iştah açıcıdır. Bedeni birçok mikroplu hastalığa karşı korur. Ancak domatesin kırmızı ve olgunlaşmış olanları tercih edilmelidir. Çünkü daha lezzetli ve sağlık için daha uygundur.
Domates ayrıca kilo vermek isteyenlerin gözde gıdasıdır. 100gramı 20 kalori ihtiva ettiğinden kilo aldırmaz. Yine glisemik endeksi çok düşük olduğundan kan şekerini yükseltmez.
Domates, mideye iyi gelir. Hafif asidiyle mide suyunun artmasını sağlar. Makarna, ekmek, pizza gibi nişasta yönünden zengin yiyeceklerin sindirimini kolaylaştırır. Çünkü nişastanın fermantasyonunu nötralize eder.
Domatesin faydaları sindirim olayında da devam eder. Lif yönünden zengin olan kabuğu, sindirim fonksiyonunu düzenlemede yardımcı olur. Küçük çekirdekleri ise adeta bağırsakları yağlar. Böylelikle pekliği giderir.
Domates böbrekleri çalıştırarak bol idrar söktürür, vücutta biriken üre asidi ürat tuzlarını eriterek idrarla dışarı atar. Ayrıca bol mineral ile kanı alkali hale koyar ve kanın durulmasını sağlar. Böylece domates damar sertliğini giderir, romatizma ve damla hastalıklarının iyileşmesine yardım eder.
Domates toksinlerden (artık zehirli maddeler) vücudu arındırıcı, diüretik (idrar söktürücü), canlandırıcı, hayat verici ve özellikle vitamin-mineral açısından oldukça yüklü gıdadır. A vitamini yönünden çok zengindir. B, C ve E vitamini antioksiden görevi yapar. K kanı pıhtılaştırır. Ancak A, D, E ve K vitaminleri sadece yağlar eşlik ettiğinde emilir. Dolayısıyla domatesi pişirirken tereyağ veya zeytinyağı ile karıştırmak lazımdır.
Domates kürü
Domatesin sayısız faydasından maksimum yararlanabilmek için toksinlerden arındırıcı küre başvurulmaktadır. Mümkünse dalında olgunlaşmış domatesler seçilir ve ezilir. Yarım kilodan yaklaşık 250 gr taze domates suyu elde edilir. Üç hafta boyunca günde üç bardak(kahvaltı ve yemeklerden yarım saat önce) içilir. Taze domates suyu tazelik verir, dolaşımı düzenler, sindirimi kolaylaştırır ve organizmay temizler
Kansere karşı domates
Kristof Kolomb 1498 yılında Amerika’dan dönerken domatesi Avrupa’ya getirdiğinde, yalnızca yeni bir kıtayı değil, insan sağlığı için son derece yararlı likopen maddesi içeren bir meyveyi de keşfettiğinin farkında değildi. Taze meyve ve sebzelerde bulunan karoten doğal bir antioksidendir ve vücudu serbest radikallerin yol açtığı tahribattan korur. İşte likopen, diğer karotenlerden daha etkilidir. Bu da likopenin uzun ve sağlıklı bir hayatın anahtarı olarak değerlendirilmesi demektir.
Araştırmalara göre likopen pek çok kanser türüne karşı savunmayı sağlamaktadır. Prostat, pankreas, mide, rektum ve kolon kanseri riskini domates önemli ölçüde düşürmektedir. Hele prostat kanserini önlemedeki tesiri “mucizevi” olarak nitelendirilebilecek düzeydedir.
ABD’de son yapılan araştırmalr haftada 10 kez yenilen domates sosunun prostat kanseri riskini yarı yarıya indirdiğini gösteriyor. Aynı zama da A ve C vitaminleri lif ve potasyum yönünden de zengin olunca domatesin besin değeri daha da artıyor.
Çalışmalar, domatesi ve domates ürünlerini bol miktarda tüketen insanlarda kanser riskinin düşük olduğunu göstermektedir. Üstelik bu etki, çiğ domates, ketçap, makarna sosu, domates püresi ve çorbası gibi değişik şekillerde kullanıldığı takdirde farketmiyor. Sebze ve meyve ağırlıklı diyetteki domatese ağırlık vererek pek çok kanser türünden korunabilineceği gösterildi. Çünkü domates, anti kanser özellik gösteren kimyasalları bol miktarda sahiptir.
Kalp hastaları için domates
Domates yine kalp hastalıklarına yakalanma riskini % 50 oranında azaltmaktadır. Bu da domateste bulunan likopen adlı maddenin yüksek doz alınması ile olmaktadır.
Evet, domatesi hem yemeklerimizde değerlendirelim hem de salata şeklinde tüketelim. Veya suyunu taze olarak içelim ya da salça halinde kullanalım. Her durumda da sağlık ve lezzet bulacağımız muhakkaktır.


Diş ağrısı, böbrek ağrısı, ağız ve boğaz iltihabı, bağırsak kurtları için faydalıdır. Karaciğeri kuvvetlendirir, ateş düşürür, mide ve bağırsakları çalıştırır, iştahaçar, kan yapar.
DUT
Memleketimizde karadut, akdut veya kırmızı dut türleri yetiştirilmektedir. Meyvesi, taze veya kuru olarak yenilebildiği gibi reçeli, şurubu, pekmezi ve pestili de yapılır.
Dut, ağız ve boğaz hastalıkları ile kansızlıkta çok faydalıdır.
Dut çeşitli vitaminler ve faydalı organik asitler yanında mikrop öldürücü esanslara da sahiptir. Bu sebeple dut veya dut şurubu, bilhassa süt çocuklarında görülen diş etleri, ağız iltihabı ve ağrısı, boğaz iltihabı ve öksürükte çok fayda verir. Parmakla bütün ağız iç yüzeyine şurup sürülür.
Dut veya şurubu şeker, madeni maddeleri ve vitaminleri ile vücudu kuvvetlendirir ve kendini toparlamasını sağlar.
Dut veya şurubu susuzluğa iyi gelir. Özellikle yemek esnasında hazmı kolaylaştırır.
Dut, aç karnına yenirse ve hele üzerine biraz su içilirse ishal yapar. Kabızlık çekenlere faydalı olabilir. Yemeklerden önce içilen şurubu, mide ve ince bağırsak iltihabının iyileşmesini çabuklaştırır.
Dut kurusu fazla miktarda iyot ihtiva eder. İyot eksikliği olanlar tabii yoldan karşılamış olurlar.
Dut yaprağı da şifalı olup kanda şekeri düşürür.

Bütün devirlerde bütün toplumlarda sofraların baştacı olan ekmek, aynı zamanda beslenmenizin temel unsurdur.
EKMEK
Tarihinin ilk devirlerinden beri bütün toplumlarda ekmek veya benzeri bir yiyecek, insanoğlunun sofrasında baş köşeyi hep almıştır.
Fakat yakın zamanlarda karbonhidratça zengin olduğu için vücuda faydasız ve kilo aldırıcı bir gıda olarak görüldü ve yerine proteinli gıdalar tavsiye edilmeye başlandı. Artık “ekmek yemiyorum” sözü oldukça yaygınlaşmıştı. Fakat son zamanlarda bu görüşün yanlış olduğu anlaşıldı. Ekmek de, üstelik ilk zamanlardaki tam olanı, yani kepeği çıkarılmamış undan yapılanı tekrar sofralarımızdaki yerini aldı. Ekmeksiz sofra, temel gıdadan yoksun demektir.
Şöyle ki; günlük besinlerimizde ekmek, makarna, pirinç, patates gibi nişastalı yiyecekleri ifade eden karbonhidratların oranı % 55-65 arasında olmalıdır. Normal bir insan bunun yanı sıra % 30-35 arasında yağlı yiyecek ve ayrıca muhakkak bunlara eklenmesi gereken proteinleri almalıdır. Proteinlerin oranının % 15 dolayında olması yeterlidir, biraz fazla olabilir ama daha çoğu vücuda yararlı değildir. Bu da kilo başına 1 gram eder. Proteinlerin özümsenmesi sırasında ortaya çıkan aminoasitlerin fazlası vücutta amonyak üretimine yol açar. Bu ise zararlıdır. Bu sebeple 100 gram ette veya balıkta yaklaşık 7 gram protein bulunduğu fikrinden hareketle ona göre et, balık yenmelidir. Bir litre yağlı sütteki protein, bir insanın günlük ihtiyacının hemen nemen hepsini karşılar. Ama bu, sütle yetinilsin demek değildir tabi. Yiyecek çeşitliliği vücudumuzun dengeli beslenmesini sağlar. Tereyağ, peynir çeşitleri ve baklagiller de protein kaynağıdır.
Şimdiye kadar fazla çalışanlara, sporculara normalden fazla protein yedirilir ve bunun faydalı olduğu zannedilirdi. Fiziki hareketlere başlayacak olan kişilere eskiden çok et ve az ekmek tavsiye edilirken şimdi ekmek, makarna, pilav gibi karbonhidratlı yiyecekler yemesi isteniyor. Bunun sebebi kasların ihtiyacı olon enerjiyi sağlayan glikojenlerin vücutta artmasını sağlamaktır. Ağır ve yorucu iş yapanların çalışma sırasında çok enerjiye ihtiyaç duymaları, karbonhidratların sağladığı glikojenle karşılanmaktadır. Kaslardaki lifler enerjiyi glikojenden ve yağlardan almaktadırlar.
Sporcuların hayatlarını ve vücutlarının metabolizmasını inceleyen ilim adamları önemli yarışmaların birkaç gün öncesinden itibaren karbonhidratlı yiyecek miktarının % 80’e varacak orana yükseltilmesini tavsiye ediyorlar. Normalda % 55-65 olan oranın 80’e çıkması demek makarna, pilav, patetes ekmek gibi yiyeceklerdeki nişastanın glikojen’e dönüşmesinin artması, yani enerjinin fazlalaşması demektir.
Şeker hastalarına da 1970’lere kadar % 15 karbonhidrat veriliyordu. Sonra bu oran 40’a çıktı. Bugün ise bu hastaların aynı sağlam kişiler gibi % 55 oranında almaları gerektiği anlaşıldı.
Karbonhidratların görevleri
Şimdi de özel lezzeti ve tadı sebebiyle genellikle sevilerek yenen karbonhidratlı besinlerin (en başta ekmek) vücut çalışmalarındaki görevlerini sıralayalım:
1- Enerji kaynağıdırlar: Vücudun enerji ihtiyacının önemli bir kısmı karbonhidratlardan karşılanır. Bu besinlerden enerji teşekkülü kolay ve ekonomiktir. Bu sırada, artık madde kalmadığındam vücut yorulmaz.
2- Ketozisi önleyicidirler: Yeterli karbonhidrat alınmazsa, enerji daha çok yağlardan karşılanır ve keton cisimleri denilen maddeler normalden çok teşekkül eder.
3- Protein ihtiyacını azaltırlar.
4- Karbonhidratlar ve metabolizma ara ürünleri, vücutta çeşitli maddelerin sentezinde kullanılırlar.
5- Posa, kalın bağırsağın boşalmasını kolaylaştırır.
Ekmek yaşlı insalar içinde çok faydalıdır. Taşıdığı bol E vitamini kalb ve dolaşım hastalıklarına iyi gelir. Yaşlılığın ortaya çıkardığı düzensizlikleri yok eder. B1 vitamini bakımından da zengindir. 100 gram ekmek 250 kalori verir. Ekmekte bunlardan başka fosfor, demir, sodyum, potasyum, magnezyum gibi birçok mineralde yeterli miktarda bulunmaktadır.
mg/kg mg/kg
kalsiyum % fosfor % bakır % B1 vitamini demir
Elenmiş beyaz unda 0,015 0,101 0,0001 0,6 6
Elenmiş tam unda 0,031 0,274 0,0004 4,4 34

Tahılı kepekten ayırmamalı
Dünyanın her yerinde ve her devirde buğdayın yaygın olarak yetiştirilmesi ve buğday ile mamullerinin gıdalarımızın temelini oluşturmaları, boşuna değildir. İncelendiğinde buğdaydaki mineral oranının insan bünyesindeki minerallerin oranına en yakın olduğu görülür. Bu gerçeği bile bile buğdayı kepeğinden ve tohumundan ayırmak, bu yapıcı ve dengeli besinin yararlarını kısıtlamak olur. Buğday öğütüldükten sonra olduğu gibi kullanılmalı yani ne kepeğinden yoksun edilmeli ne de tohumundan.
Hayvanlar üzerinde yapılan deneyler de bizim yediğimiz beyaz ekmek ve pirinçle beslenen kobayların mahzun, yorgun, hastalıklı, çoğu defa da kanserli olduklarını göstermektedir. Bu kobaylara vakit geçmeden müdahale edilip kepekli buğday ve pirinçle beslenmeye alındıklarında olumsuz belirtilerin kaybolması ilginçtir.
Buğdayın kepeğini çıkarmak, bedeni birçok elemanlardan başka akciğerin koruyucusu olan silisyumdan da yoksun etmek demektir. Pekçok tutuklu, tutsak veya derviş uzun zaman yalnız su ve kepekli ekmekle yaşaya bilmiştir.
Taze öğütülmüş tam buğday ununda beyaz una oranla 10 kat fazla madeni tuz ve 7 kat fazla vitamin vardır. Un eskidikçe bu değerler azalır.
Çağımız beslenme uzmanlarının yaptığı araştırmalar şu sonucu vermiştir. Mümkün olduğu kadar kepekli undan yapılmış ekmek yemeliyiz. Ünlü İsviçreli besin uzmanı Dr. Birchar Benner, “İster un halinde, ister ekmek halinde yenilsin, bir milletin sağlığı ve zindeliği kepeği ve tohumu alınmamış tahıla dayanır” demektedir.
Wagener, “Ekmek Tüketiminin Uluslar arası Gelişimi” adlı kitapta, tohumu ve kepeği alınmamış ekmeğin faydalarını şöyle sıralamaktadır:
1) Albüminlerin biyolojik değeri beyaz ekmeğinkinden çok üstündür. Kepekli buğdayın tohumunu da, kepeğini de beden kolaylıkla sindirir.
2) B grubu vitaminlerin en önemli kaynağı has buğday unundan yapılmış ekmektir. Günde 250 gram has ekmek yenirse günlük ihtiyaç karşılanır. Milli ekonomi açısından önemli bir noktadır.
3) Has buğday unundan yapılan ekmeğin bileşimindeki selüloz (lif) bağırsağın çalışmasını sağlar.
4) Has buğday unundan yapılan ekmek, özellikle çocuklarda diş çürümesini önler. Eğer gerektiği kadar tahıl yenseydi, bugün uygarlığın yol açtığı birçok hastalık önlenirdi.
Kepek önemlidir!
Kepek, tahılı kaplayan zar veya liftir. Beden bu lifi sindiremez. Her ne kadar tuhaf gibi görünse de kepek hem besleyici olduğu için hem de sindirilemediği için yararlıdır. Sebastian Kneipp daha 19. yüzyılda, “Hizmetçiler kepeği domuzlara atarlar, oysa kepekte undan daha çok sağlıklı ve besleyici maddeler bulunur” demiştir. Joseph Farerichon da, “Düzenli bir şekilde kepeği bol tahıl yenirse, kabızlığın önüne geçilebilir” demektedir. 50 yıldır unutulan kepek, şimdi yine ünlü hekimlerin ve besin uzmanlarının gözdesi olmuştur. Çünkü dışkının hacmini çoğaltarak bağırsakların kısa zamanda boşalmasını sağlar. Hacminin 20 katı suyu kendine çekebilen kepek, besinin sindirim aygıtında ilerlemesine yardım eder. İshalde (suyu kendine çekerek), kabızlıkta (sert ve kuru dışkıları yumuşatarak) bağısakların normal çalışmasını sağlar. Dr. Dennis Burkitt, “Uzun süre besinimizin sindirilemeyen kısımlarını önemsemedik. Şimdi ise çağımızın birçok hastalıklarının bu sindirilemeyen kısmın az kullanılmasından ileri geldiği anlaşılmıştır” demektedir.
Kepeğin veya bitkisel lifin az kullanılmasından ileri gelen çağımız hastalıkları şunlardır: Kabızlık, kalın bağırsakta divertikül, apandisit, basur, kalın bağısak kanseri vb.
Bir buğday tanesinin yaklaşık % 80-85’i öz, % 10-15’i kepek, % 3-5’i de çekirdektir. Buğday kabuğunda ve kabuğun hemen altında fazla miktarda bulunan protein, eleme usulü ile atılınca geriye nişastadan zengin karbonhidratlı kısım kalmaktadır, dolayısıyla da dengesiz beslenme ortaya çıkmaktadır. Ayrıca kepekli kısım insanın sindiremediği selüloz ihtiva etmektedir. Sindirilemeyişi bizim için zaralı olduğunu göstermez. Aksine bunlar bağırsakta sıvıyı toplayarak ve kitle oluşturup kabızlığı önleyerek sağlığımıza olumlu yönde katkıda bulunur.
Burada akla şu soru gelebilir: Kepeği arttırılmış unla yapılan ekmek daha faydalı olur mu? Hayır, buğdaydaki kepek oranı idealdir. Bir defa piyasada kepekli adı altında satılan ekmekler, buğdayın önce fabrikalarda kepek ve un olarak ayrıştırılıp, daha sonra ayrı ayrı satın alınarak yeniden birleştirilmesilyle elde edilir. Böyle olunca, ekmekteki kepek oranı, olması gerekenin altında bulunursa, kepeğin fonksiyonu azalmaktadır. Üstünde olursa, kepeğin içerdiği fitik asit, bağırsaktaki demir ve çinkonun emilimini azaltmakta ve sağlığımıza zararlı olmaktadır. Buğdayın doğal haliyle öğütülüp, katıksız mayasız, emulfatörsüz, bünyemize en uygun ve olması gereken doğal haliyle üretimi şeker hastalığı ve diğer rahatsızlıklardan bizi koruyacak olan yoldur.
Peygamberimiz’in tavsiyesi
Ekmeğin kepeği çıkarılmamış tam (komple) undan yapılması halinde vücudumuza pekçok faydası olduğu kat’idir. Kalsiyum, fosfor, bakır, demir, manganez, gibi mineraller; B1, B2 ve PP gibi vitaminler tam ekmekte daha zengindir.
Yine beyaz ekmeğin glisemik endeksi, yani kan şekerini yükseltici ektisi daha şiddetlidir. Hiperglisemi yani kan şekerinin yükselmesiyse başta şişmanlık ve şeker hastalığı olmak üzere pek çok rahatsızlığa zemin hazırlar.
Elenmiş undan yapılmış ekmeği Peygamberimiz’in yemediğini, İhya’da geçen bir hadiste “Ümmetimin en kötüleri buğdayın özünü yiyenlerdir” dediğini görüyoruz.
Ekmeğimiz beyazlaştıkça ömrümüz kısalır. Çünkü un beyazlaştıkça minerallerin asıl bulunduğu kısımlar(buğdayın kabuğu kepek) atılmış geriye yalnız nişasta kısmı kalmıştır.
Ekmeği soframızdan eksik etmeyelim ancak bugün satılan kepekli ekmekler, beyaz una kepek katılmasıyla yapılır. Tam ekmek, hakiki olanıdır. Marketlerde Alman veya köy ekmeği adıyla satılır.
Ekmek, sofralarımızın baştacı olmaya devam edecektir. Çünkü layıktır.

Hastalıkları bizden uzak tutan elma sayısız faydasıyla meyvelerin sultanıdır.
ELMA
Köreni Doğu Avrupa’dır. Çok çeşidi olan elma eski çağlardan beri bilinen bir meyvedir. Tedavi edici özellikleri açısından en eski yazarlar bile elma kürünü övmekteydi. Bu meyvede vitaminler, sindirilebilir şeker, bedenin dengesi için çok gerekli enzimler, temel asitler ve hayatın kendisi olan (potasyum, sodyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor gibi) madenler bulunmaktadır.
Elma, hemen her yerde yetişen, beyaz veya pembe çiçek açan, boyu değişik yükseklikte olan ağacın meyvesidir. Çeşitli renkte hoş kokulu bir meyvedir. Ekşi, tatlı, mayhoş olan değişik tadlarda ve kırmızıdan pembeye, sarıya kadar değişen renk tonlarıyla şifa dolu bir meyvedir.
Memleketimizde Golden, Sterkin, Misket, Amasya, Gümüşhane, Niğde ve Ferik Elması gibi birçok çeşidi vardır.
Taze ve kurusundan komposto, marmelat, pekmez, sirke, elma çayı gibi çok çeşitli şekilleriyle halk arasında kullanılmakmtadır.
Elmada neler var?
Bir orta boy elma (100gr) 50 kaloridir.
Su 85,6 gr
Protein 0,2 gr
Yağ 0,3 gr
Şeker 10 gr
Lif 2 gr
Potasyum 127 mgr
Fosfor 13 mgr
Magnezyum 8 mgr
Kalsiyum 7 mgr
Kükürt 4 mgr
Sodyum 2 mgr
Ayrıca A, B1, B2, PP, B5, B6, C, E vitaminleriyle çinko, iyot, kobalt, klor, silisyum ve çeşitli organik asitler.
ELMA KALBİ KORUR!
Meyvelerin sultanı diye bilinen elma birçok derde deva olduğu gibi, kalbe de çok iyi gelir. Çünkü elma kandaki kolesterol oranını düşürür. Dalağın kan yapmasını sağlar. Çalışırken devamlı olarak oturanlara, şişmanlara, kanı fazla koyu olanlara elma son derece faydalıdır.
KAN ŞEKERİNİ DÜŞÜRÜR!
Elma, şeker hastalarının ve kan şekerinin yükselmesini istemeyen kişilerin tercih etmesi gereken ilk meyvedir.
Meyve şekeri (fruktoz) ihtiva ettiği için kan şekerini yükseltmez.
Elma tansiyonu da düşürür. Yine elmanın güzel kokusu sayesinde sinirler gevşer, insan rahatlar ve böylece tansiyon da düşer.
ZAYIFLAMAK İÇİN İDEAL
Elma kandaki şekeri geçici olarak yükselttiği için ve pektinler mideye doygunluk verdiğinden kendimizi tok hissederiz. Eğer diyet yapıyorsak, bol bol elma yememizde fayda var. Böylece hem kilo vermiş, hem de sağlıklı kalmış oluruz.
ELMA NEFESİ RAHATLATIR!
İngiliz tıp dergisi Thorax’da yayınlanan bir çalışma, haftada en az beş elma yiyenlerin daha kolay nefes aldığını göstermektedir. Bol taze meyve, özellikle elma yemekle akciğer kapasitesi artıyor. Hergün bir elma yiyenlerin hiç elma yemeyenlerden 138 ml. daha fazla nefes verebildiklerini gösterdi. Yani daha sağlıklı olmak için elma yemek gerekli.
GÜNDE BİR ELMA
Elma sindirimi kolay, bol C vitamini ihtiva eden (özellikle kabuğuyla yenildiğinde) ve şeker hastalarına bile tavsiye edilen düşük kalorili bir meyvedir.
İngiltere’deki Milli Kanser ve Tıp Araştırma Merkezi’nin her gün elma yeme alışkanlığı olan 2 bin kişiyi kapsayan ve 17 yıl süren araştırması elmanın (yanı sıra taze meyvenin) önemli faydasını gözler önüne serdi.
British Medical Jourmala adlı tıp dergisinde yayınlanın araştırma sonuçlarına göre hergün başta elma olmak üzere taze meyve yeme alışkanlığı olanlarda inme (felç) riski böyle bir alışkanlığı bulunmayanlara oranla yüzde 32 az.
Her gün bir elma yemek ayrıca kalp krizi riskini yüzde 24 oranında düşürmekte.
Elma ayrıca yüksek tansiyon, adele ağrıları, böbrek taşlarına karşı birebir. İdrar yollarını açıyor, gastrit ve ülsere de iyi geliyor.
Protein, vitamin ve doğal kimyasalar sayesinde sindirime yardımcı olur ve kolaylaştırır. Bağırsak sorunu çeken kişiler için dengeleyici ve normalleştirici bir besindir.
İçindeki C vitamini ve poltin her derde devadır. Kolesterolü düşürür, sindirim sistemini düzenler, idrar yolarındaki problemlere yardımcı olur.
ELMA YEMEK İÇİN 8 SEBEP
1- Sabahları hiçbir şey yemeden evvel elma yendiğinde kanı temizler ve toksinleri atmayı sağlar.
2- Isırarak ve kabuğuyla yenirse dişleri temizler ve dişetlerini güçlendirir.
3- Uykudan önce yenirse rahatlatır ve kolay uyumayı sağlar.
4- Yeşil, hafif ekşi olanları mide bulantılarını önler.
5- Gastritten kaynaklanan yanmaları hafifletir.
6- Kabuğuyla pişirildiğinde bağısakları çalıştırır ve yumuşatır.
7- Bal ekleyerek pişirildiğinde enerji verir.
8- Ortasına biraz marmelat ekleyip fırında pişirildiğinde, özellikle rejim yapanların tatlı yeme arzusunu giderir.
Elmanın özellikleri
- İçinde bulunan mineral tuzlar sayesinde idarar sökücü ve kanı temizleyici özelliği vardır. Bunun yanısıra ürik asite ve romatizmalara karşı da güçlendiricidir.
- Vitaminler ve mineral tuzlar aynı zamanda enerji ve tazelik verir
- A vitamininin varlığı solunum yollarını, sinir sistemini, kan damarlarını ve cildi sağlıklı tutar.
- Organik asitler sayesinde hem midenin çalışma düzeni hızlanır, hem de gastrite karşı mücadele verilir.
- İçindeki kükürt ve tanin sayesinde dezenfektandır ve bakterilere karşı korur.
- Sindirimi kolaylaştırdığı gibi kalbi de güçlendirir.

Bir bahar meyvesi olan erik insana güç verir, enerji aşılar, sinirleri yatıştırır, bedensel ve ruhsal yorgunlukları giderir.
ERİK
Bahar ve yaz aylarının ilk meyvelerinden biridir. Ekşi eriği tuza batırıp yemenin apayrı bir tadı vardır, hele yerken çıkan kütürtü sesleri..
Eriğin kökeni İran, kafkasya ve Anadolu’dur. Erikte B ve C vitaminlerinden başka karbonhidrat, demir, kireç, fosfor, magnezyum, potasyum, sodyum, manganez vb. Vardır. Sodyum az, fosfor ve potasyum boldur. Bu yüzden karciğer, kalp, böbrek hastalıklarında, romatizmada ve tuzsuz rejimlerde tavsiye edilir.
Türkiye’de bilinen bazı türleri ise şunlardır: Sarıerik, adierik, kirazeriği, safraeriği, mirabek, caneriği, çakaleriği, güvem vb.
Erik taze olarak yenmesinin dışında kurutularak da yenebilen meyveler arasında yer alır. Kurutulmuşu da en az tazesi kadar faydalıdır.
Direnci arttırır
Yaş ve kuru halde bol miktarda B vitamini ihtiva ettiğinden sinir sisteminin kuvvetlenmesine yardımcı olur ve sağlıklı olarak çalışmasını sağlar. Beyin yorgunluğunu önler, varsa geçirir. Kuru erikte bulunan B vitamini, fosfor, magnezyum, şeker kana kolay geçer ve vücudun direncini arttırır. Bu bakımdan beyniyle çalışanlara, sporculara, beden işçilerine çok yararlıdır.
İhtiva ettiği bol demiri ile kan yapar. Kansızlığa iyi gelir. Kalbi kuvvetlendirir, iştah açar, yemeklerin kolay hazmını sağlar.
Bağırsakları çalıştırır
Bilhassa erik konpostosu bağırsakları çalıştırır ve dışarı çıkmayı kolaylaştırır. İnatçı peklik olanlar, suda şekersiz pişirilmiş eriklerden sabah aç karnına 5-6 adet yemelidir.
İdrar söktürür
İdrar söktürerek vücuttaki üre asidi ve üratları, sair artık maddeleri dışarı atarak romatizma, damla, mafsal sertleşmesini önler, varsa geçmesini sağlar. Böbrekleri dinlendirir.
Cildi yeniler
Erik, karaciğeri çalıştırır. Büyüme varsa bunu yok eder. Vücuttaki zararlı maddeleri dışarı atarak karaciğerin yükünü hafifletir. Dinlenmesine ve kendini yenilemesine yardımcı olur. Özellikle kuru erik bol A vitamini ile cildin tazeliğini ve pembeliğini sağlar. Erik iyice olgunlaştıktan sonra yenmelidir.
Suyu ve hoşafı
Taze erik suyu bağırsakları yumuşatır. Kuru erik suyu ise daha da tesirlidir. Kuru erik hoşafının etkisi herkesçe bilinir. Sabah kahvaltısında içilen kuru erik hoşafı bir ilaca gerek bırakmadan bağırsakları boşaltır.
Kurusu
Sadece iki-üç adet kuru erik yemek dahi vücudun ihtiyacı olan antioksidenleri karşılar. İdrar yolları kaslarını ralatlatır. Bu da kolon kanserine karşı koruyucudur. Demir, A vitamini, B6 vitamini ve potasyum içerir. İçerdiği yüksek orandaki bol minerali sayesinde menopoz dönemindeki kadınlarda östrojen seviyesini dengede tutar.

Bol protein ve enerji sağlayan konsantre bir gıdadır. Bedenen ve zihnen çalışanlara çok faydalıdır.
FASÜLYE (KURU)
Baklagiller içinde lif açısından en zengin olan fasülyedir. İçerdiği demir, kalsiyum ve potasyum gibi mineraller dışında bol miktarda C vitamini de bulundurur. Bedensel ve zihinsel yorgunlukları giderir. Pankreas bezinin fonksiyonunu artırır. Diyabeti önler, kandaki şeker miktarını ve albümini düşürür. Böbreklerdeki kum ve taşların atılmasına yardımcı olur. Karaciğer ve kalbin dostudur. Zehirlenmelerde yenilirse iyileşmeyi çabuklaştırır.
Kuru fasülye Türklerin milli yemeğidir. Ancak bazı mideler için hazmı zor olabilir. Tabii iyi çiğnenir, az yenir ve besinlerdeki uyum kurallarına uyulursa sindirilmesi çok kalaylaşır. Yine acı biber, karabiber, kekik gibi baharatlar hazmına yardımcı olur.
Kuru fasülye eşkidikçe bağırsaklarda gaz yapar. Özellikle 1 yılı geçmiş olanları yemekten kaçınmalıdır.
Fasülyedeki albümin etten üstündür Ayrıca karbonhidratı boldur. 100gr kuru fasülye 350 kalori sağlar.
Fasülye içerdiği maddeler ve fofor sayesinde sinirleri kuvvetlendirir. Bulgur pilavı ile yenince protein değeri artar.

Hem besleyici ve hem de şifa değeri fazla olan bir sebzedir. Vücudun çalışmasını, gelişmesini ve tamirini sağlar.
FASÜLYE (YEŞİL)
Kökeni Amerika’dır. Bu sebzede A ve C vitaminlerinden başka fosfor, kalsiyum, silisyum, nikel, bakır, kobalt bulunur.
Fasülye kürü
Yeşil fasülye böbrek taşı, albümin, gut ve romatizmada kür olarak uygulandığında faydalıdır. Kürün süresi bir aydır. Bu süre içinde çiğ veya pişmiş yeşil fasülye çeşitli şekillerde hazırlanarak yenir.
Şeker hastalığına faydalı
Yeşil fasülye pankreas bezesini uyararak insülin salgısını arttırır. Böylece şeker almayı önler, şeker hastalığı ortaya çıkmışsa iyileşmeye yardım eder.
Diğer faydaları
İdrarda albümin çıkmasında, karaciğer yetersizliğinde, kum ve taş’da, idrar tutukluğunda faydalıdır.
Kalbi ve böbrekleri kuvvetlendirir. Çarpıntıyı giderir. Fasülye bol suda pişirilirse ve suyu ile birlikte yenirse daha yararlı olur.
Yeşil fasülye bazı hastalık ve zehirlenmelerden sonra meydana gelen kanda akyuvar (lökosit) miktarının düşmesini önler, böylece bünyenin savunma gücünü arttırır.
Fasülye C vitamini ve betakaroten gibi kalp hastalığı ile kanseri önleyen antioksidenler açısından zenginder. B vitamini de cinselliği güçlendirir.

Hoş lezzeti ile çokça yememiz gereken fıstık aynı zamanda pek çok besleyici özelliğe sahiptir.
FISTIK
Fıstık, bol protein ve E vitamini ihtiva eder. Bu haliyle erkek ve kadında cinsel arzuyu arttırıcı gıdadır.
Bol proteini ve B vitaminleri ile bedeni ve bilhassa zihni yorgunluğu, sinir zafiyetini giderir. Vücudun dayanıklılığını arttırır.
Yine fıstıkta bulunan phytosterol (PS) maddesinin kalın bağırsak, prostat ve meme kanserine karşı koruyucu rol uynadığı gösterilmiştir.
Fıstığın glisemik endeksi çok düşüktür. Bu yüzden zayıflamak isteyenler ve şeker hastalarının bir miktar yemelerinde mahzur yoktur.
Bol proteini ve E vitamini ile kadın ve erkekte cinsel güce fayda verir, cinsel tükenmeyi önler.

Yorgunluk ve strese karşı uyarıcı bir tat olan greyfurtun suyunu taze ve sade olarak içmelidir. Özellikle kış aylarında vücut direncini arttırır.
GREYFURT
Tadı buruk olan bu meyve iştah açıcıdır. Bundan dolayı yemeklerden önce yenmesi tavsiye edilir. Hafif acımtrak tadının dil mukozalarına değince sindirim özsularını olumlu bir biçimde etkilediğini plavlov göstermiştir.
Zayıflatıcı, mikrop öldürücü, kabızlık giderici, sindirimi kolaylaştırıcı, kanı temizleyici ve idrar sökücü gibi özellikleri olan greyfurt, kış ayları boyunca yeterince tüketilmelidir. Portakaldan daha az şeker, daha fazla C vitamini ihtiva eden greyfurtun bu özelliklerinin yanısıra yorgunluk ve stres durumlarında organizmayı uyarıcı ve canlandırıcı tesiri de vardır.
Ayrıca, safra ifrazatını artırarak karaciğerin normal çalışmasını sağlar. İştah açar. Vücutta biriken suyun ve zehirli maddelerin dışarı atılmasını sağlar. Bedeni ve zihni yorgunluğu giderir. Felci ve kanamaları zorlaştırır. Akciğer ve göğüs hastalıklarında son derece faydalıdır.
Greyfurtta kalsiyum, fosfor, potasyum, magnezyum, kükürt, sodyum, klor, bakır, manganez, sitrik asit, C, B, PP ve A vitaminleri bulunur. Bu meyvedeki C ve P vitaminleri birbirini tamamlayarak damarın esnekliğini korur. Bu sebeple greyfurt damar sertliğine ve varislere faydalıdır. Ancak tüm narenciyelerde olduğu gibi olgunlaşmadan koparılır veya mevsimi gelmeden yenirse aşırı asidi yüzünden insana zarar verebilir. Narenciye mevsiminde yenmeli ve olgun olmasına dikkat edilmelidir.
Yine greyfurt, kalın kabuğu sayesinde buzdolabında veya balkonda uzun zaman tazeliğini koruyabilir. Bazı greyfurt türlerinin üzerinde bulunan pembe lekeler meyvenin olgunlaşmış olduğunun değil, çok sulu olduğunun delilidir.
Uyarı
Greyfurt suyu taze ve sade olarak içilmeli, içerisine şeker katılmamalıdır. Çocuklara yarı yarıya portakal suyu ile karştırıp 1 tatlı kaşığı bal konarak verilebilir.
Bilinen üç türü
Greyfurtun en çok bilinen üç cinsi vardır; sarı, pembe ve kanlı olanı. Her türün lezzeti diğerinden biraz farlıdır. Sarı greyfurtun büyüklüğü genelde bir portakalın iki katına eşittir. Meyvenin etli kısmı sert ve suludur. Tüm greyfurtlar içinde en az şeker ihtiva edeni ve biraz acımsı olanı bu cinstir. Asitli ve ekşiye kaçan bir lezzete sahiptir.
Pembe greyfurtun ise kokulu ve şekerli bir tadı vardır. Acılık vermez. Etli kısmı pembeye yakın, sert ve suludur.
Kanlı greyfurt ise pembe olanınkiyle hemen hemen aynı özelliklere sahiptir. Görüntü farkının dışında tadı biraz daha şekerlidir.

Görmeyi kuvvetlerdiren havuç çocukların, yaşlıların ve hastaların da temel besinidir.
HAVUÇ
Kökeni Asya ve Akdeniz bölgesidir. İnsanoğlunun dünya kurulalıberi en çok tükettiği besin maddelerinin başında gelir. Sebze bahçelerinin önemli bu bitkisi, dikine dalıp giden portakal renkli, sarı-pembe veya kırmızımsı rengi, iri cinsinden başlayarak biçim bakımdan oldukça değişken (uzun, kısa, ince, kalın, kısa, konik, silindir biçiminde, yuvarlakımsı vb.) olan bir gıdadır.
Havuç, en etkili şekilde enerji sağlayan ve bu sebeple de çocukların, hastaların ve yaşlıların temel besini olan şekeri bolca ihtiva eden sebzedir. B, C, D, E vitaminleri yönünden çok zengindir. Bu vitaminler ise bütün bitkinliklerde, kansızlıkta, güç eksikliğinde ve kuşkusuz vitamin eksikliğinin yol açığı skorbüt, raşitizm vb. hastalıklar için kesinlikle gereklidir.
Havucu çiğ olarak yemek daha iyidir. Vitaminler sıcaklığa az dayanıklıdır. Üstelik de onu, daha fazla vitaminli olduğundan, kabuğuyla birlikte yemek uygundur. Bağırsakları çalıştırır, kabızlığı önler.
Havuç, gözler için çok değerli A vitamini taşır. Kendisine renk veren karoten adındaki portakal renkli boya maddesini de bolca ihtiva eder. Görme özelliğini gerektiren havacılık, şöförlük gibi işleri yapanlar çokça havuç yemelidirler.
Bundan başka havuç, idrar söktürücü, yumuşatıcı ve güçlü bir kurt düşürücüdür. Bu ise, havucun çocuklara bol bol yedirilmesinin bir başka sebebidir.
Yine havucun yaprakları, başta kalsiyum olmak üzere maden tuzları bakımından çok zengindir ve çorbaların besleyici gücünü epey arttırır. Yine salatalara katılabilir.
Havuçta sinir sistemi için gereken B1, B2 C vitaminleri bulunur.
Karaciğer-safra kesesi yetersizliğinde havuc tavsiye edilir. Gut hastalığından yakınanlar ve romatizmalılar da bu sebzeden yararlanırlar.
Kansere karşı
Havucun önemli özelliği, kanser önleyici etkisidir. Kanroten adlı madde, kansere yakalanma riskini düşürür.
Özellikle sigara bırakılmalı ve bol havuç yemelidir. Böylelikle vücudun yenilenmesi kolaylaşır.
Kolesterolü düşürür
Havucun en önemli özelliklerinden biri de kandaki kolesterol oranını azaltamasıdır. Böylelikle kalp krizi riski de azalmış olur. Ayrıca havuç bağırsakları da çalıştırır.
Betakaroteni bol bulundurduğundan felç olma riskini düşürür. Özellikle sigarayı bırakanların bünyelerini temizlemede etkili olur. Yine A vitamini ile kalbi de güçlendirir.
Kan yapar
Havuç, al ve akyuvarları yenilediğinden kan yapıcıdır. Bu yüzden hergün 1 çay bardağı havuç suyu içmek faydalıdır. Kan, toksik (zehirli) maddelerden temizlenir.Vücuttaki üre asidi, ürat tuzları ve sair yorgunluk verici maddeleri ve diğer zehirleri idrarla dışarı atar. Böylece romatizma, mafsallarda ürat birikmesi, kum ve taş oluşumunu önlemede çok fayda verir.
Havuçtaki bol A vitamini ile her nevi hücrenin çalışmasını ve yenilenmesini sağlamak sureti ile, cilde tazelik ve pembelik verir. Bol havuç suyu içenlerin yüzü taze ve kanlı olur. Adeta kişi gençleşir.
Havuç, bronşları açar, kuru öksürüğü keser ve bağırsakları yumuşatır. Bazı cilt hastalıklarına (lekeler, sivilceler) iyi gelir.
Kilo aldırır
Havuç, içindeki selüloz ve şeker ile kilo aldırır. 100 gramı 40 kalori içerir. Bu yüzden şeker hastaları ve kilo sorunu olanlar dikkatli olmalıdırlar.

Çeşitleriyle Türk usulü tatlı olan helva enerji kaynağıdır.
HELVA
Helvalar, Türk mutfağının başta gelen tatlılarıdır. Yapılış şekileri ve temel malzemeleri yönünden üç grupta toplanabilir. Bunlar: tahin helvası un-irmikle yapılanlar ve pişmaniye türü yapılanlardır.
Tahin helvası, kavrulmuş susamın ezilmesiyle elde edilen tahinle şekerin karışımıdır. Karışımın iyi olabilmesi için kaynatılmış çöğen körünün suyu, sitrik ve tasterik asit eklenir. Ayrıca, kakao, fındık, fıstık, ceviz eklenerek çeşnilendirilir.. Tahin helvasının yüzde 45’i şeker, yüzde 45’i tahin ve kalanı da çeşnilerdir.
Saray helvası tereyağı ve unla yapılmış hamura, şeker şurubu dökülüp karıştırılarak yapılır. Pişmaniyeye de benzer şekilde yapılır.
Un ve irmik helvası, un veya irmiğin yağla birlikte sararıncaya kadar kavrulduktan sonra şeker şurubuyla pişirilmesiyle elde edilir. Un veya irmikle birlikte çam fıstığı eklenebilir ve şeker şurubu için sade su yerine süt kullanılabilir. Yine şeker yerine pekmez, fıstık yerine ceviz kullanılarak da helvalar yapılır.
Helvalar içinde en değerlisi fındık ve fıstıklı tahin helvasıdır. Fıstık ve süt eklenerek yapılan helva ile pekmez ve ceviz eklenerek yapılan tahin helvasının 100 gramı 500 kalori ve 11 gram civarında protein sağlar. Şekerle yapılan un veya irmik helvasının ayanı miktarı 400 kalori, 5 gram civarında protein sağlar. Helvalarda şeker yerine pekmez kullanıldığında demir değerleri artar.
Yüksek enerji aynı zamanda protein sağlayan tahin helvası, beden hareketi çok olan işçilerin, gençlerin ve çocukların beslenmesinde yer almalıdır. Bunun yanında hareketsiz, şişmanlamaya meyilli kişiler için helva uygun besin değildir.

Meyve, tatlı, gıda, şifalı bir ilaç olan hurmanın sağlığımıza sayızsız faydaları vardır. Her çeşidi de ayrı bir meyveymiş gibi bizi cezbeder.
HURMA
Hurma ağacı ve meyvesi olan hurma, çok eski zamanlardan beri bilinir ve tarımı yapılır.
Yaklaşık 23 m yüksekliğe kadar büyüyebilen ağacın gövdesi, düşen yaşlı yaprakların sap kalıntılarıyla kaplıdır. Gövdenin tepesinden çıkan yaklaşık 5 m uzunluğundaki parlak, tüysü yapraklar gösterişli bir taç oluşturur. Yalnızca tek bir sert çekirdek (tohum) içeren, genellikle yumurta şekilli meyvelerinin büyüklüğü, rengi ve muhtevası yetişme şartlarına göre değişir, ağırlığı 8 kg’a ulaşan bir salkımda binden çok meyve bulunabilir.
Çok geniş bir kullanım sahası olan hurma ağacının besin olarak tüketilen meyvelerinin yanı sıra, gövdesinden kereste olarak, yapraklarından ise sepet ve çeşitli örgü eşyalarının yapımında yararlanılır. Yaprak ve meyve sapları yakacak olarak kullanılan bitkinin liflerinden ip yapılır, meyvelerinden çeşitli içecekler üretilir.
Dikimden dörtbeş yıl sonra meyve vermeye başlar. 10-15 yıl içinde ise en verimli dönemlerine ulaşır. Her ağaçtan 40-80 kg ürün elde edilir. Normal ömürleri 150 yıl kadardır.
Hurma Kur’an-ı Kerim’in çeşitli yerlerinde zikredilen mübarek bir meyvedir. Aynı zamanda oldukça besleyicidir. Tazesi, kurusu, büyüğü, küçüğü ile adeta binbir çeşidi vardır. Medine’deki hurma pazarına gidenler renk renk, çeşit çeşit, sayısız hurma cinsini görünce şaşırırlar.
Bugün modern tıp, hurmanın insan vücudunun sağlıklı ve zinde kalabilmesi için hayati önemi haiz ondan fazla element ihtiva ettiğini göstermiştir. Aynı zamanda hurmada organlara bol miktarda hareket ve ısı enerjisi kazandıran, sindirimi ve özümlemesi kolay olan şeker bulunmaktadır. Üstelik bu şeker kan şekerini hızla yükselten glikoz değil, meyve şekeri yani fruktozdur. Glisemik endeksi düşük olan bu gıda şişmanlama tehlikesine yolaçmaz.
Yine hurma bütün temel vitamin ve protinlere sahiptir. Modern tıbbın bu meyveye “başgıda” olarak bakması boşuna değildir. Zira bir insanın muhtaç olduğu bütün elementleri ihtiva ettiği için sadece hurma ve suyla yıllarca yaşamak mümkündür.
Peygamber Efendimiz’in “İçinde hurma bulunan evin halkı aç kalmaz!” hadis-i şerifi anlamlıdır.
Hurmanın kullanıldığı, adeta ilaç sayıldığı birçok durum vardır:
- Bilindiği gibi anneye doğum yaptığı gün hazmı kolay mayi ile şekerli bir yiyecek verilmesini doktorlar gerekli görür. Bunun gayesi, annenin zayıf ve mecalsiz vücuduna ve yorgun azalarına enerji ve canlılık kazandırmak ve yeni doğan bebek için gerekli sütü ifraz etmesi için, süt güddelerini harekete geçirmektir. İşte hurma, yeni doğan aciz yavrunun tek gıdası olan sütün meydana gelmesi ve bileşimindeki karbonhidratın artması için en harika tesiri göstermektedir. Rabbimizin İmran’ın kızı Hz. Meryem’e doğum yaptığı gün yalnızca hurma ve su ile gıdalanmasını emretmesi ilgi çekicidir: “Hurma ağacının gövdesini kendine doğru salla” Üzerine olgun taze hurmalar düşer: Ye, iç, gözün aydın olsun!” (Meryem 25-26)
- Stresli ve gergin yaşantısı olanlara sabah, öğle ve akşam saatlerinde üçer adet hurma yemesi son zamanlarda tıp adamlarınca tavsiye edilmektedir. Berkeley Üniversitesi uzmanlarının yaptığı araştırmalar, sinirleri güçlendiren B6 vitamini ve mağnezyum mineralinin hurmada yüksek miktarda bulunduğunu ortaya koymuştur. Sinir vitamini olarak adlandırılan B6 ile kasların çalışmasında önemli rol oynayan ve bu sebeple kalp kirizi önleyici tesiri olduğu bilinen mağnezyum hurmada bol olarak mevcuttur.
- Hurmada çeşitli vitaminler ve madeni tuzlar çok fazladır. Ayrıca yüzde 50’ den fazla kolayca kana geçebilen şekeri ihtiva eder. Madeni tuzlardan bilhassa mağnezyum harmada yoğun bulunur. Bu madde vücudu kansere karşı korumaktadır. Hurmanın çok tüketildiği ülkelerde kansere tutulma oranı çok azdır.
- Hurmanın gıda değeri çok yüksektir. Bu sebeple bedenen ve zihnen ağır çalışanlara, bedeni ve zihni yorgunluk çekenlere, hastalıktan bitap düşmüş olanlara çok fayda verir. Hurma, hem enerji verir, hem de kasların ve sinirlerin tamirini, gelişmesini sağlar. Hurma, hamileler ve emzikli hanımlar için de çok faydalıdır.
- Anne karnındaki çocuğun kanlı, canlı gelişmesini ve hamileliğin anneyi zayıf düşürmesini önler. Emziklilerin sütleri bol ve besleyici olur.
- Hurma bol fosfor, kalsiyum, demir ve gıda maddeleri ile kansızlığa, vereme ve kemik zayıflığına karşı bünyeyi korur ve bu hastalıkların azaltılmasına yardım eder.
- Hurma sahip olduğu çeşitli maddelerle vücudun vakitsiz ihtiyarlamasına mani olur. Bol hurma yiyenler bedeni ve zihni bakımdan gençleşirler.
Vücutta sentezlenmeyen ve mutlaka diyetle alınması gereken elzem (esansiyel) aminoasitlerin hepsi hurmada mevcuttur. Bilindiği gibi aminoasitler, proteinlerin yapıtaşıdır
- Hurmada C vitamini vardır. Gerek hazmı kolay şekerin olması, gerekse karbonhidrat bakımından çok zengin olması sebebiyle ekmek yerine hurma yenirse kişi gereken gıdanın tamamını almış olur. Sodyum, potasyum, kalsiyum, mağnezyum, demir, kükürt, fosfor, ve klor da hurmada bulunur. İnsan hurma yediğinde vücuduna lazım olan bilcümle menfaatları temin etmiş olur.
Türüne göre değişse de hurmaların birçoğu yüksek oranda demir ihtiva eder. Besin değeri yüksek ve önemli bir enerji kaynağıdırlar. Doğal müshil ektisine sahiptir. Kurutulmuş olanlarına göre tazeleri daha yüksek oranda su ve daha düşük kalori bulundururlar.
Görüldüğü gibi hurma pek mühim bir gıda maddesidir. Vücuda lazım olan gıdalar hurma ile temin edilmiş olur. Karnı doyurmak için yendiği takdirde ekmek vazifesini gördüğü gibi, meyve yerine de geçer. Hurmada büyük şifa özelliği vardır.
Newsweek dergisinin son sayılarından (Kasım 98) birinde çıkan haberde günümüzün yaygın problemi olan prostat büyümesinde hurma ekstelerinin son yılların flaş ilacı proscar (Merck) kadar iyi geldiği, üstelik yan etik göstermediği bildirilmektedir.
Sonuç olarak hurma hem bir gıdadır, hem de ilaçtır. Şifa verici özelliği belirgindir. Aynı zamanda meyvedir. Bir diğer yönü ise nefis bir tatlı oluşudur.
Kısacası hurma, şaşıtıcı özelliklere sahip harika ve mükemmel bir besindir.
Hurma % 70.6 karbonhidrat, % 2.5 yağ, % 33 su, % 1.32 mineral tuzları, % 10 lif, bir miktar karomin, şeker, kireç, demir, fosfor, kükürt, potasyum, mağnezyum, manganez, klor, bakır ve kalsiyum ihtiva eder.


Hoş kokusu ve değişik lezzetiyle özellikle üst solunum yolu rahatsızlıklarında rahatlatıcı etkisi vardır. Naturel bir çiçek olan ıhlamurda, çay ve kahvede bulunan kafein gibi bileşikler bulumadığı için vitamin, mineral emilimini engelleyici bir özelliği de yoktur.
IHLAMUR
Ihlamur 15-20 metre yükseklikte, dalları daima kuş cıvıltılarıyla dolu görkemli bir ağaçtır. Kuşlar ıhlamur ağacında en güzel kokulu temiz havayı solur, böylelikle sert kışlar için gerekli gücü toplarlar.
Ihlamur, ağacı yüzyıllar boyu canlı kalır. Güzel kokularını çevreye yayar.
Ihlamur, spazmlara iyi gelir ve yatıştırıcıdır. Rahat bir gece geçirmek için ıhlamır oldukça etkilidir. Ihlamuru herkese, ama özellikle sinirli kişilere, kronik uykusuzlara, içleri daralanlara, endişelilere, rahatı kaçmış çocuklara, uyumakta zorlanan yaşlılara tavsiye edilir. Öksürenleri, astımlıları, migrenlileri, kalp rahatsızlıkları olanları rahatlatacak ilaç, ıhlamurdur. Kanı temizler; damar sertliğini, kalpten ileri gelen göğüs ağrılarını ve enferktüsü önler.
Ihlamur ayrıca hafif idarar söktürücüdür. Gutlular ve romatizmalılar yararlanırlar.
Ihlamur terleme de yapar. Bu da organizmayı toksinlerden temizlemeye yardım eder. Dış uygulama ile yanıklar, abseler, çıbanlar ve iltihaplanmalar da etikisi büyüktür.

Mineral deposu, kanser önleyici, kanı sulandırıcı, doğal bir eczane olan ıspanak hücreleri yenileyici bir gıdadır. Antioksideneler ve akla gelebilecek her türlü besinin deposudur.
ISPANAK
Ispanak eski Yunanlılar ve Romalılar zamanında bilinmezdi. Ortadoğu kökenli olduğu sanılmaktadır. 15. Yüzyılda Araplar tarafından “aspanaklı” diye tanıtılan ıspanak, Avruya’ya Kuzey Afrika’dan gelmiştir.
Besin uzmanlarının ıspanağı mineral zenginliğinden dolayı “doğal bir eczane” olarak nitelendirmeleri boşuna değildir. Bu sebze protein bakımından zengin, sindirim fonksiyonuna yardımcı olmakla; bütün salgıları (midenin, karaciğerin, pankreasın, iç salgı bezlerinin salgıları) uyarmakla kalmaz; bedenini mineral ihtiyaçlarını da devamlı sağlar. Ispanakta, bilindiği gibi, bir miktar demir vardır. Bundan başka magnezyum, fosfor, iyot ve bedinimizin dengede kalması için kesinlikle gerekli olan birçok oligoelementler de bulunur.
Ispanak fiziksel ve zihinsel yorgunlukları giderir, organizmanın dengesini sağlayarak zindelik verir, kan yapar.
Ispanak şişmanlatmaz. Safranın akışına yardım ederek bağırsakların çalışmasını sağlar, hafif bir laksatif (yumuşatıcı) görevi yapar.
Bol miktarda A, B, C ve E vitamini içerdiği için haftada bir soframızda bulunmalıdır.
Kansızlığı giderir!
Ispanak; demir, vitaminler ve çeşitli enzimlerce çok zengindir. Bu maddelerle insanda bol kan yapar. Kansızlığı ve çocuklardaki gelişme zayıflığını giderir. Onları vereme karşı korur. Kemiklerin ve dişlerin sağlamlığını temin eder. Çeşitli hastalıklardan sonra iyileşme devresinde olan kimselere süratle kendini toparlama imkanı verir.
Bu yüzden ıspanak çocuklara, yetişme çüağında olanlara, hastalık sonrası dinlenme dönemlerinde bulunanlara, kansizlık çekenlere ve bütün kronik (müzmin) hastalara hararetle tavsiye edilen bir sebzedir. Özellikle fosfor ihtiva ettiğinden zihni faaliyette bulunanlar ıspanak yemeyi ihmal etmemelidir.
Yine ıspanakta bulunan demir, alyuvarların oksijenlenmesi işlemini kolaylaştırıp çabuklaştırdığından çevre kirlenmesi yaşayan şehirlilere tavsiye edilir.
Kanseri önler!
Sigara tiryakilerinin ıspanağa çok fazla önem vermeleri gerekir. Koyu yeşil bir renge sahip olan bu sebze, havuçla birlikte kanseri en iyi şekilde önleyen sebzelerin başanda gelir. Ispanak, kalın ve ince bağırsak, yemek borusu, mide, prostat, gırtlak, rahim özellikel de akciğer kanserini önleyici tesire sahiptir.
Ispanağın bol miktarda ihtiva ettiği bir başka kanser önleyici maddesi de “klorofil”’dir. Bu madde hem ıspanağın yeşil olmasını sağlar, hem de kanser hücrelerinin gelişmesini önler.
Kolesterole karşı!
Ispanak kanı sulandırır, pekliği önler. Böylelikle toksinlerin atılmasını kolaylaştırarak zehirlenmelerin önüne geçer. Ayrıca kolesterolü düşürür. Felç riskini azaltması bir başka yönüdür.
Diğer faydaları
Bol C vitaminiyle soğuk algınlığı ve benzeri kış hastalıklarına karşı bünyeye dayanıklılık verir.
Kış aylarında fazla yorgunluk sonucu bedenen ve ruhen bıkkınlık ve çöküntü içinde olanlar ıspanağı sık yemelidirler.
Çabuk boy atan gençlerin ıspanakla mukavemetleri artar. İhtiyarlar, bu sebzeyi yemekle daha dayanıklı hali gelirler. Ispanak lapası yanıkları iyileştirir.
Nasıl yemeli?
Ispanak lezzetli bir sebzedir. İstenildiği gibi pişirilebilir. Ancak sindirimi güç soslar kullanarak onun denge düzenleyici ve madeni elemanlar sağlayıcı nitelikleri bozulmamalıdır.
Ispanaktan gerektiği kadar yararlanmak için en iyisi çiğ yemektir. Ancak ölçülü miktar da olmalı, aşırıya kaçılmamalıdır.
Çiğ yemenin en iyi şekli ıspanağı ince ince kıyarak salataları, çorbalara katmaktır. Taze ıspanağın yaprakları ne kadar koyu yeşil ve parlaksa, bitki o kadar taze ve besleyicidir.
Yine ıspanağı suda haslayarak, haşlama suyundan içmek vücuda kuvvet ve dinçlik veren metodlardan biridir.
Yalnız ıspanağın özsuyunu taze olarak, yeni sökülmüş ve iyice yıkanmış sebzeyle hazırlamak gerekir.
Ispanağı pirinç katılırsa yararı ikiye katlanır. Her ikisinde de bulunan B vitamini sayesinde sinirleri yatıştırır, uykuyu rahatlatır, kısaca sabah zinde kalkılır.
İkaz
Ispanak, tuz bakımından zenginliği ve özellikle oksalat fazlalığı sebebiyle gutlulara, eklem iltihabı olanlara, romatizmalılara ve idrar yolu taşı bulunanlara vekilmemelidir.

Son yapılan çalışmalarda ıspanağın önemli bir A, B vitamini ve folik asit kaynağı olması yanında, hücrelerinde bulunan bazı enzimleriyle güçlü patlayıcıları zarasız hale getirdiği de bulundu. Bu haliyle bomba imha ekiplerinin yeni ümidi haline geldi.

Sağlık ve şifa dolu gıdadır. O kadar çok yararı vardır ki...
İNCİR
İncir aynı adı taşıyan yumuşak odunlu, 8-10 metre boyundaki ağacın meyvesidir. Sıcak bölgelerde yetişir. Güneşi, açık yerleri sever. Taze veya kuru olarak tüketilir.
100 gram incirde; 18 gram su, 4.3 gram protein, 1 gram yağ, 62 gram şeker, 780 mgr potasyum, 160 mgr kalsiyum, 80 mgr magnezyum, 70 mgr fosfor, 5 mgr demir vardır. Ayrıca yeterli miktarlarda A1, B1, B2, PP,C vitaminleri, kükürt, mangon ve bakır da bulunur. Bu maddeler dolayısıyla insanı besleyici, mülayemet verici, gayet şifalı bir meyvedir. Kurusu da pek faydalıdır.
İncir Kur’an-ı kerim’de ismi zikredilen mübarek gıdalardandır. Cenab-ı Hak, incirin adıyla anılan Tin Süresi’nde “Andolsun incir ve zeytine!” şeklinde bu iki gıdaya yer verir. Bunun hikmetlerinden biri, bu iki meyvenin çok mübarek ve faydalı olması yanında yaratılışlarında medar-ı dikkat ve nimet çok şeylerin bulunmasıdır.
Peygamber Efendimiz (sav) incirin cennet meyvelerinden olduğunu bildirerek şu mübarek sözleriyle medhetmiştir:
“Eğer cennetten gelen bir meyve olduğunu söyleseydim, bunun incir olduğunu söylerdim. Çünkü cennet meyvelerinin çekirdeği olmaz.”
ŞEKER DEPOSU
İncir kolayca kana geçen % 60 şeker ihtiva eder. Oldukça fazla protein, madeni madde ve vitaminler ihtiva eder. İncirdeki bol miktar şeker tabii olup sindirimi kolaydır ve rafine (beyaz) şekere benzemez. Yenildiğinde hemen kana karışır. Düşünce bulanıklaşmasına, unutkanlığa isteksizlik ve halsizliğe çok iyi gelir. Bedenen ve zihnen çalışanlara çabucak güç ve kuvvet verir. Bedeni ve zihni yorgunluğu giderir. Sporculara, çocuklara, hastalıklardan sonra iyileşme devresindekilere, hamile ve doğum yapmış hanımlara, ihtiyarlara çok faydalıdır. Bu kimselere hem bol enerji verir ve hem de kasların ve sinir sisteminin gelişmesini ve tamirini sağlar.
Çocuklara canlılık verici, şekerce zengin besinler yedirmek istersek, incir başta olmak üzere çeşitli meyvelerin (dut, üzüm, kayısı) kurusunu düşünmeliyiz. Beyaz şekeri ihtiva eden çukulata, tatlı, şekerleme gibi yiyecekler faydalarının yanısıra birçok zarara da sebebiyet verirler.
İncirdeki şeker, kan şekerini fazla yükseltmez. Bu yüzden kilolu olanlar ve şeker hastaları bir miktar yiyebilirler.
KANSERE ETKİLİ
Son yıllarda Japonya ‘da yapılan deneyler, incirin kanser oluşumunu önleyici bir takım maddeler ihtiva ettiğini göstermiştir. Kanser virüsü taşıyan farelerle yapılan araştırmalarda, farelere incir suyu enjekte edilmiş ve incir suyu sayesinde kanser tümörünün % 39 oranında zayıfladığı görülmüştür. Yine kansere yakalanmış bazı hastalara incir suyu içirildiğinde daha uzun yaşadıkları dikkati çekmiştir.
Kalsiyum, potasyum demir ve ham lif oranı yüksek olan incir özellikle mide, bağırsak ve mesane kanserlerine karşı koruyucu tesire sahiptir.
VİRÜSLERE ETKİLİ
Sağlıklı beslenmede en önemli dayanağımız olan meyvalar, hastalıklar esnasında en önemli dostlarımız olmaktadır. Bu meyvaların başında da incir gelmektedir.
İncirin içinde bulunan ve psoralen adı verilen karbonhidrat yapısındaki maddeler ultraviyole ışıkla karşılaştıklarında bakteri ve virüslerin çoğalmasını önlemektedirler.
Psoralenler plateletlere penetre olmakta ve onları enfekte eden mikroorganizmaların DNA veya RNA’sıyla bağlanmaktadırlar.
PEKLİĞE KARŞI
Devamlı peklikten şikayet edenler için bol incir diyetinin çok faydalı olduğu bilinmektedir. İncir, sindiriminin kolaylığı bir yana, diğer yiyeceklerin de sindirimini kolaylaştırmakta, bağırsakları yumuşatmaktadır. Sadece incirin tanesi değil kurusu, reçeli ve kompostosu da peklik gidericidir.
ENERJİ VERİR!
İncirin 100 gramı 88 kalori verir. Kuru olanıysa birkaç kat daha fazla enerji sağlar. Bu özelliğiyle besleyicidir. Tam bir enerji deposudur. Canlılık ve zindelik verir. Daha önce söylediğimiz gibi, rafine şekerle yapılan tatlı gıdalara oranla pek çok üstünlüğü vardır. Ayrıca onlar gibi dişlere zarar da vermez. İçindeki fruktoz sebebiyle zihni çalıştırır. Bol miktarda vitamin ihtiva ettiğinden sinirleri teskin eder, yorgunluğu giderir. Unutkanlığa iyi gelir.
Sıcak yaz günleri nefis tadıyla hararetimizi bastıran, hoş bir lezzet bırakan incirin pek çok faydası mevcuttur.
İncir; sindiriminin kolaylığı, vücut için yararlı ve gerekli maddeleri dengeli şekilde ihtiva edişiyle bol bol yiyebileceğimiz ve çocuklarımıza da yedirmemiz gereken güzel bir nimettir.

Sağlığımıza kabak sayısız faydalarıyla ve düşük kalorisiyle mübarek sebze denmeyi hak etmiş bir gıdadır. Protein, niasin ve potasyum açısından zengindir.
KABAK
Kabak hakkında yakın zamanlara kadar geniş bilgi yoktu. Son yıllarda lif’li yiyeceklerin sağlığımız için vazgeçilmez faydaları anlaşıldıkça, bol lifli bir gıda olan kabağın kıymeti arttıkça arttı.
Kabağın pek çok türü vardır. 100 gram sakız kabağında 92 gram su, 5.9 gram karbonhidrat, 0.6 gram protein, 0.2 gram yağ ve 0.7 gram selüloz bulunmaktadır. Kalori değeri 31’dir. Glisenik indeksi (yani kan şekerini yükseltme derecesi) çok düşüktür. Bu özelliğiyle kan şekerini düşürdüğünden zayıflamak isteyenlere ve şeker hastalarına tavsiye edilir.
Kabakta ayrıca kalsiyum, fosfor ve demir de bulunur. Vitaminlerden ise A, B1, B2 niasin ve C vitamini yeterli miktarlarda vardır. Kabağın bol lif ihtiva ettiğini söylemiştik. Lifli gıdalar, kilo vermenin en kestirme ve en emin yoludur. Kabak gibi besinler hem mideyi doldurup uzun süre midede kalır, tokluk hissi verirler, hem de sindirilmeden kolayca ve çabucak mide ve bağırsaklardan geçip vücuttan atıldıklarından kilo vermeyi kolaylaştırılar.
Kabak ve diğer lifli yiyeceklerle beslenenler, çağımızda sık rastlanan kabızlık, hemoroid (basur), bağırsak kanseri, şişmanlık, sindirim bozukluğu gibi hastalıklara karşı da tedbir almış olurlar.
Yine kabak bedeni temizler, sinirleri yatıştırır. Fermantasyonu önlediğinden arteritlilerin bedenini asiditeden kurtarır.
Kabağın tohumları tenya ve kurt düşürücü olarak bilhassa çocuklarda kullanılır.
Yapılan bir araştırmaya göre kabak, cinsel gücü arttırır, erkekleri prostat hastalığına karşı korur, kadınların doğurganlığını güçlendirir, vücut dokularını sıklaştırır. Çünkü kabakta çinko ve bir bitki hormonu olan “androjen” vardır.
Ayrıca kabak bol miktarda fosfor ihtiva eder. Fosforun zihnen çalışanlara çok yararlı olduğu bilinen bir gerçektir.
Peygamberimizin (s.a.v.) kabağı severek yediği şu tavsiyelerinden anlaşılmaktadır.
“Kabağı devam edin. Zira o aklı arttırır ve baş ağrısına da iyidir.”
“Kabak, hem dimağı besler, hem aklı arttırır.”

Bizi tatlı tatlı eğlendirirken o çıtırdıların altında sağlık hazinesi yatmaktadır.
KABAK ÇEKİRDEĞİ
Bu küçük çekirdeklerde dikkate değecek değerler vardır. Salgı bezleri, bağırsak salgıları, böbrek ve cilt bu tohumun sağlıklı yönlerinden yararlanır.
Kabak çekirdeği prostata, idarar yollarına, böbreklere faydalıdır. Bu tohumda bedenin gelişmesi için gerekli olan B1, B2, B3, B5, B6 ve E vitaminleri bulunur.
Yine kabak çekirdeğinin yağında diş çürümesini önleyen bir madde bulunduğu ileri sürülmüştür.
Kabak çekirdeğini de, balkabağı çekirdeğini de kavrulmuş ve tuzsuz olarak yemekte fayda vardır.
Kavrulmuş balkabağı çekirdeği
Balkabağının çekirdeklerini atmamalıdır. Liflerini çıkardıktan sonra birkaç damla sıvı yağ ile yağlayıp orta dereceli fırında üstleri pembeleşyinceye kadar kavurmalıdır.
Sağlığa faydaları
Kabak çekirdeği bağırsaklardaki şerit ve diğer solucanları döker. Bunun için bal ile soyulmuş kabak çekirdeği karıştırılıp sabahları aç karına yenmelidir.
Biraz su içerisine yarım fincan soyulmuş kabak çekirdeği konur ve mikserde çırpılırsa ve sabah akşam birer çay bardağı içilirce ağrı keser, iyi uyku verir. İdrar yollarındaki yanmaları giderir. Bağırsaklardaki solucanları döker.

Kalp ve damar hastalıklarıyla kolesterole şifa deposu olan bu gıdalar vazgeçilmez özelliklere sahiptirler.
Kabuklu yemişler
Fındık, fıstık, badem ve ceviz gibi nefis güzellikteki lezzetleriyle damağımızı cezbeden kabuklu yemişlerde doymamış yağ vardır ve bu yüzden kolesterolü yükseltmezler.
Margarin, bilindiği gibi kolesterol, sevdiğimiz tereyağı, kırmızı et, süt ve süt ürünlerinde bulunan; kalbin kan pompalıdığı damarlarda birikerek damarın tıkanmasına yol açan risk faktörüdür.
Ülkemiz genelindeki ölüm sebepleri arasında ilk sırada kalp ve damar hastalıkları geliyor. Erkeklerin yüzde 32, kadınların ise yüzde 48’inin kolesterol düzeyinin kalp krizi kisk sınırını aştığı düşünüldüğünde kolesterolün iyisini-kötüsünü ayırmanın gereği ortaya çıkıyor. İşte Amerikalı bilim adamlarının kabuklu yemişlerde iyi kolesterol olduğu yönünde ortaya koydukları bulgular, bu yüzden önem taşıyor.
Özel ceviz diyeti
ABD’de yürütülen araştırmada bilim adamları, 18 sağlıklı erkek deneğe günde 84 gram ceviz ihtiva eden özel bir diyet uyguladılar. Ortalama 30 yaşında ve 73 kilo ağırlığında olan bu deneklere dört hafta boyunca hergün bu miktarda ceviz verildi. Bu dört haftanın sonunda deneklerin total kan kolesterol seviyelerinin ortalama yüzde 12.4 oranında düştüğü görüldü. Ayrıca deneklerin LDL yani kötü kolesterol seviyelerinde de yüzde 16.3 oranında azalma görüldü. Araştırmayı yürütten bilim adamlarına göre, cevizin kolesterol seviyesini düşürme sebebi, doymamış yağlar bakımından zengin bir besin olması.
Fındık da kalbe faydalı!
Amerikalı bilim adamları 10 yıl boyunca 86 bin kadın üzerinde gerçekleştirdikleri bir araştırmanın sonucuna göre, günde bir avuç dolusu fındık yiyenlerin kalp krizine daha az yakalandıkları görüldü. Dolayısıyla beslenme ve hayat tarzına özen gösterilmesi bile kabuklu yemiş yiyerek kalp hastalıklarına yakalanma riskini yüzde 40 oranında düşürebilir.
Çünkü fındık kolesterolü azaltıyor. Fındığın içerdiği yağın yüzde 90’ını doymamış yağ asidi olan oleik asit oluşturuyor. Oleik asit kalp –damar hastalıklarında etkili bir koruyucu. Son yıllarda yapılan araştırmalar oleik asitin kanda kolesterolün yükselmesini önlediğini gösteriyor.
Fındık B1, B2, B6 ve E vitamini yönünden hayli zengin bir gıda. Fındık ayrıca kan yapımında önemli bir fonksiyonu olan demir, kemik ve dişler için gerekli kalsiyum, büyüme ve cinsiyet hormonlarının gelişmesinde rol oynayan çinko içinde en iyi bitkisel kaynaklardan biri.
Diğer araştırmalar
Harvard Tıp Okulu’ndan Dr. Christine Albert ve ekibinin 22 bin doktor üzerinde yaptıkları araştırmada, ceviz ve fındık türünden sert kabuklu yemişlerin sık yenilmesinin kalp hastalığından ölme riskini düşürdüğü tespit edildi. Araştırmacılar yulaf tanelerindeki liflerin kolesterol seviyesini ve kan basıncını azalttığını, sert kabuklu yemişlerin ise kalbin ritmini koruyan maddeler ihtiva ettiğini belittiler. Boston’daki 43 şişman kişi üzerinde yapılan benzer bir çalışmada yulaf yiyenlerin kolesterol seviyelerinin daha fazla düşütüğü ve kan basıncının azaldığı gözlendi.
Kabuklu yemişlerden fındığın kolesterolü düşürdüğü Trabzon Tıp Fakültesi araştırmalarının yaptığı tecrübelerle de gösterildi.
Başka faydaları
Kabuklu yemişler aynı zamanda lif, protein ve vitamin açısından zengin birer kaynak sayılırlar. Fıstık, bilhassa demir ve protein miktar yönünden zengindir. Bu özellikleriyle enerji verici ve şehvet artırıcı hususiyetleri ağır basar.
Yine kabuklu yemişler bol protein ve B vitaminleri ihtiva ettiktlerinden bedeni ve bilhassa zihni yorgunluğu, ayrıca sinir zayıflığını giderirler.
Bir paket kavrulmamış fındıkta bolca doymamış yağ, B12 hariç tüm B vitaminleri, E vitamini, potasyum, çinko, mağnezyum, kalsiyum, folik asit ve demir bulunur. Badem ve fındık tarif edilmez tadları bir yana, E vitamini açısından oldukça zengin birer kaynaktır.
Hafız zayıflığına badem
Badem lezzeti yanında bol miktarda E vitamini bulundurmasıyla beyin kapasitesini korumaya yardımcı olur. Ayrıca yüksek oranda kalsiyum, megnezyum, potasyum, fosfor, B2 vitamini, antioksiden içerir. Bu sebeple süt içemeyenlere ideal bir besin kaynağıdır.
Kilo yaparlar mı?
Kilo almayı kalori hesabında değil, glisemik indekste (yani kan şekeri seviyesini yükseltme miktarında) arayan son metodlara göre cevabımız yapmazlardır. Kısacası yeterince kabuklu yemiş yemek hem kalp hastalığı riskini düşürür, hem de beden ve zihin enerjisi verir. Üstelik kilo aldırmadan..

500 yıllık beynelmilel bir keyif olan bir fincan kahvenin bin yıl hatırı vardır.
KAHVE
Acı kahve 500 yıllık neşemizi, heyecanımızı, üzüntülü anımızı, yorgunluğumuzu bizimle paylaşıyor. Dünya nüfusunun üçte biri tarafından sıcak veya soğuk olarak içilen kahve, tüketimde de çay dan sonra ikinci sırayı alıyor. İlk zamanlarda karın doyurmak için kullanılan kahvenin tarihi bin yıl öncesine uzanıyor. Habeşistan’da (bugünkü Etiyopya) aynı adı taşıyan fidan boyundaki küçük bir ağacın meyveleri olarak toplanan kahve, o dönemin insanları tarafından fırınlarda kavrularak hamur haline getirildikten sonra pişirilerek yeniyordu. Ancak 15. Yüzyıldan sonra kahve, bugünkü damak zevkine uyacak şekilde zevkle içilmeye başlandı.
KAHVE AĞACI
Gölge bitkisi olan kahve ağacı 6-8 metreye kadar büyür, ancak 2 metrede budanır. Yüksek ısı ve aşırı yağış isteyen bitki, rüzgardan ve soğuktan korunmalıdır. Kahve meyvesi elle toplandığı için çok emek ister ve bu açıdan da pahalıdır. Kahve, “kahve ağacı” meyvesinin çekirdeğidir. Kirazı andıran ve ağızda hoş bir lezzet bırakan bu meyvenin üzerindeki etli kısım çıkarıldırtan sonra içerisinden çıkan ham çekirdekler kavrularak kahve elde edilir. Yeşil olan çekirdekler önce kavrularak karartılır, sonra çekilir. Arabica, Robusta, Canefora olmak üzere üç tip kahve biktisi bulunur.
Bunların en kalitelisi “Arabica” dır. Robusta türü, Afrika ve Endonezya’da yetişir. Güney ve Orta Amerika, Arabica türünün yaygın olarak üretildiği ülkelerdir.
TÜRK KAHVESİ
Türk kahvesi diye bilinen hazırlama şekli, içindeki kafeini alınmadan telvesiyle birlikte kaynatılması demektir. Bunun veya bir başka deyişle alaturka kahvenin çabuk hazırlanan instant kahveden üstün bir besin değeri bulunmaz. Ancak çok kavrulan kahvenin B3 vitamin değeri azalmaktadır. Oysa instant kahve adı verilen iri çekilmiş kahve türünün haşlanarak süzülmesi şeklinde elde edilen içecekle besin maddelerinin arttığı görülmektedir. Böyle bir kahve kaynatılırsa kalorisi 5, potasyumu 104 miligram ve magnezyumu da 10 miligram olur. “Türk kahvesi” adıyla anılan, Ortadoğu ülkelerine has kahve, toz kahvenin doğrudan su içine katılıp kaynatılmasıyla içilecek hale gelir. Batı’da yaygın olan pişirme şekliyce özel işleme tabi tutulmuş kahvelerin suyla karıştırlması şeklindedir.
İnstant kahve, çabuk hazırlanan pişme şeklini anlatmak için kullanılır.
KAHVE SAĞLIĞA FAYDALIDIR!
Sağlıklı bir organizmaya kahve zarar vermez. Bilakis hazım sisteminin işleyişini kolaylaştırıp hızlandırır. Ancak dolaşım, kalp ve tansiyon uykusuzluk gibi sorunlar sözkonusuysa kahve tüketiminde ölçülü olmak veya doktora danışmak gerekir.
ENERJİ VERİR!
Araştırmacılar, kahvenin “enerji ilacı” olduğunu söylemekteler. Her sabah kafein hapı alan kişiler daha dikkatli hareketli ve ayık olurlar. Az miktarda kafeinin bile (32 mg) insana enerji verdiği, uyku kaçırdığı ve konsantrasyonu arttırdığı bilinmektedir. Bu yüzden kahvede aşırıya kaçılmamalıdır.
DEPRESYONA FAYDALI!
Kahve, bazı kişilerin morallerini düzeltir. Eskiden beri insanlar sıkıntılarını gidermek, hatta depresyondan kurtulabilmek için kahve gibi bol kafeinli içecekleri tercih ederler. Yapılan araştırmalar, kafein moleküllerinin beyin hücrelerini etkilediği ve beyindeki “moral bozucu” maddelerin harekete geçmesini engellediğini ortaya koymuştur.
SPORCULARIN GÖZDESİ
Kahve, insana ruhsal açıdan enerji verdiği gibi, fiziksel açıdan da güç vermektedir. Sporcuların antrenman veya büyük müsabakalar öncesi kahve içtikleri bilinen bir gerçektir. Spor dünyasında, Kahveye “doping” gözüyle bakılır.
Fakat kahve el becerileri gerektiren (iğneye ip geçirmek gibi) işlerde olumsuz etkiler yapar. Ünlü bel fıtığı cerrahımız Doç. Dr. Ahmet YILDIZHAN’ın bu yüzden kahve içmediği bilinmektedir.
NEFES AÇAR!
Kahve vücutta astıma iyi gelen teofilin maddesini salgılamaktadır. Astımı veya nefes darlığı olanlar günde üç fincan kahveden fayda görmektedirler.
TANSİYONU YÜKSELTİR!
Kahve, tansiyonu düşük olan kişiler için ideal bir içecektir. Uzmanlar gözleri sürekli kararan, kendini bayılacak gibi hisseden, düşük tansiyonlu kişilerin kahve tüketmelerini tavsiye etmektedirler. Yüksek tansiyonlu olanlarınsa fazla miktarda kahve tüketmeleri doğru değildir.
UYKUSUZLUKTA KAHVEYE HAYIR!
Kahvenin uyku kaçırdığı bilinir. Kahve, en dinlendirici uyku olan “derin uyku fazında” rahatsızlığa yol açar. Özellikle yatmadan önce içilmemelidir.
Yine bazı kişilerde panik atağa ve aşırı derecede korkuya sebep olabileceği göz önüne alınmalıdır.
KAHVEYİ DOZUNDA İÇMELİ!
Aşırı derecede kahve tüketilmesi vücuda zarar verir. Günde 5-6 fincan kahve içen kişilerin kalp hastalıklarına yakalanma ve kalp krizine yenik düşme ihtimalleri daha fazladır.
Yine ülserli olanlara ve hamile kadınlara da kahve zararlıdır.
Günde 3-4 fincan kahve faydalıdır ama fazlası içildiğinde bu fayda tersine dönmektedir.
Ayrıca kahve bağımlılık yapabilmektedir. Kahve tiryakisi olanlar içmeyi birden bıraktıklarında, yorgunluk hissi, sersemlik, uyuşukluk, başağrıları, tedirginlik ve bazı hallerde de el titremeleri ortaya çıkabilir. Bu durumda bir fincan da olsa kahve içmek bu belirtileri ortadan kaldırır.

Hangimiz onu atmadan yemek yeriz ki?
KARABİBER
Dünyada en çok kullanılan baharatlardan biridir. Karabiberin yanı sıra beyaz biber de kullanılır. Beyaz biberin boyu daha küçüktür, rengi ise fildişini andırır. Her iki biber de aynı bitkinin meyveleridir. Meyve, bitki çiçek verdikten ancak 9 ay sonra olgunlaşır. Karabiber elde etmek için meyve olgunlaşmadan toplanıp kurumaya bırakılır. Kuruyunca dışı koyu, içi açık renkte olur. Beyazı ise meyve tam olgunluğunu bulduğunda toplanır. Özelliği bazı sosların rengini bozmamasıdır. Toz halinde kullanılan biberlerin ömrü kısa olur. Bunlar zamanla kokularını ve çeşnilerini kaybederler. Tane biber ise hava almayan küçük kavanozun veya teneke kutunun içinde yıllarca kalitesinden bir şey kaybetmeden dayanabilir.
Karabiberin öbür baharata oranla bir üstünlüğü vardır: Yemek pişerken, piştikten sonra veya sofrada eklenebilir.
Karabiber, acılığını bir reçineye, kokusunu ise uçucu bir yağa borçludur. Bu reçine, yüzde 2-8 oranında “piperine”, “piperidin” ve “piperettin” adı verilen sarı, saydamsı bir bileşik madde içermektedir. Bunun formülü ise morfine yakındır.
Bu odunsu bitki 10 metreye kadar uzayabilir. Geniş ve parlak yaprakları, her biri yaklaşık 50 çiçek taşıyan sık çiçek salkımları verir. Meyveler yani biber taneleri yaklaşık 5 mm çapında ve hemen hemen küre biçimindedir. Her biri tek tohum taşıyan bu taneler olgunlaştıklarında sarımsı kırmızı bir renk alırlar. Keskin kokuları, yakıcı ve acı lezzetleri vardır. Ekildikten 2-5 yıl sonra ürün vermeye başlayan bitkisinin vermliliği iyi şartlan altında 40 yıl kadar sürebilir.

Bol posa bırakan besleyici ve güç verici bir sebzedir.
KARNABAHAR
Daha çok Akdeniz bölğesinde yetiştirilen karnabahar oldukça besleyici bir gıdadır. 100 gramında 2-4 gr protein, 0,2 gr yağ, 0,8 gr kül, 20.5 gr karbonhidrat bulunur. Ayrıca çeşitli mineralleri (kalsiyum, fosfor, demir) ve vitaminleri (A, B1, B2, niasin ve C) yeterli miktarlarda ihtiva eder.
Karnabahar bağırsakların çalışmasını düzenler. Bıraktığı bol posa ile kabızlığa engel olur. İçerdiği zengin vitamin ve mineral çeşitleri ile de besleyici ve güç verici bir sebzedir.
Karnabahar vücuttaki yağların çözünmesinde rol oynar. Vücudu zararlı maddelerden arındırır ve kolesterol seviyesini düşürür.
Yine karnabahar cinsel gücü arttırır. Zihin ve sinir yorgunluğuna iyi gelir. Beynin daha iyi çalışmasına yardım eder.
Güzel görünüşü ile manav ve pazarlara değişik hava getiren karnabahar ayrı bir lezzeti barındırması, ile de mutfağımıza tadı başka bir çeşni verir.

Yaz sıcağında bizi serinleten karpuz vücudumuzu temizler.
KARPUZ
Yazın sıcaktan buram buram terlerken, bir dostunuzun karpuz veya kavun teklifini nasıl karşılarsınız? Pek memnun kalacağınızı tahmin etmek zor değil.
Bostan olarak adlandırılan karpuz ve kavunun enerji değeri vardır ama yüksek değildir. Yazın sıcak havalarda fazla enerjiye ihtiyacımız olmadığından hareret giderici olarak hayli işe yararlar. Susuzluğumuzu alır. Bizi serinletirler.
Bostanın sıcak ülkelerde, kurak yerlerde yetişmesi enteresan özelliklerindendir. İp kalınlığındaki uzun gövdesinde kilolarca ağırlıkta, üstelik kalın yapıda sağlam bir kabuk içindeki sulu ve lezzetli meyvesinden pekçok bulunması, düşünen beyinlerde hayranlık uyandırır.
Türkiye’nin hemen her yerinde yetiştirilen karpuz ve kavunun besleyici değerleri yüksektir.
Karpuz; su muhtevası yüksek ve sodyum, potasyum, kalsiyum, demir gibi çeşitli mineral ve vitaminleri ihtiva eden faydalı bir besindir. İçerisinde % 8-10 kadar kuru madde bulunur, gerisi sudur. Şeker oranı % 1-3 arasındadır.
Karpuz, bazı kimselerce “Sudur, hiçbir besin değeri yoktur!” şeklinde sanılırsa da gerçek böyle değildir. Aksine sıcaktan bunalan vücudumuzun su ihtiyacını en iyi karpuz karşılar. Böbrekleri çalıştırarak kum ve taşı döktürür. İçindeki madeni tuzlar sayesinde vücudu zehirleyen üre, ürat tuzları gibi zararlı artıkların kandan atılmasını sağlar.
Bir dilimiyle günlük C vitamini ihtiyacının yüzde 80’i karşılanır. İçerdiği potasyum, kan dolaşımını sağlar.

Bol A ve C vitamini ile betakaroten içeren kavun böbrekleri rahatlatır. Yüksek miktarda su ve düşük miktarda kalori içerir.
KAVUN
Özellikle karbonhidarat (şeker) bakımından zengin olup B ve C vitaminleri yönünden yeterli bir besin maddesidir. Bol A vitamini ve madeni maddelerle kanı temizleyen kavun, cildin taze ve pembe kalmasını sağlar.
Kalp ve böbrek hastalarının diyetlerinde sıkça kullanılan bir meyvedir.
İçindeki B vitamini, krom ve iyot sinirleri teskin eder ve kişiyi rahatlatır. Kansızlığı giderir, idrar söktürür. Bağırsaklara yumuşaklık verir. Vücudu temizler. Yanık yerlere bir dilim kavun konursa yara ve ağrının kaybolduğu müşahede edilir. Yalnız kavun iyice olgunlaştıktan sonra yenmelidir.
Dikkat edilmesi gereken bir nokta da, karpuzun glisemik indeksinin yüksek olmasıdır. Kan şekerini yükselten bu meyveyi şeker hastaları ve zayıflamak isteyenler yememelidirler.Kavunsa kan şekerinin fazla yükselten bir gıda olmadığı için kısıtlı miktarda yenebilir.
Peygamber Efendimiz (sav) birçok hadis-i şerifinde, severek yediği bu mübarek meyveleri ümmetine de tavsiye etmiştir.
“Yemekten evvel bostan ( kavun, karpuz) yemek şifadır. Birçok dertleri giderir.”
Burada yemekten önce denilmesi, sindirim sisteminin boş olmasından dolayı çabucak sindirilmesini ve tüm yararlı hassaların emilmesini sağlayacağından, oldukça dikkat çekicidir.
Yine bir başka tavsiye de biraz önce sıraladıklarımızı ihtiva etmesi bakımından ilginçtir.
“Bostanda on hassa vardır: yemek, içmek, koku, meyve, cöğer (temizleyici), mesaneyi yıkamak, karnı (iç organları) yıkamak, bel suyunu fazlalaştırıp cima kuvvetini artırmak, iç illetlerini kesmek ve cildi temizlemek.”

Yüksek oranda kalsiyum ve magnezyum içeren kayısı sağlık kaynağıdır.
KAYISI
Tam olarak olgunlaşmış kayısı, tadına doyum olmaz bir meyvedir. Kayısıda A, B, C ve PP vitaminleri, levüloz ve glikoz türünden şeker, magnezyum, demir, bakır, fosfor, kalsiyum, kükürt, manganez, flor, kobalt ve krom vardır. Besleyici, iştah açıcı, serinletici, sinirleri güçlendiricidir. Zihniyle çalışanlara tavsiye edilir. Yalnız kayısı çok olgun olmalıdır.
Kansızlığa karşı
Kayısıda bol demir bulunduğundan anemide (kansızlık) kullanılır.
Kanser hastaları için
Kayısı, birçok turuncu renkli meyve ve sebzenin de içerdiği gibi, bol miktarda”beta carotere” adlı madde bulundurur. A vitaminin farklı bir türü olan beta carotere, kanseri önleyen maddelerin önde gelenlerindendir ve özellikle de akciğer ve cilt kanserine karşı etkilidir.
Diğer Faydaları
- Kayısı migrene karşı da iyi gelmektedir.
- Sigarayı bırakanların bol bol kayısı yemelerinde fayda vardır. Kayısı, sigara yüzünden vücutta bulunan toksit maddeleri yavaş yavaş yok eder.
- Glisenik değeri düşüktür. Kilo yapmaz, kan şekerini yükseltmez.
- Kayısı konpostosunun pekliği giderici etkisi vardır.
Kayısı Kurusu
Başta A vitamini olmak üzere, B vitaminleri ve folik asit içerir. Bunun yanısıra fosfor, magnezyum ve özellikle de potasyum açısından zengindir. Bu son derece lezzetli besin, değişik şekillerde kullanılabilir.
***
Evet, bu altın görünüşlü kıymetli meyveyi sofralarımızdan eksik etmeyelim.

Hoş kokusu, iştah açıcı özelliği, orijinal tadıyla sofralarımızı süsler.
KEKİK
Yurdumuzda yabani olarak çok bulunan kekik “ballı baklagiller’dendir. Ufak yaprakları, güzel mavi çiçekleri olan kekik hoş kokusu ve faydalı yağı ile tanınmıştır; bu yağdan tıpta da yararlanımaktadır.
Bütün Akdeniz Bölgesinde yetişir. 15-30 cm kadar yükselen, çalı görünümünde, çok dallı, dalları tüylü, çiçekler pembe-beyaz renkli, kaliks tüylüdür.
Çok yıllık olna bitkinin yaprakları ince, 1cm kadar uzunlukta, gri-yeşil renktedir. Çiceklerini yaz boyunca açar. Yazın toplanır.
Kekiği pirzola ve bifteklere, et yemeklerine, kebaplarına koymak gerekir. Diş macunlarına da kekik yağı, suyu konur.
Kekik, uyarıcı ve güçlendiricidir. Tüm organik zayıflıklara karşı tavsiye edilir. Özellikle sinir sistemi güçsüzlükleri (mevrasteni, gerilim, uykusuzluk vb), dolaşım sistemi zorlukları (baş dönmeleri migren, kulak uğultusu vb) çok yaralıdır.
Fazla kullanmamak şartıyla çok iyi bir böbrek ve idrar yolları temizleyicisidir.
Kekik ayrıca midenin ve sindirim sisteminin gerçek ve iyi dostudur. Etler üzerinde, soslar içinde, çorbalarda tüketilmesinin önemi bundandır. Bu bitkiler spazmlara karşıdır, kan devaranını uyarıcıdır.
Kekik çocuklara çok tavsiye edilir. Zayıf çocukların iştahını açar ve zihnini kuvvetlendirir.
Dıştan kullanıldığında kekik çok iyi bir mikrop öldücücüdür. Bu bakımdan böcek sokmalarında deriye sürülerek kullanılacağı gibi cilt hastalıklarında banyo suyuna atılarak da kullanılabilir. Üstelik kekik bonyoları romatizma ve damar sertliği gibi hastalıklara da çok iyi gelir.
Solunum yolu hastalıklarında kekik iyi gelir. Grip, nezle ve anjinde faydalıdır.
Timel adı verilen bir tür doğal yağ taşır. Bu yağ vücuttaki diğer yağların parçalanmalarını sağlar. Kekik yağı banyoda sürüldüğü zaman romatizma ağrılarını büyük oranda azaltır.
Kekiğin balgam giderici, gaz söktürücü, görme gücünü arttırıcı, hazmı kolaylaştırıcı ektileri de vardır. Saçı besler.

Sevdiğimiz bamyanın sindirimi kolaydır.
BAMYA
Amasya yöremizde pek nefis kurusu tüketilen bamyanın tazesi yurdumuzun pek çok bölgesinde bol bol severek yenir.
Hazmı kolay ve sevilen bir sebze olan bamyanın 100 gramında; 87.1 gr su, 8.7 gr karbonhidrat, 2.2 gr protein, 0.2 gr yağ, 1 gr selüloz bulunur. A, B1, B2, niasin ve C vitaminlerince zengindir.
Bamya sıcak bölgelerde yetişir. Sindirim sistenini düzenleyici tesiri vardır. Bağırsakları yumuşatarak kabızlığı yok eder. Ayrıca kanı temizler.
Lezzetli yemekleri ve sağlığımıza tartışılmayacak yararları ile bamya sık yenilmesi gereken bir sebzedir.

Organizmayı besleyen özelliğle kereviz birçok hastalığa ilaç gibi gelir.
KEREVİZ
Maydanozgiller familyasındadır. 2 yıllık, çok kokulu, otsu terim bitkisidir. Ülkemizde bolca yetiştirilmekte olan kreviz, 30-100 cm boylanabilir.
Yumrukökleri şişkin, etli ve lifli; 2-5 yaprakçıktan oluşan yaprakları çok parçalı ve yaprak sapı olukludur. Bitkinin kökü gelişkin olanlarına kök kereviz, sapı gelişkin olanlara ise sap veya yaprak kereviz denir.
Vitaminler, mineral tuzlar ve diğer besleyici maddeler yönünden zengin bir bitki olan kerevizin, kök ve yaprakları makbul bir sebze olarak bolca tüketilir. Körpe yaprakları kurutulup ezilerek bazı yemeklere çeşni vermesi için katılır.
A, B, C vitaminleri, başta fosfor olmak üzere çeşitli madensel tuzlar ve bitki özü içeren kereviz organizmayı besleyen zengin bir sebzedir. 100 gramı 20 kalori bulundurur. Çinko, selenyum, mangan ve bakır gibi olifoelementler de buludurur.
Gut hastalığını ve romatizmayı iyileştirir, midenin fonksiyonunu arttırır, böbrek hastalıklarını tedavi eder, çevre kirliliğinden dolayı zehirlenmelere karşı etkili bir panzehirdir, tok tutma özelliğinden dolayı formunu korumak isteyenler için birebirdir, cinsel gücü arttırır.
Pitalid var
Kerevize özel kokusunu veren fitalid adlı maddenin kandaki stres hormonlarını azalttığı, bu yolla damarların gevşemesini ve tansiyonun düşmesini sağladığı, ayrıca kolesterolü de düşürdüğü bilnmektedir.
Tıbbi etkileri ve kollanımı
Bedene yaralı etkileri esik çağlardan beri bilinen kerevizin pek çok tıbbi faydaları, vardır:
- Sinir ve dimağ yorgunluğunu önler. Fikren çalışanlara çok yardımcı olur.
- Böbrek çalıştırır, vücutta birikmiş fazla suyu dışarı atar. Böbreklerdeki kum ve taşı döker.
- Kereviz, esansları ile kanı toksinlerden temizler; cildi parlak ve taze hale getirir.
- Kerevizin, başta apiol olmak üzere içerdiği çeşitli esansları ile idrar yolları ve akciğerler vasıtasıyla dışarı atılan maddeleri geçtikleri yerleri dezenfekte ederek, böbrek, akciğer ve karaciğer hastalıklarından korunmada ve kurtulmada yararlı olur.
- Gaz söktürücüdür. Hipertansiyonu düşürür.
- İştahı açar, sindirimi kolaylaştırır. Özellikle zayıflara, iyileşmekte olan hastalara, çocuklara ve yaşlılara faydalıdır.
- Sinirleri yatıştırır.
- Bedeni güçlendirici toniktir.
- Romatizma, artrit ve put tedavisinde olumlu etkileri vardır.
- Erkek ve kadında cinsel gücü arttırır.
Nasıl tüketilmeli?
Yeşil yapraklı, küçük veya orta boy olanlar seçilmelidir. Yaprakları, baş ve gövdesinden daha çok vitamin ve mineral içerir. Gaz yapmasını önlemek için pişirirken suyuna limon ilave edilmelidir.

Kolayca sindirilen kestane önemli bir enerji kaynağıdır. E ve B6 vitaminlerini bulundurur. Yağ oranı düşüktür.
KESTANE
Dantelli büyük yapraklarıyla silisli yörelerin tüm ormanlarında bulunan kestane ağacı meşe ve kayın ağacına benzer.
Kesetane karbonhidrat, özellikle B ve C vitaminleri bakımından zengindir. Kabuklarının kalınlığı sebebiyle, pişirildiğinde bu vitaminleri bütünüyle korurlar. Güçten düşmüş bedenleri canlandırır. Çocuklara, hastalık sonrasında toparlanma dönemindeki hastalara, yaşlılara çok uygun bir meyvedir. Kestaneyi kış günleri ocakta pişirmek ayrı bir şölendir.
Bitkiyle tedavide kestanelerin dış bölümü, ağacının kendisi ve kabukları ilaç olarak kullanılabilir. Birincisi ishale karşı etkilidir. Yüzeyel olarak kanayan damarları sıkıştırır, kanamayı durdurur ve yaraların kapanmasını çabuklaştırır.
Kestane kan damarlarını kuvvetlendirir ve çalışmasını arttırır, böylelikle kan dolaşımına da yardım eder. Varis ve hemosoidin önüne geçer.
Kestane karaciğerin de dostudur. Karaciğeri yormayan komple bir gıdadır.
Kestane mideye de iyi gelir. Kansızlığı giderir.
Bedeni ve zihni çalışma yapan herkes için kuvvetli bir enerji kaynağıdır.

Yazın zevkle yediğimiz kiraz, hoş bir tad vermesi ve susuzluğumuzu gidermesi yanında adeta bir ilaç gibi faydalıdır.
KİRAZ
Kirazın kökeni Karadeniz ile Hazar denizi arasındaki bölge olduğu sanılmaktadır. Kirazda A, B, C, vitaminleri, şekerli maddeler, demir, kireç, magnezyum, potasyum, sodyum ve çinko bulunur. Kirazın besleyici yönü zayıftır. Özelliği kan alkaliye dönüştürerek temizlemesidir. İdrar söktürücüdür. Arterite, romatizmaya, damar sertliğine ve gut hastalığına yararlıdır. Bağırsaktaki fermantasyonları dezenfekte ettiğinden hem kabızlığa, hem de ishale ve dizanteriye yararı vardır.
Kiraz şekeri levülöz türünden olduğundan, şeker hastaları az miktarda yiyebilirler. Siyah kirazın eti yumuşaktır ve sindirimi kolaydır. Üstelik besin değeri de daha yüksektir. Eti sert olan kirazın sindirimi ise zordur; midesi hassas olanlara tavsiye edilmez.
Ünlü tabiatbilimci Maurice Messegue “Eğer bahçenize iki ağaç dikecekseniz birincisi elma ise ikincisi kiraz olmalıdır” demektedir. İlk baharda üç dört gün süreli kiraz kürleri yapmak çok yararlıdır. Vücut temizlenmiş olacağı gibi kabızlık çekenler yarar görürler.
Kiraz sapları atılmamalı, kurutulup saklanmalıdır. Bunlar çay gibi demlendirilip içilirse idrar söktürür ve bedeni toksinlerden kurtarır.
Diğer faydaları
Kiraz böbrekleri çalıştırarak bol idrar söktürür. Vücutta biriken üre asidi, ürat tuzlarını dışarı atar. Böylece romatizma, damla, mafsal kireçlenmeleri, damar sertliğinde çok faydalıdır.
Kiraz, bol fosforu ile sinirleri kuvvetlendirir, sükünet verir.
Yeni yapılan bir araştırmaya göre, biraz yemek ağrıların dindirilmesinde aspirinden çok daha etkili olmaktadır. Michigan eyaletinde yaşayanlar bu yörede çok yetiştiğinden bol bol kiraz yemektedirler. Kimileri bu meyvenin gut ve mafsal iltihabından kaynaklanan ağrılara birebir olduğunu ileri sürmektedir:
Araştırma sonucunda, 20 kirazda 12-25 miligram arasında antosiyenin bulunduğunu ve on kat daha fazla olduğu görüldü. Araştırmayı yapan Michigan Eyalet Üniversitesinden M. Nair “günde 20 kiraz yemek bir aspirin almakla aynı etkiyi yapar” diyor.
Vişne
Gıda ve içki sanayiinde mayhoş lezzeti ve kokusu için çokça kullanılan koyu renkli meyveleri olan bir çeşittir. Tıbbi özellikleri kiraz ile benzeşirse de kiraza göre çok zayıf kalır.


Kalsiyum, demir, potasyum, A ve C vitamini açısından zengin. Vücudu enfeksiyonlara karşı korurken, aynı zamada cildi de besler. Kivi hoş görünümüyle ömre bedel bir meyvedir.
KİVİ
Çoğumuz daha birkaç yıl öncesine kadar böyle bir meyvenin varlığından haberdarbile değildik. Manavda, markette ilk gördüğümüzde onu bir şeye benzetemedik. Ama daha sonra bu kahverengi, tüylü, kabuklu meyenin kivi olduğunu öğrendik. Yeşil ve şeffaf bu meyvenin tadını da çoğumuz beğendik. Üstelik artık ülkemizde de yetişiyor ve sofra kültürümüze girmiş oldu.
C Vitamini çok bol
Kivi, bol lifli ve C vitamini yönünden çok zengin bir meyve. Bir küçük kivi meyvesi 75 miligram C vitamini bulunduruyor. Bu da uzmanların bir insana gerekli gördüğü günlük C vitamini ihtiyacını fazlasıyla karşılamış oluyor. Bu yüzden soğuk algınlığına iyi gelir. Grip ve nezle gibi hastalıklara karşı vücudun direncini arttırır.
Göğüs kanserine karşı
Kivi, kanser oluşumu ve ilerlemesi konusunda oldukça faydalı, önleyici bir etkiye sahip.
Ayrıca kan basıncını dengeler, bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.
Bol lif ihtiva ettiğinden bağırsakları çalıştırır, kolesterol seviyesini kontrol eder.

Her çeşit lahana kanser önleyici mineral ve vitaminler içererek uzun yıllar sağlıklı hayat vaat eder. O tam bir fakir doktorudur.
LAHANA
Kökeni Akdeniz bölgesidir. Pek çok doktora göre lahana bir sebze değil, adeta bir ilaçtır. M.Ö. 234-149 yıllarında yaşamış olan Cato The Censor, lahananın yararlarını, bir kitapta şu şekilde dile getirmiş:
“Lahana, cerahat dolu bir yarayı, hatta bir kanseri bile temizler. Hiçbir ilacın gösteremediği başarıyı lahana gösterebilir.”
1960 yılında, çiğ lahana suyunun ülsere iyi geldiği ortaya çıkarılmıştır. Lahanada bol U vitamini vardır. Bu vitamin yaraların iyileşmesinde büyük rol oynar. Lahanada aynı zamanda potasyum, kalsiyum, kükürt, demir, bakır, magnezyum gibi madenler de boldur. Bu madenler bedenin mikroplara karşı koymasında yardımcıdır. Lahanada bol miktarda B vitamini de bulunur. Bu vitamin beyindeki hücreleri olumlu etkiler. Lahana kandaki şekeri düşürdüğünden, şeker hastalarına tavsiye edilir. Lahana suyu bağırsakları enfeksiyondan korur, kurtların dökülmesine yardım eder.
100 gram lahana cinsine göre 15-30 arası kalori içerir. C vitamini kaynağıdır. Bu vitamin en fazla Brüksel lahanası ve brokolide bulunur. Mineral tuzu ve vitamin açısından zengin olan lahana, kolay hazmedilen bir sebzedir. İçinde demir, bakır, kükürt, magnezyum, iyot ve klorofil başta olmak, üzere çeşitli mineraller, K, B1, B2 ve PP vitaminleri, bitkisel protein ve karoten vardır.
Kanseri önler
Yunanlı bilim adamları, yaptıkları bir araştırmada, kansere yakalanan insanların çok az miktarda sebzeyle beslendikleri, özellikle de lahana, ıspanak ve salata tüketmediklerini gösterdiler. Sebze tüketmeyen kişilerin kansere yakalanma ihtimali 8-10 kat daha fazla olduğu dikkati çekti.
Yine bir başka araştırmada, bağırsak kanserini önleyen sebzelerin başında, lahananın yer aldığı görüldü.
Lahana neden yararlı?
Lahana özellikle kalp hastalıklarına ve tümörlere karşı bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Vücuda direnç kazandırıyor. Birçok mineral ve vitamini lahanada bir arada görmek mümkün.
- Organizmanın serbest radikaller yüzünden zarar görmesini önleyen, arındırıcı özelliği olan E vitamini lahanada bol miktarda vardır.
- Karotenler: Bunların içinde en önemlisi betakarotendir. Çünkü bu madde, sadece antioksidan olmakla kalmaz, karaciğer tarafından A vitaminine dönüştürülür. Diş, cilt ve kemik dokularının sağlamlığını ve görüşün kuvvetlenmesini sağlar. Her ne kadar A vitamini daha çok hayvani besinlerde bulunsa da, lahana gibi bazı sebzelerde de buna rastlanır.
- Mineral tuzlar: İskelet, sinir sistemi ve kas dokularının mükemmelliğini sağlayan kalsiyum maddesi, lahananın içerdiği en önemli mineraldir.
- Demir: Kandaki alyuvarların üretilmesini sağlar. Bu sebeple, özellikle kansızlık çekenlerin bol lahana tüketmeleri gerekir.
- Potasyum: Benzer hücrelerin birbiriyle su alışverişi yapmasını kolaylaştırması açısından önemlidir.
- Su: Lahana ve bu aileye bağlı bitkilerin yüzde 95’ini su oluşturur. Bu da lahanayı sindirimi kolay bir sebze haline getirir. Su, kanın temizlenmesi için çok gereklidir.
Enfeksiyonu önler
Lahana, bakterileri ve virüsleri öldürür. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Hücreleri korur ve bakterilere karşı direnç verir.
Güç verir
Lahana, sinirsel heyecanlara ve uykusuzluklara karşı faydalıdır. Sıkıntı çekenlere, imtihana gireceklere, depresyona düşenlere, sinir hastalarına, sürekli yorgunluk çekenlere lahanayı bol yemeleri tavsiye edilir.
Lahana kanı zehirli maddelerden temizler. İdrar söktürücüdür. Cildi güzelleştirir, sinirleri yatıştırır ve zindelik verir. Ayrıca böcek sokmalarına, çatlaklara ve sivilcelere karşı etkili bir ilaçtır. Ağrıları birebir gelir.
Ayrıca lahananın içerdiği maddeler çevre kirliliğinin bedende yol açtığı zararları da tamir etmektedir.
Yaprakları
Lahananın beyaz göbek yaprakları, çiğ olarak salata şeklinde yenildiğinde, bronşları yumuşatır, öksürüğü söktürür. Pekliği giderir. Bağırsıklardan vücudun zehirlenmesini önleyerek, kansere karşı korur. Ayrıca bol mineralleri ve çeşitli vitaminleri ile vücudun dayanıklılığını arttırarak, kanser ve diğer tehlikeli hastalıklara karşı korur.
Lahananın bir diğer özelliği de boğazın tahriş olması sonucu ortaya çıkan ses kısıklığını tedavi etmesi. Bitkiden tam olarak faydalanabilmek için çiğ yemek veya sıkıp suyunu içmek gerekiyor.
Taze kullanmalı
Bütün iyi özelliklerine rağmen, lahana dış etkenler yüzünden çabuk bozulan bir sebzedir. Bu sebeple, alındıktan hemen sonra tüketilmesinde fayda vardır. Eğer saklanacaksa, kesinlikle kuru olmalı, bir poşetin içine konmalı ve ağzı sıkıca kapatılmalıdır. Bu şekilde bile birkaç günden fazla bekletilmemelidir.
Yaprakları sararmış, pörsümüş ve tadında acılık olan lahanalar kesinlikle tüketilmmemelidir. Zira bağırsakları bozabilir. Sadece taze, yeşil lahanalar kullanılmalıdır. En etkilisi ilkbahar-yaz aylarında yetiştirilen lahanadır. Sonbaharda lahananın etkisi azalır.

Şifa kaynağı narenciyelerden limon bol C vitamini ile hastalıklara karşı bünyenizi korur.
LİMON
Limon ekşidir. Serinletici ve iç açıcıdır aynı zamada. Dili kamaştırır ve canlandırıcı bir kokusu vardır. Limonun kökeni Hindistan’dır. Geçmiş çağların en ünlü hekim ve düşünürlerinden İbni Sina limonu kusmalarda, sarılıkta, sindirim zorluklarında, yüksek ateşte kullanırdı. Her ne kadar tadı asit ise de öbür meyveler gibi limon da bedeni alkalileştirir.
Limon özsuyu A, B, B2 ve en önemlisi C vitamini bakımından zengindir. Bu özsu, serinleticidir, idrar söktürücü ve kurt düşürücüdür. Toniktir ve güç vericidir. Özellikle çocuklardaki sindirim sistemi rahatsızlıklar bununla giderilebilir.
Yine limondaki C vitamini iç guddeleri, özellikle böbrek üstü bezlerini etkiler. Bazı yaraların kapanmasını, kırıkların kaynamasını engeller. Cilt altı kanamalarını, enfeksiyonları önler. Yağın ve kolosterolün damarların iç çeperlerini kaplaması sonucunda meydana gelen damar sertliğinde, limon bu zararlı maddeleri yavaş yavaş eriterek bedeni temizler, kan dolaşımını kolaylaştırır. Ayrıca kanın aşırı pıhtılaşmasını önler, tansiyonu dengeler. Karaciğerin dostudur. Limon suyu sesi de berraklaştırır.
Yaprakları ve kabuğu
Limon ağacının yaprakları sükunet vericidir, toniktir, solucan ve kurt düşürücü özelliklere sahiptir. Terleticidir. Spazmlara karşı koruyucudur. Öksürük, astım, sinirlilik, uykusuzluk, çarpıntı ve bunlara benzir rahatsızlıklar için şifa vericidir.
Limon kabuğu toniktir. Bütün organları uyarır, terleme sağlar. Bu ise, bilindiği gibi toksin (zehir) birikimlerine karşı etkili bir fonksiyondur. Ayrıca limon kabuğu midenin çalışmasına da yardımcı olur.
Limomata
Limon suyu sıkılarak şeker veya bal katılır. Günde 3-4 bardak içilebilir. Limonata, hastaların ateşini düşürür ve iyileşmelerini hızlandırır. Limon kabuğu da katılırsa, tesiri daha fazla olur. Soğuk su ile içilirse serinletici, sıcak suyla terletici bir etki yapar.

Kolay soyulması, dünyada bulunmaz tadı ve lezzetiyle rahatlatıcıdır.
MANDALİNA
Mandalina, özellikleri itibarıyla portakala benzer fakat onun kadar tesirli değildir. Mandalinada da bol madeni maddeler bulunur ve kanı temizler. Özellikle fazlaca brom vardır, bu madde sinirleri teskin eder. Akşam yemeğinden sonra yenilecek 1-2 mandalina uykuyu kolaylaştırır.
Mandalinanın bilhassa kabuğunda bol P vitamini vardır. Bu vitamin kan damarlarının yumuşak ve sağlam bir hal almasını sağlar. Damar sertliği olanlar, yaşlılar ve felç geçirenler için faydalıdır. Bu kimseler her gün mandalinayı kabuğu ile mikserde ezerek içerlerse fayda göreceklerdir.

Sağlığımızın dostu makarna ihtiva ettiği karbonhidratlar beyinde serotenin denilen mutluluk veren maddenin üretilmesine sebep olur.
MAKARNA
Makarna sanıldığı gibi şişmanlatan bir gıda değildir. Hele son zamanlarda marketlerimizi süsleyen kepekli makarnaysa gerçek dosttur. Çok lezzetli, bol çeşitli, pratik, ekonomik, sağlıklı ve dengeli beslenmenin vazgeçilmez bir unsuru olan makarna kolesterol içermeyen., Doymuş yağ ve sodyum miktarı az; bununla birlikte vitamin, mineral ve protein miktarı dengeli ve yeterli bir besindir. Şişmanlatmadığı çeşitli kaynaklarda şöyle açıklanıyor:
“Makarna, içindeki karbonhidrattan dolayı şişmanlatmaz, bu özelliği buğdayın cinsinden kaynaklanmaktadır. Makarna, durum buğdayı denilen özel bir buğdaydan elde edilen irmikle yapılır. Ekmeklik buğdaya göre daha koyu renkli ve protein açısından daha zengin olan durum buğdayının özelliği nedeniyle, makarna metabolizmada çabucak parçalanır, hemen enerjiye dönüşür, “Zaten bu yüzden kalorisi ve yağ oranı çok düşük olan makarna, bir karşılaşmaya ya da gösteriye hazırlanan sporcular, sanatçılar yani fiziksel güç gerektiren işlerle uğraşan herkese uzmanlar tarafından tavsiye edilen bir besin maddesidir.
Makarna doyurucu olmasının yanısıra, vücut için gerekli tüm vitamin ve mineralleri de içerme özelliğini taşıyor. Makarnada A, B1, B2 vitaminleriyle birlikte; tıpkı ıspanak ve mercimekte olduğu gibi demirde bulunuyor. Kalsiyum, fosfor, potasyum ve protein yönünden de oldukça zengin olan makarna, sanki sağlığımız için herşeyi düşünen bir besin maddesi. Çünkü hem yağ ve sodyum oranı düşük, hem de kolesterol riski hiç yok!
Nasıl yapılır?
Makarna, ilk önce İtalya’da yapılmıştır. Ancak makarna benzeri erişte çok eski çağlardan beri Anadolu’da yapılmaktadır. Un hamur haline getirilip sonra bıçakları olan silindirlerden geçirilir, kesilen hamurlar kurutularak paketlenir. İyi bir makarna, kaynar su içinde pişirildiği zaman şekilleri bozulmamalı ve su çekerek kuru ölçüsünün iki katı genişleyebilmelidir.
Sağlık dostu makarna sayesinde pratik bol çeşitli ve ekonomik yemekler yapmak mümkün. Börekten salataya ana yemekten, garnitüre kadar soframızda binbir şekilde yer alabilen makarna, bu özellikleriyle hanımların gözde yemeği haline geliyor. Makarna; et, sebze, meyve, sos ve daha pek çok ürünle tüketilebilmesinin yanısıra ekonomik oluşuyla da dikkat çekiyor.
Anadolu makarnası: Erişte
Un, yumurta sarısı, tuz ve yoğurt iyice karıştırılır ve yoğrularak sert bir hamur haline getirilir. Hamur düzgün bir kıvam alınca 2 parçaya bölünür. Sonra bıçakla ince inçe kesilir ve kurutulur. Buna erişte denir. Torbaya konarak saklanır.
Ev eriştesi kullanılacağı zaman makarna gibi haşlanıp suyu dökülmez. Elekten elenerek unu giderilir ve üstüne kaynar su dökülür, hemen musluğun altında soğuk su ile çalkalanır ve kaynamakta olan sebze suyuyla (veya domatesli bir sosla) pişirilir. Böyle pişirilen erişte özünden bir şey kaybetmez.
Makarna pişirmenin püf noktaları
Uzmanlar, makarnanın vitamin deposu olduğunu belirtiyorlar. Ancak, bizler makarnayı pişirirken onun tüm vitaminini suyla beraber boşaltıyoruz. İşte, size İtalyan usulü makarna pişirme yöntemi. Böylece vitaminini kaybetmeden makarna pişirebileceksiniz.
- Makarnayı pişirmek için geniş ve yüksek kenarlı bir tencere seçin.
- Pişirme suyuna tuz attıktan sonra suyun tekrar kaynamasını bekleyin ve makarnayı öyle atın. Kuvvetli ateşte kaynatın. Taşma eğilimi gösterse de ateşi kısmayın, kapağı aralayın. Eğer ateşi kısarsanız, makarna lapalaşabilir.
- Makarna pişme noktasına geldiğinde ateşi kapatın, bir bardak soğuk su katın. Onu, diriliğini kaybetmeden hemen bir başka kaba süzün. Dilerseniz, bu kaynamış suyla, serviste kullanacağınız tabakları ısıtabilirsiniz.

Kolesterolü düşürüp kalp krizini önleyen lezzet’in adı mantardır.
MANTAR
Kırlarda yetişen mantarın 2600 türü varsa da ancak 500’ü yenilebilir. Ötekiler ya zehirlidir veya mutfakta kullanılan türden değildir. Mantarın kalorisi düşüktür. İçindeki lif, sindirimini güçleştirir. Mantarda bol miktarda madensel tuz vardır. Bundan ötürü zihinsel yorgunluğa ve kansızlığa iyi gelir. Mantarda A, B, D PP ve K vitaminleri bulunur. Açlık duygusunu gideren bir bitkidir.
Kolesterol oranını azaltır
Yapılan bazı araştırmalar, mantarı sık kullananlarda kolesterol oranının düştüğünü gösterdi.
Ayrıca bazı mantar çeşitleri kanı sulandırarak, kanın kolay pıhtılaşmasını önlüyor. Böylece damarlar açılıyor ve kalp, bol miktarda sağlıklı kanla beslenmiş, kalp krizi de önlenmiş oluyor.
Bağışıklık sistemini güçlendirir
Yine bazı mantarlar bağışıklık sistemini güçlendirerek, insanın virüslere ve tümörlere karşı dirençli olmasını sağlar.
Değerli bir gıda
Mantarın çeşitleri bol olduğundan zehirsiz olmasına dikkat edilmelidir. Protein değeri etten fazladır. Nadir bulunan madeni maddelere sahiptir. Böylece mantarlar zihni iyi çalıştırır, yorgunluğu giderir. Et yemeyenler protein ihtiyacını mantarla alırlar.
Zayıf, kansız kimseler için iyi bir gıdadır. Kan yapar. Bedenen ve zihnen gelişmeyi sağlar. Bedeni çalışmayı arttırır. Gözün görme gücünü arttırır, vücuda kuvvet verir.
Pişirmede ve kullanmada genel kurallar
Kokusunu ve çeşnisini kaybetmemesi için mantar daima çok az suda ve çabuk pişirilmelidir, yani harlı ateş gerektirir. Bol suda uzun süre kaynayan mantar sert ve lezzetsiz olur.
Mantar vücuda fazla üre asidi bıraktığından romatizma, üremi ve benzeri hastalıkları olanlar yememeli veya çok az yemelidirler.
Hazmı zor olduğundan fazla yenmemelidir. Pişirirken çok yağ koymak, hazmı daha da zorlaştırır.
Zehirlenmeye dikkat
Mantarlar bayat ve kart olmamalıdır. Şapkaları ters çevrilip altına bakıldığında kahverengi veya siyah görüntüler olmamalıdır. Zehirli olmasa dahi bozulmaya yüz tutmuş mantarlar da zehirlenmelere yol açabilir.
Mantar zehirlenmelerinin önüne geçmenin tek yolu tarımı yapılan (kültür) mantarların yenilmesidir. Kontrolsüz ve bilinçsiz toplamalar tehlikelidir.

Salataların şahı denmeye layıktır. İştah açar, sinirleri teskin eder, göz ve baş ağrısını dindirir. Balgam sökücü ve uyku vericidir.
MARUL
Kökeni Asya olan marulda A, B, C, D, E vitaminleri, demir, kireç, çinko, fosfor, iyot, sodyum, bakır gibi madenler bulunur. Serinletici, susuzluğu giderici, iştah açıcı ve cildi durulaştıran bir bitkidir. İyi çiğnenirse kolay sindirilir. Sindirimi daha da kolaylaştırmak için marul salatasına sirke yerine limon koymalıdır.
Bağırsakta süpürge görevi yaparak besin maddelerinin sindirimini kolaylaştırır. Sarılıkta, idrar tutukluğunda, dalak ve karaciğer yetersizliğinde olumlu sonuç verir.
Marulu çok iyi yıkamak gerekir.
Marul yatıştırıcı ve uykuyu kolaylaştırıcı bir bitkidir. Bu yüzden uykusuzluğu ve sinirliliğe iyi gelir. Astım, boğmaca, iç daralması, çarpıntı gibi rahatsızlıklarda da faydalıdır.
Marul kan şekerini düşürücü özelliğinden dolayı şeker hastalarına ve zayıflamak isteyenlere tavsiye edilir. Susuzluğu giderir.
Çeşitli mineralleri bol miktarda bulundurduğundan sağlığımız için önemi büyüktür. Çiğ yendiğinde tesiri tam olur.
Marul bol selülozu ile bağırsaklara yumuşaklık verir. Kabızlığı giderir. Dışarı çıkmayı kolaylaştırır. Hemoroidi olanlara çok ferahlık verir.
İhtiva ettiği bol kalsiyum fosfor ve vitaminleri ile gelişmesi yavaş çocukların ve hastaların kendisini toparlamasına yardımcı olur, iyileşmelerini hızlandırır.

Sofralarımızın temel unsuru maydanoz bunu haketmiştir. Sindirimi kolaylaştırır ve böbrek taşlarını düşürür.
MAYDANOZ
Maydanoz iki yıllık bir bitkidir. Ekilen maydanoz, 15-20 cm boyuna erişince kesilir. Yıl içinde 5-6 kesim yapılabilir. Toplanması yıl boyunca sürer. Köke yakın olarak kesilen yapraklar yemek için toplanıyorsa, taze olarak hemen tüketilir. Bu kesme işlemi budama gibi etki yapar ve yapraklar kesildikçe daha çok yaprak verir, bu şekilde bitki gittikçe kuvvetlenir. İnce kıyılan yapraklar, bütün yemeklere ve salatalara girebilir.
Maydanoz sulak ve gübreli toprakları sever. Her yerde yetiştirilebilir. Tad ve kokusu hoştur, özellikle yemek ve salataları lezzet vermekte kullanılması bu yüzdendir. Sarma, dolma., köfte ve börekler maydanozsuz yapılmaz.
Maydanoz, sabah kahvaltısı ve yemeklerin yanında doğrudan da yenir. Maydanozun özel tad ve kokusu bileşiminde bulunan esanslar ve flavon glikozindinden ileri gelir.Maydanoz, halk arasında mide bulantısını giderici, böbrek taşlarını düşürücü, kansızlıkta, halsizlikte, bağırsakların çalışmasında, diş etleri kanamasının önlenmesinde, yaraların kapanmasında, romatizmada yararlı olarak bilinir.
Maydanoz C vitamini ve güçlendirici etkinlik yönünden çok zengin bir bitkidir. İştah açar, ter çıkartır, ateş düşürür. Kadınların düzensiz adet görmelerini yoluna sokar ve organizmayı zehirlerden arındırır. Bu yüzden maydanoz karaciğer hastalıklarına, sarılığa, egzamalara, selülite, romatizmaya, gut hastalığına ve idrar yolları taşlarına karşı tavsiye edilir.
Maydanoz, C vitamini, E vitamini, B grubu vitaminlerden folik asit, A vitamininin öncüsü karotenoidlerden çok zengindir. Taze yenen 8-10 dal (20 gram kadar) maydanoz, yetişkin insanın günlük C vitamini gereksinmesinin yarısını karşılayabilir. Diş etlerinde, yaraların kapanmasında, kansızlık ve romatizmadaki olumlu etkileri A, C ve E vitaminleri ile folik asitten zengin olmasıyla açıklanabilir. Son yıllardaki çalışmalar C ve E vitaminleri ile karotenoidlerin damar sertleğine bağlı kalp hastalıkları ve kanserlerde koruyucu etkinlik gösterdiğini işaretlemektedir. İdrar söktürücü etkisi birleşimindeki flavon glikozidinden dolayıdır.
Maydanoz, demir, potasyum, magnezyum ve kalsiyum gibi minerallerden de zengindir. Bunun yanında sodyumu az içerir. Potasyum, magnezyum ve kalsiyum tansiyonun düzenlenmesinde yardımcıdır. Yüksek tansiyonlu olup, diyetlerinde tuz sınırlaması yapanlar yemeklerinde bol maydanoz koyduklarında tuz ekleme gereği azalır.
Maydanozdan yeterince yararlanabilmek için kullanımına özen göstermek gerekir. Her şeyden önce iyi yıkanmalıdır. Çiğ yeneceğinde, yıkandıktan sonra bir süre su içinde bekletmek doğru olur. Satın alınan maydanoz kağıt havluya sarılıp naylon torba içine konarak buz dolabında saklanır. Kullanılacağında yıkanır, kullanılmayan kısım temiz bez veya kağıt havlu üzerine konarak nemi giderildikten sonra cam kavanoz içinde birkaç gün buz dolabında bekletilebilir.
Kurutulmuş maydanozda C vitaminin çoğu kaybolur. Bunun yanında A vitaminin öncüsü karotenoidlerdeki kayıp % 30 civarındadır. Kurutma ile mineral değerlerinde kayıp olmaz. Yemeklerde kullanımı açısından kurutulmuş maydanoz kolaylık sağlar.
Kök ve yaprakları özellikle ödemlere, kan dolaşım bozukluklarına, sindirim güçlüklerine, solunum zorluklarına, deri hastalıklarına, kadınların akıntılarına ve sancılı adetlerine karşı etkilidir.
Maydanoz göz rahatsızlıkları, akne, cilt lekeleri, yara, bere, karaciğer ve dalak rahatsızlıkları, yüksek tansiyon için faydalıdır. Kan temizleyici, kuvvet verici, saçları canladırıcıdır.
Salatalara, omletlere, çorbalara, köftelere bu şifalı bitkiyi bol bol koymalıdır.

Değerli gıdaları ihtiva eden ve sayısız yemek çeşiti yapılabilmesiyle bilinen mercimek zekayı geliştirir, görmeyi güçlendirir.
MERCİMEK
Mercimek, 20-70 cm boylarında, yumuşak ve ince gövdeli, disk şeklinde meyvaları olan, tek yıllık otsu bir sebze bitkisidir. Zayıf ve ince bir kök sistemi vardır ve kökü derinlere inmez.
Yeryüzünde 58 çeşit mercimek vardır. Bunlardan 24 türü Anadolu’da yetişir.
Büyüklük, şekil ve renklerine göre isim alırlar. Sultan, yeşil, kırmızı mercimek gibi..
En çok kullanılanı yeşil mercimektir. Kırmızı ve sarı mercimek daha çok çorbalarda kullanılır. Bunları önceden ıslatmaya gerek yoktur. Kara mercimek ise pek aranmayan bir kuru sebzedir; yeşil mercimeğe oranla daha ufak, daha tombul, rengi daha koyu yeşil ve gri lekelidir.
Yemeklik olarak kullanılan önemli bir sebze bitkisidir. Zengin nişasta ve bitkisel proteine sahiptir. Taneleri kurutulup, kuru bakliyat olarak insan beslenmesinde önemli rol oynar. Yeşil kısımları da kurutulup hayvan yemi olarak kullanılır.
Mercimek, Kura’-ı Kerim’de zikredilen mübarek gıdalardandır. (Bakara: 61)
Mercimek, Peygamberimizce de övülen ve tavsiye edilen yiyeceklerdendir:
“Mercimeğe devam edin. Zira yetmiş peygember onun için dua etmiştir.” (Ramüz El Ehadis)
“Mercimek yemelisiniz! Çünkü o çok mübarek bir yemektir. Kalbi inceltir; gözyaşını çogaltır, yetmiş peygambere onun bereketi verilmiştir.” (Şir’at-ül İslam)
“Hak teala buyurdu ki: Kavmine söyle mercimek yesinler. Mercimek gönlü yufka, gözü yaşlı eder. Gönülden biri giderir. Ve o veliler yemeğidir.”
Mercimek, çeşitli değerli gıdaları ihtiva eder, yiyecektir. 100 gram mercimek 351 kalori verir ve 57 gramı karbonhidrat, 24 gramı protein, 1-2 gramı yağ, 12 gramı liflerden oluşur. Ayrıca 25-30 mgr sodyum, 64 mgr kalsiyum, 0.5 mgr B1 vitamini vardır. Yine demir de yeteri kadar bulunur.
Görüldüğü gibi mercimek tam bir protein deposudur. Etteki kadar protein ihtiva etmesine rağmen, ona kıyasla çok ucuzdur. Bu yönüyle beslenme açısından büyük önem taşır. Et yerine mercimek kullanarak yapılan yemeklerin besin değeri aynı olmakla beraber maliyeti yarı yarıya az olmaktadır.
Ayrıca mercimegin kalp, şeker, kanser, damar sertliği gibi bazı hastalıkların denetiminde veya bu hastalıklardan korunmada büyük yararı bulunmaktadır.
Bu değeri yüksek besin maddesi sinirli, kansız, halsiz, bedeni iyi gelişmemiş insanlar için özellikle yararlıdır.
Mercimeğin kalp krizine karşı koruma sağlayabilen çok zengin bir besin olduğu da ortaya çıkmıştır. Mercimekte B vitaminleri, lif, protein ve demir, bakır, manganez ve çinko gibi bağışıklık arttırıcı mineraller de yüksek oranda mevcuttur.
Mercimek bedensel ve zihinsel gücü arttırır. Sinirleri kuvvetlendirir. Kan yapar. Anne sütünü çoğaltır.
Yine mercimek gözlerin görme kuvvetini arttıran maddeler ihtiva eder. Zekayı geliştirir. Adaleleri kuvvetlendirir.
Mercimeğin üstünlükleri bunlarla bitmemektedir. Mercimek üretici açısından elverişli bir üründür. Kuru toprakta yetiştiği gibi, nadasa bırakılan tarlaya da ekilerek, arazinin değerlendirilmesine imkan sağlar ve toprağı zenginleştirir.
Protein, mineral ve vitamin değerleri bakımından zengin bir besin olan mercimek, un ve makarna gibi kepeği alınmış diğer gıdalara oranla oldukça besleyici bir özelliğe sahiptir.
Mercimek, tüm baklagiller içinde sindirimi en kolay olan yiyecektir. Diğer baklagillere oranla daha az gaz yapıcıdır. Kırmızı et, tavuk ve balık gibi protein değeri yüksek besinlerin tek alternatifidir. Çünkü hem ucuzdur, hem de besleyici değeri çok yüksektir.
Mercimek, modern insanın hastalığı olan kabızlığın giderilmesi açısından da, en ideal besindir. Yeteri kadarı posa ihtiva ettiğinden bağırsakları yormaz.
Mercimek yüksek kalorisine rağmen şişmanlatmayan bir besindir.
Mercimek en fazla demir ihtiva eden gıdalardandır. Ayrıca B vitaminleri ve fosforu ile de çok faydalıdır. Bağırsaktan zaralı maddelerin dışarı atılımını kolaylaştırır ve yağların çözünmesini sağlar.
Lifli yapısıyla kandaki kolesterol oranını düşürür, kalp ve şeker hastaları için yararlıdır.

Mısır metabolizmayı harekete geçiren lifler içerir. Ayrıca A, E ve K vitaminleriyle, sinirleri yatıştırıcı etkisi olan magnezyum ve kemik yapısını güçlendiren kalsiyum açısından da oldukça zengindir.
MISIR
Amerika kökenli olan Mısır, ülkemizin su bulunan hemen her yerinde yetiştirilir. Özellikle Karadeniz bölgesinde ana gıda maddesi olarak kullanılır, ekmeği ve yemekleri yapılır.
Ara sıra boyu 2.50 metreyi bulan, hançerler gibi büyük sivri yaprakları ve ısırılan silindir şeklinde iri başaklarıyla bu büyük tahılı herkes bilir. Bileşiminde çok mektada karbonhidrat bulunan bu tahıl iyi bir enerji kaynağıdır. Mısırda kükürt, magnezyum, fosfor, potasyum, kalsiyum, çinko, demir, bakır gibi mineraller ile B1, B2, PP vitaminleri ve önemli miktarda E vitamini vardır.
Mısırdaki yağ, kandaki kolesterole karşı koyar. Bileşimindeki magnezyum bağırsak faaliyetini olumlu etkilediğinden, mısır doğal bir laksatiftir (yumuşatıcı).
100 gram mısır 354 kalori sağlar. Ayrıca muhtevasındaki nişasta kan şekerini hızlı yükseltir. Bu yüzden kilolarını düşünenler ve şeker hastaları mısır yememelidir.
Ancak közde veya suda pişmiş mısır, hem enerji hem de vitamin kaynağı olarak lezzetle yenir.
Mısırın püskülleri tabiatın bize sunduğu hem çok iyi bir yatıştırıcı, hem de bulunmaz bir idrar söktürücüdür. En zorlu böbrek, idrar kasesi taşları, sistit, romatizma ve gut hastalıkları sancılarını yatıştırır, bu sancıların asıl sebebi olan düzensizlikleri giderir. İdrarı çoğaltarak organizmayı temizler, toksinleri (zehirli atıklar) dışarı atmaya yardımcı olur, karaciğer ve kalp çalışmalarını düzenler, (beyin dahil) tüm organların verimlerini geliştirir.

Tabiatta cömertçe bulunup insanların yararlanması bekleyen murtun sağlığımıza birçok faydası vardır.
MURT (Mersin-Hambales)
Çocukluğumun geçtiği iskenderun’da bol miktarda bulunan, hombalesi (murt) çok severdik. Özellikle Akdeniz’in dağlık bölgelerinde bol bulunur. Makilerin arasında, güneşli ve kurak topraklarda yetişir. Çok dallı bir büyükçe çalıdır. Dalları incedir ve en çok 5 metreye kadar yükselebilir. Küçük, düz kenarlı, koyu yeşil renkli, altları daha açık, kışın dökülmeyen yaprakları vardır. Meyveleri etli, küçük çekirdeklidir ve önceleri beyazdır. Daha sonra, olgunlaştıklarında koyu mor-mavi renk alırlar. Yapraklarının ve meyvelerinin hoş bir kokusu vardır. Lezzeti hafif acıdır.
Küçük , pembe murt (mersin) taneleri taze taze yenebileceği gibi şurup olarak da içilebilir. Hatta peltesi de yapılabilir. Bağırsak hastalıklarına, çocuk ishallerine ve dizanteriye karşı birebirdir.
Murt dolaşım bozukluklarını giderir, özellikle geceleyin görme gücünü arttırır. Özellikle karanlıkta uçmak zorunda kalan pilotlara murt şurubu içirilir.
Çocuklarda pamukçuk denilen hastalığa karşı da murt kullanılır. Ağzın içini temizler, pamukçuğu giderir. Kaynamış suya atılan murtla yapılan gargara bu bakımdan çocuklar için yararlıdır.
Murt yaprakları suda dinlendirecek olursak şeker hastalığına karşı iyi bir şurup elde edilmiş olur.

Kolesterolü ve tansiyonu düşüren, kana ve kalbe iyi gelen, mideyi tamir eden, muz aynı zamanda stres ilacıdır.
MUZ
Asya’nın tropikal bölgelerinden geldiği sanılıyor. İnsanoğlunun ilk yetiştirdiği meyvelerden biridir. Avrupa’ya ancak 19. Yüzyılda ithal edilebilmiştir.Olgun olmayan muzun sindirimi zorsa da, olgun muzun sindirimi çok kolaydır. Muz olgunlaşınca içindeki nişasta şekere dönüşür ve öbür değerli maddelerle birlikte çabucak kana karışır. Kan şekerini hızla yükselttiğinden şeker hastalarının ve kilo sorunu olanların uzak durması gereken bir besindir. Bu özelligi eskidikçe artar.
Bileşimindeki vitaminler B1, B2, PP, C, E ve D vitaminleri, mineraller magnezyum, potasyum, fosfor, bakır, demirdir. Gerek yetişkin, gerekse yetişmekte olan çocuklar için muz değerli bir besin maddesidir. Ancak yağdan ve kalsiyumdan yoksun olduğundan tamamlanması gerekir. Başka bir deyişle, yalnız muzla beslenmek veya muz kürü yapmak bedene dengeli besin sağlayamaz. Yalnız muzla beslenen hayvanlarda sindirim bozukluğu ve kansızlık görülmüştür. Bu yüzden muzun sütle beraber yenmesinde fayda vardır.
SAĞLIKLI BİR MİDE
Muzun, mideye iyi geldiği ve insanların muz sayesinde sağlıklı bir mideye kavuşacakları biliniyor. Muz, midenin çeperlerini ve hücrelerini besleyerek daha güçlü olmalarını sağlıyor. Ayrıca mideyi asitli sıvılardan da korur. Ülserli ve gastritli mideyi yeniden yapan ilaç olarak kabul edilir.
STRESE KARŞI MUZ
Muz, bol vitaminleriyle sinir zafiyetini, sinir ve beyin yorgunluğunu giderir. Bedenen ve bilhassa zihnen çalışanlara muz çok faydalıdır. Özellikle süt ve balla yenirse daha çok yarar görülür.
KANA VE KALBE İYİ GELİR
Yapılan araştırmalar, muzun kandaki kolesterol (yağ) oranını düşürdüğünü gösteriyor. Uzmanlar, aynen elma gibi muzun da bol miktarda pektin ihtiva ettiğini ve bu madde sayesinde de kolesterolü düşüren meyvelerin önde gelenlerinden olduğunu ileri sürüyorlar. Böylece kan temizlenmiş oluyor. Ayrıca enfarktüs riski düşer.
TANSİYONA KARŞI
Bu meyve tansiyon düşürmek için birebirdir. İçindeki sihirli madde potasyumdur. Muz aynı zamadan B6 vitamini yönünden de çok zengindir. Araştırmalar güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmak için B6 vitaminin şart olduğunu gösteriyor.
Bilgelerin meyvesi
Hindistan’da bilgelerin meyvesi olarak bilinen muz, hakikaten beynimiz için harika bir gıdadır. Karbonhidratından beynin en önemli enerji kaynağı olan glikoz sağlar. C vitamini ise dopimin ve tirosin gibi nörotransmiterlerin (sinir iletiminde taşayıcı maddeler) yapımında büyük rol oynar. Dopamin ise hareket koordinasyonunu yönetir. Bu yüzden uyanıklığı sağlar.
Karbonhidart ve protein alışverişini düzenleyen magnezyumu içerir, vücuda enerji verir. Ayrıca mutluluk hormonun üretimini de arttırır.

İçerdiği mentolle mideyi normalleştirir. Vücuda giren grip mikrobuna karşı mücadele ettiği gibi özellikle çayı başağrısı, grip, strese ve mide yanmasına karşı birebirdir.
NANE
Ünlü Şifalı bitkiler uzmanı Mavrice Messague “Hayat Veren Şifalı Otlar” adlı eserinde:
“Araplar gerçekten kendilerini nane ekimine adamışlardır. Ben, yalnızca bu sebeple bile onların dinini bağrıma basarım. Mozaiklerle süslü çok güzel saraylarının sokakları, kapalı çarşıları, pazarları bu esrarlı bitkinin baş döndürücü keskin kokusuyla kaplıdır. En güçlü emirlerinden en sırada Arap köylaüsüne kadar üstlerinden bir küçük nane demeti taşamaktan geri durmazlar. Çünkü birincisi nane antiseptiktir, mikroplu tohumlar taşıyan sinekleri uzaklaştırır, içerdiği mentol maddesi nedeniyle tehlikeli mikropları kovar. İkincisi, naneden dostluk veya sevgi mesajı olarak yararlanırlar.” demektedir.
Gerçekten naneden her şekil de faydalanılır: Çayı yapılır, kaynatılarak içilir, soslara katılır ve salatalara karıştırılır. Tadı hafif acı, kokusu iştah açıcıdır.
Nanenin faydaları
Nane toniktir, bütün organları ayırt etmeden sürekli enerji verir. Bu ise çocuklara, yaşlılara, hastalık dönemleri geçip iyileşmekte olanlara özellikle gereklidir. Ama daha önemlisi, spazmları giderici niteliği onu destekleyici ve yatıştırıcı kıldığından, kalp ve sinir sisteminin dostudur. Ayrıca sindirim sisteminin gerçek koruyucusudur. Midenin çalışmasına yardım ederek yaralı olur. Mide kramplarına olduğu kadar sindirim zorluklarına, hava yutmalarına, şişkinliklere, ağırlıklara, baş ağrılarına ve başlangıçtaki mide ülserlerine karşı da savaş verir. Bağırsak gazlarının çıkarılmasına ve sindirim sisteminin ağrılarına iyi gelir.
Nane iştah açar, ishali önler. Ateşi düşürür. Grip, soğuk algınlığı ve nezleye iyi gelir.
Ayrıca nane iç kanamalarını keser, kusmayı önler. Diş ağrısı, ağız kokusu, hıçkırık ve mide rahatsızlıkları için faydalıdır.

Bol potasyum ve niacin içerir. Bağırsakları çalıştırıcı etkisi vardır. Görünümüyle, yerken çıkardığı ses, çok hoş his ve lezzetle nar bir cennet meyvesidir.
NAR
Doğu Akdeniz’in yerli bitkisidir. İklimi yumuşak olan bölgelerimizde yetiştirilir. 4-5 metre boya erişebilen küçük bir ağaççıktır. Bazı çeşitleri kışın yapraklarını dökmezler, kimi cinsleri ise dikenlidir. Yaprakları parlak yeşil, tam uçları sivridir.
Renge adını veren kırmızı çiçekleri çok süsleyicidir. Meyveleri de kırmızı renkten turuncuya kadar muhtelif tonlarda olabilir. Portakaldan daha büyük olurlar. İçlerinden çıkan etlitanelerin her birinin kapladığı bir çekirdek vardır. Bu taneler cinslerine bağlı olarak az veya çok etli olurlar, tadları şekerli-mayhoş-ekşi olabilir. Hoş bir lezzetleri vardır ve renkleri pembeden koyu kırmızıya kadar değişebilir.
Muhtevası
Meyveleri lezzetli ve ferahlık vericidir. Suyu sıkılıp şurubu da yapılır.
Taneleri saran sarımsı beyaz gömlek idarar getiricive hazmı kolaylaştırıcıdır.
100 gram narda 15 gram karbonhidrat, 0,8 gram protein, 0,7 gram yağ bulunur. Bu miktarı 77 kalori verir. Geri kalan kısmın tamamına yakını ise sudur. Ayrıca çeşitli mineraller(kalsiyum, fosfor, demir gibi) ve vitaminler (B1, B2, nikotinik asit C gibi) ihtiva eder.
Faydaları
Nar suyu tanenli olup, bağırsaklarda tutukluk yapar. İshal olanlara iyi gelir. Kalbi yorgun ve zayıflamış kimseler nar mevsiminde her gün nar suyu içmelidirler. Nar susuzluğu giderir, harareti söndürür. Böbrekleri çalıştırır ve vücudu toksik maddelerden temizler. Ancak nar taze sıkılıp içilmeli, bekletilmemelidir. Çabuk bozulur. Nar sıkılırken kabuklarından ayrılması iyi olur, aksihalde suyu kekremsi olur ve peklik yaparak kalbi yorabilir.
İshal, ağız yarası, mide iltihabı için faydalıdır. İdrar söktürücü, hazmettirici, diş etlerini kuvvetlediricidir.
Nar kabuğuda ishal ve bağırsak şeridinde faydalıdır. 1 litre suya 1 nar kabuğu (kuru ve yaş ) konur ve yarım saat kaynatılır. Bu su çay gibi içilince ishali keser. Aynı su sabah aç karnına içilir ve öğleye kadar bir şey yenmezse şeridi döker, bu tedaviye 2-3 gün devam etmelidir.
Cennet meyvesi
Nar, Kur’an’da cennet meyvelerinden biri olarak zikredilir (Rahman-68)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şu sözleriyle narı ümmetine tavsiye etmiştir:
“Kim nar yerse Allah onun kalbine nur verir.”
“Her narda bir damla cennet suyu vardır. “
“Narı içindeki zarı ile beraber yiyiniz, çünkü mideyi temizler.”

İçerdiği sebze hormonu östrojenin vücuttaki etkilerini dengeller ve menapozu problemsiz atlatmaya yardımcı olur.
NOHUT
İlkçağ insanlarınca bilinen bu kuru sebze, bugün Akdeniz ülkelerinde bol miktarda yetişmektedir. Nohudun buruk tadı Avrupalıların damağını pek okşamamakla birlikte İspanya ve Doğu ülkeleri bu bitkiye önem verirler.
Nohutta bol fosfat, % 20 civaranda protein, azmiktarda yağ, bol karbonhidarat ve bir miktar lif vardır. Ayrıca demir, kalsiyum, potasyum ve fosfor bulunur.Her ne kadar C ve B2 vitaminlerinden yoksunsa da, çimlendirildiğinde bu vitaminler geliştiği gibi, öbür değerleri de artar. Bir fincan nohut 120 gram etteki proteini sağlar.
Leblebi de nohutun bir çeşididir. Çerez olarak yenen leblebiyi yapmak için nohut yağsız kavrulup kabuğu çıkarılır.
Nohutun Faydaları
Nohut bol idarar söktürür, vücuttaki üre asidi ve ürat tuzlarını ve vücuttaki fazla yemek tuzunu idrarla dışarı atar. Bu bakımdan vücudu su toplayanlara çok fayda verir.
Bol fosfor, B vitaminleri ve proteini ile beyin ve sinirleri dinlendirir, tamirini, normal çalışmalarını sağlar. Bedenen ve zihnen çalışanlara çok fayda verir.
Yine nohut mideyi kuvvetlendirir ve iştah açar. Kolesterol içermeyen nohut betakaroten ve folik asit açısından zengindir. Göğüs kanserine karşı korur.

Serinletici, iştah açıcı ve besleyici olan pancar kansızlıkta da yararlıdır.
PANCAR
Kökeni Akdeniz bölgesidir. A, B, C ve PP vitaminlerinden zengin olan bu bitki daha çok salatalarda kullanılır. Şekeri bol olduğundan şeker hastalarına ve zayıflamak isteyenlere tavsiye edilmez.
Pancar serinletici, iştah açıcı ve besleyicidir. Bileşiminde bulunan ve radyoaktif bir elemen olan rubidyumun sindirim üzerinde olumlu bir etkisi vardır. Ancak çeşni vermek için içine katılan baharat, sirke pancarın sindirimini güçleştirir.
Pancarda aynı zamanda fosfor, demir, bakır, potasyum, magnezyum, kalsiyum, brom, çinko, manganez bulunur. Kanseri önleyici etkisi vardır.
Pancar kan yapar, bu yüzden kansızlıktan korunmada yararlıdır. Mide ve bağırsakları kuvvetlendirir, hastalıklarının iyileşmesine yardım eder.
Pancar böbrekleri çalıştırır. Önemli potasyum kaynağıdır. Vücuttaki tuz oranını dengeler. Bu sayede böbrekler ve idrar yollarının çalışmasını destekler.
Demir ve folik asit açısında zengin olan pancar eski çağlardan beri kan hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Pancarın suyu ise sarılık tedavisinde etkilidir.

Kansere, mide hastalıklarına, gastrite, ülsere, karaciğer iltihaplanmalarına, basura ve daha birçok hastalığa şifa olan enerji deposudur.
PATATES
Memleketi Peru ve Bolivya olan patates, birkaç yüzyıldan beri Avrupa’da bilinmektedir. Pateteste değerli aminoasitler bulunur. Dengeli bir besinmaddesidir ve içinde C, B1, B2, PP vitaminlerinden başka potasyum, magnezyum, sodyum, kalsiyum, demir, alüminyum, manganez, kobalt, çinko, nikel gibi değerli madenler vardır.
Patatesin 100 gramında çeşidine göre 80-90 kalori vardır. Ancak aynı miktardaki patates kızartmasının ihtiva ettiği kalori 450’ye çıkar.
FAYDALARI
Patates kanserden korur. Hava kirliliği, radyasyon ve kimyasal artıklara karşı kanı zehirlerden temizler ve hücreleri yeniler. Mide hastalıklarına, gastrite, ülsere, karaciğer iltihaplanmalarına ve basura iyi gelir.
Özellikle taze ve kabukluyken bol miktarda lif ve bazı önemli besin maddeleri içerir. Vücuttaki fazla birikmiş suyu dışarı atması ve selülite karşı iyi bir silah olması da cabasıdır.
Orta boy bir patates, bir insanın bir gün içinde alması gereken kadar C vitamini içermektedir. Beyindeki serotonin adlı kimyasal maddenin yenilenmesini de sağlar.
İKAZLAR
- Patetesin besleyici kısmı hemen kabuğun altındadır. Yani yüzeye yakındır. Bu yüzden patatesin kabuğunu kalın soymak hem israftır, hem de patatesin yararlı kısmından mahrum kalmaktır. Soyulup haşlanmış patatesC vitamini ve minerallerinin % 25 ‘ini kaybetmiştir. Onun için patates mümkünse kabuğuyla fırında, külde, çok az suda veya buğuda pişmelidir. Çok az suda veya buğuda pişen patatesin kabukları sonradan kendiliğinden zar gibi sıyrılır.
- Patates, nişasta yönünden zengin olduğu için kan şekerini hızla yükseltir. Bu yüzden şişmanlamak istemeyenler ve şeker hastaları kısıtlı yemelidirler. Yahut lifli yiyeceklerle birlikte alınmalıdır. Özellikle patates kızarması bu yüzden etle değil, bol salatayla beraber yenmelidir.
- 24 saatten fazla buzdolabında duran bir patates yemeği de yenmemelidir. Özellikle sulu bir yemekse. Çünkü patateste basiller kolaylıkla ürer.
- Patates iyice çiğneyerek yenmelidir. Gerçekte sindirimi kolay olan bu besin maddesi çiğnenmeden yenir ve çabuk yuttulursa, tükürüğe tam bulaşamadığından midede fermantasyon ve ağırlık yapabilir. Patates mutlaka salata veya soğanla yenmelidir.
- Patatesin yeşil kısmı ve cücük yapmış olanı yenmemelidir. Bu kısımda “solanire” denen suda eriyen bir zehir vardır.
- Yine patetes taze olarak tüketilmelidir. Bekletildikçe nişasta oranı artar ve gıda değeri düşer.
Tatlı Patates
Adrenal salgılayan bezleri güçlendirerek vücuda enerji sağlar. Fosfor, magnezyum, kalsiyum, C vitamini, potasyum ve folik asit içerir.

Yaz kış sayısız yemeği ile yemeklerimizin baş malzemesidir.
PATLICAN
Patlıcan tam anlamıyla bir sebzedir. Çünkü kızartmasından etli yemeğine kadar her türlü yemeği hatta salatası yapılıp yenebilmekte.
Patlıcanın kökeni Doğu Hindistandır. Ancak sıcak iklimleri sevdiği için birçok yerde yetiştirlmektedir.
Patlıcan alırken siyaha yakın koyu mor ve parlak bir renge sahip olmasına, elle tutulduğunda da yumuşkalığına dikkat edilmelidir. Çünkü bunlar çekirdeksiz patlıcana ait özelliklerdir. Yani yemeklerde tercih edilen türün belirtileridir.
Besin değeri
Aslında patlıcan o heybetli görüntüsüne rağmen, besleyici yönü oldukça zayıf bir sebzedir. 100 gram patlıcan 24 kalori verir ve içinde 1.1 gr protein, 0.2 gr yağ, 0,5 gr selüloz, 5.5 gr karbonhidrat vardır. Ayrıca yeterli miktarlarda kalsiyum, fosfor, demir ve çeşitli vitaminler (A, B, B2, niasin, Clm) bulunur.
Patlıcan bu yönleriyle kalp ve karaciğer ve şekerden rahatsız olanlara tavsiye edilir. Yine selülozu yani lifi az olduğu için mide ve bağırsak hastalıklarına da çok iyi gelir. Uzmanlar patlıcanın hafif laksatif (yumuşaklık verici) ve idarar söktürücü bir özelliğe sahip olduğunu ve aynı zamanda karaciğerle pankreası olumlu birşekilde etkilediğini belirtiyorlar.
Bunların yanı sıra patlıcan taşıdığı A vitamini, fosfor ve kendine has bazı esaslarla sinirleri yatıştırma ve böbrekleri olumlu bir şekilde etkileme gibi bir özelliği de var. Kısaca söylemek gerekirse; patlıcan acı kabuğuna rağmen sağlık açısından oldukça yararlı özellikle sahip bir sebze.
Patlıcan kolesterolü düşürür, damar tıkanıklığına iyi gelir. Ayrıca kansızlığa karşı da faydalıdır.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.), şu mübarek sözleriyle patlıcanı methetmiştir:
“Patlıcanı kaynatmak suretiyle yumuşatın ve içine zeytinyağı koyun, ondan yiyin, hem de çok yiyin! Çünkü Allah’a iman eden ilk ağaç O’dur. Patlıcan kişiyi hikmetli yapar, dimağı taze tutar ve mesaneyi sağlıklı yapar. Cinsi gücü arttırır.”
Evet, patlıcan değerli ve oldukça ekonomik bir besindir. Sayısız yemeği ile sofralarınızın can simidi ve süsüdür. Hadiste zeytinyağlı yapılmasının tavsiye edilmesinde de hikmetler vardır. Zeytinyağı ile yapıldığında sindirimi daha kolay olur, lezzeti artar ve besleyiciliği çoğalır.

Soğuk kış günlerinde doğal enerji kaynağımız olan pekmez, tahinle karıştırldığında ayrı bir lezzet haline gelir.
PEKMEZ
Rafineri şeker ortaya çıkmadan, insanlar tatlı yeme arzularını bal ve pekmezle giderirlerdi. Özellikle kış günleri, soğuktan korunmada ve enerji kazanmada pekmez vazgeçilmez gıdaydı. Günümüzde tabii gıda olan pekmezin yerini beyaz şeker almıştır.
Pekmez, meyvelerin sularının (şıralarının) kaynatılarak yoğunlaştırılmasıyla elde edilir. Pekmez, çoğunlukla üzüm sularından yapılır. Az miktarda dut, erik, elma, armut gibi meyvelerden de yapılmaktadır. Genellikle Toroslar’da yetişen andız ve keçiboynuzundan da pekmez yapımında yararlanılmaktadır.
Güzün, bağlardan taplanan üzümler yıkanır, saplarından ayrılıp ezilerek şırası çıkarılır. Şıranın asitliğini azaltmak için “pekmez toprağı” denilen çoğunluğu kalsiyum karbonattan oluşmuş özel bir toprak kullanılır. 100 kilo kadar şıraya ortalma yarım kilo kadar toprak katılarak 5-10 dakika kaynatılıp kestirilir. Böylece şıra berraklaşır. Kestirilen şıra kaynatılarak suyunun bir bölümü uçurulur. Kaynama sırasında şıradaki şekerin bir kısmı yandığından rengi koyulaşır ve tadı değişir. Kaynama daha uzun sürürse suyu daha çok buharlaşır ve pekmezin kıvamı koyulaşır.
Besleyici değeri
Sıvı pekmezin 100 gramı ortalama olarak 36,5 gram su, 60 gram karbonhidrat, 3,5 gram madeni maddeler ve protein ihtiva eder. Koyu pekmezin su miktarı ortalama 25,5 grama düşerken, karbonhidratların miktarı 70 grama çıkar. Pekmezdeki karbonhidratlar sindirimi gerektirmeyen glikoz ve früktozdur. Pekmez yendikten hemen sonra bu şekerler kana geçerek enerji verirler. 100 gram pekmez ortalama 293 kalorilik enerji sağlar. Pekmez madeni maddelerden zengindir. 100 gram pekmezde ortalama 400 mg civarında kalsiyum, 10 mg civarında demir bulunur. Pekmez potasyumdan da zengindir. Ayrıca az miktarlarda vitaminler de bulunur.
Sağlığa faydası
Pekmezin beslenme yönünden önemi, kolay enerji sağlaması yanında, kemik gelişimi ve sağlığı için gerekli kalsiyumla, kan yapıcı demirden de zengin olmasıdır. Besinlerden vücutta enerji oluşabilmesi için kanın alyuvarlarının yeterli düzeyde olması gerekir. Alyuvarların yapımı için de demir gereklidir. Demir yetersiz olunca kansızlık gelişir. Pekmez hem kolay enerji kaynağı ve hemde bu kaynaktan vücutta enerji oluşması için kan yapıcı maddeyi içermesi bakımından önemlidir.
Ülkemizde pekmezden; pestil, cevizli sucuk ve pekmez lokumu gibi çeşitli yiyecekler yapılır. Pekmeze ceviz, susam, fındık gibi besinlerin karıştırlmasıyla elde edilen yiyecekler enerji ve mineraller yönünden zengin oldukları gibi protein de sağlarlar. Bu tür yiyeceklere en güzel örnek tahin-pekmezdir. 2 yemek kaşığı tahinle karıştırılıp yendiğinde, 220 kalori civarında enerji, 4,5 gram civarında protein, 127 mg civarında kalsiyum, 3 mg civarında demir sağlar. Tahin pekmez karışımının 2 büyük dilim ekmek ve 1 bardak sütle yendiğini düşünürsek ergenlik çağındaki bir genç erkeğin, günlük enerji ihtiyacının dörtte biriyle kalsiyum ihtiyacının yarısından çoğunu karşılar. Yüksek enerjili bu tür yiyeceklere, özellikle, büyüme çağındaki çocuk ve gençlerin, beden çalışması çok olanların, zayıf, halsiz ve iştahsız kimselerin beslenmelerinde yer verilmelidir.
Yine çok enerji verdiğinden sporculara ve ağır işçilere tavsiye edilir.
Mahzurları
Pekmez, balda olduğu gibi, şişman, beden hareketi az olanlar, şeker hastaları için sakınılması gerekli bir besindir. Aynı şekilde hemen kana karıştığı için “damping sendromu” gibi durumlar içinde mahzurlu sayılır. Bunun yanında, ishal gibi hallerde yararlıdır. Tuzlu bir şeyle pekmez şerbeti vücutaki su kaybının düzelmesinde yardımcı olur.

Bağırsakları çalıştıran pırasa bol mineral ve viteminleriyle kışın gelen şifadır. Kan yapıcıdır ve vücuda kuvvet verir.
PIRASA
Kış sebzesi olan pırasanın hem pişmişi, hem çiği yenebilir. Pırasada B grubu vitaminleri, C vitamini, bol miktarda kükürt, demir, slisyum, manganez,kalsiyum, iyot, bakır, potasyum vb. ile selüloz bulunur.
Faydaları:
- Pırasa bağırsakları yumuşatır ve çelışmasını hızlandırır. Mideyi kuvvetlendirir, pekliği (kabızlığı) giderir. Hemoroidi olanlara çok ferahlık sağlar. İştahsızlığı giderir. Cildi güzelleştirir.
- Dedeni ve kanı temizler. Böbrekleri çalıştırarak bol idarar söktürür ve vücutta birikmiş üre asidi ve ürat tuzlarını dışxarı atar. Böylece romatizma, egzema, damar sertliği, mafsal iltihabı, böbrek ağrısı, böbrekte kum ve taşta, idrar tutukluğunda, üremide çok fayda verir.
- Pırasanın bol vitaminleri, mineralleri ve çeşitli nitritleriyle şifa verici özelliği vardır. Sinirleri güçlendirir. Bileşimindeki fosfor ve magnezyum sinirleri yatıştırır. Bu yönden hem çorbası hem yemekleri tavsiye edilir.
- Yine pırasanın kalori değeri düşüktür. Kan şekerini yükseltmez. Şişmanlar ve şeker hastaları rahatlıkla yiyebilirler. Ayrıca tok tutucu özelliği de zayıflamayı sağlar.
- Yapısındaki bol miktarda suyla organizmanın su ihtiyacını karşılar. Süt veren annelerin sütünü arttırır.
Püf noktası:
Eğer püskülü sakız gibi beyaz ise çok taze demektir. İncesi daha yararlıdır. Çok iyi yıkanmalı, gerekirse üstten birkaç yaprak soyulmalıdır.

Bol lifli bu meyve kışın sofralarımıza taşıdığı vitamin deposudur.
AYVA
Kökeni Asya’dır. Ayva ağacı İran, Anadolu ve Ermenistan’da doğal olarak yetişir. Bu meyve A ve B vitaminlerinden zengindir. Bileşimindeki tanin ve kireçli tuzlar akciğer yetersizliğine ve vereme yararlıdır.
Ayva çiğ olarak zor yenen tek meyvedir. Suyu bol değilse ince rendelenir ve bir miktar rendelenmiş elmayla yenirse sindirimi kolaylaşır.
Faydaları:
- Özellikle ishali kesmede çok yararlıdır. Dizanteri ve ince bağırsak iltihabında tavsiye edilir.
- Kemik zafiyeti olan ve bedeni gelişmesi yavaş çocuklarda ayva çok faydalıdır.
- Karaciğer tembelliğini giderir, safra akışını artırır, kanı temizler. Sindirime yardım eder. Zayıf çocuklarda ve hastalarda iştahın açılmasına faydalıdır.
- Bir avuç kuru ayva çiçeği bir litre kaynar suya atılır ve 10 dk. Bekletilir. Su yerine ılık ılık bu içilir.
Püf noktası:
- Ayvanın çiğ değil, pişmiş olanı tercih edilmelidir.
- Komposto, jöle, fırın veya külde pişmiş olarak yenmelidir.
- Peklik olanlar, koyu kanı bulunanlar ve tansiyonu yüksek olanlar ayva yememelidir.

Sofraların vazgeçilmez besini olanpirincin faydaları saymakla bitmez. En eski ve en doyurucu besin maddelerinden biridir. Mükemmel bir enerji kaynağıdır.
PİRİNÇ
Pirinç, Türk sofralarının ana gıdalarındandır. Kurufasulyeyle pilav veya nohutla pilav. İşte bu ünlü yemeklerimizde pirinç olmazsa olmazdır.
Asya’da yaşayan insanların yarısından çoğunun temel besini pirinçtir. Pirincin kökeni de çok eskilere dayanır.
Pirinç tarladan toplandığı gibi yenmez, üzerindeki kabuğun çıkması gerekir. Başağından kopan pirince “kabuklu pirinç” veya “çeltik” denir. Daha sonra zarı, yani kepeği çıkarılır. Bu iki işlem sırasında, yani kepeği alınırken ağırlığının %30’undan fazlasını, lipitlerinin %80’ini, madeni tuzlarının % 60’ını, vitaminlerinin bütününü kaybeder.
Pirincin B, vitaminin yok edilemesi bu tahıl besin olarak kullanan ülkelerde ciddi vitaminsizlik vakalarına, özellikle de beriberi hastalığa yolaçmıştır.
HASTALARIN BESLENMESİNDE
Pirinç yağsız olduğundan, hastaların beslenmesinde yer alır. Ayrıca tansiyon düşürücü özelliği vardır. Sodyum ve potasyumdan yoksundur. Dolayısıyla böbreklerinden, kalp yetersizliğinden ve ödemden rahatsız olanlar için eşsiz bir besin maddesidir.
KEPEKLİ (KARGO) TERCİH EDİLMELİ
Kepekli pirinçte B1, B2, B6, PP, E ve F vitaminlerinden başka potasyum, fosfor, kalsiyum, flor gibi değerli madenler ve 12 çeşit aminoasit bulunur. İster pirinç, ister başka bir besin maddesi olsun, ne kadar doğal halinde kullanılırsa o oranda insana yararlıdır. Bu sebeple yediğimiz pirinç mümkünse kepekli cinsten olmalıdır.
Kepeksiz pirinç, beyaz ekmek ve diğer unlu gıdalar gibi tüm besin değerini kaybettiği için, bağırsaklara yapışarak vücuttan atılması zor olan, sindirim sistemini yoran ve şeker hastalığına yol açan bir gıdadır.
AÇLIK DUYGUSUNU GİDERİR
50 gram pirinç 180 kalori sağlar, açlık hissini giderir. Pirinç, sıvıyı kendine çeken bir tahıldır. Bu sebeple dokulara yerleşmiş olan tuzu da beraberinde sürükleyerek bedeni toksinlerden kurtarır. Böylece dolaşım sisteminin, kalbin ve böbreklerin yükünü hafifletir. Pirinç sinirlerin gerekterdiği B grubu vitaminlerini çeşitli salgı bezleri içni gerekli olan E vitaminini ve sinir hücrelerinin beslenmesi için gerekli olan yağ asitli maddeleri sağlar.
ZAYIFLATIR
Kepekli pirinç, kan şekerini yükseltmediğinden zayıflama kürlerinde yer alır.
Yalnız kepekli pirinç, alışkın olduğumuz beyaz pirince oranla daha ağır pişer, yani pişmesi daha uzun bir zaman gerektirir. Beyaz pirinçle yapılan her çeşit yemek kargo pirinçle de yapılabilir.
KANSERİ ÖNLER
Pirinçte bol miktarda kanser önleyici madde bulunur. Özellikle bağırsak kenserine iyi gelir.
İSHALE KARŞI
Yüzyıllardır, ishal olmuş çocuklara haşlanmış pilav (lapa) yedirilir. Çünkü ishali keser.
Yine böbreği rahatsız olup, üresi yüksek olnalar da pirinç lapası veya çorbası yerlerse faydalanırlar. Üre düşürücü tesiri vardır.
ÖVÜLEN GIDA
Görüldüğü gibi pirinç, buğdaydan sonra en besleyici gıdadır. Pilav bu yüzden sofralarımızın vazgeçilmez gıdasıdır. Enerji kaynağı olan pirinci Peygamber Efendimiz (sav) şu sözleriyle övmüştür.
“Pirinç, içinde hastalık unsuru bulunmayan tam bir şifadır.”
“Dünya yemeklerinin büyüğü, esası ve güzeli pirinçle ettir.”
Pirincin hak ettiği yer boşuna değildir. O gerçekten yiyenlere tam bir şifadır.
PİRİNCİN YARARLARI
- Tansiyonu ve kan şekerini düşürür.
- İshale karşı etkilidir.
- Böbrek taşının oluşmasını engeller.
- Kandaki kolesterol oranını azlatır.
- Sedef hastalığına faydalıdır.
- Kanser önleyici maddeler ihtiva eder.
- Enerji verir.
100 Gram pirinçte:
- 13 gram su
- 7.4 gram protein
- 1.4 gram yağ
- 76.8 gram karbonhidrat
- Bol miktarda çeşitli minarellar (kalsiyum, fosfor, demir gibi), yine bol vitaminler B1, B2, nikotinik asit bulunur.

Soğuk algınlığına çare, sinirlere dost, kansızlığa ve kabızlığa düşman bir şifa deposudur.
PORTAKAL
Portakalın anayurdu Doğu Asya’dır. Ülkemizdeyse Dörtyol başta olmak üzere güney illerimizde yetişir. Çocukluğumuzda yaşadığımız mahalle portakal bahçeleriyle doluydu ve sonbaharda portakal çiçeklerinden nefis bir rayina çevreye yayılırdı. Sabah bu güzel kokuyla uyanırdık. Ama giderek bahçeler azaldı ve kayboldu. Artık İskenderun’da portakal ağacına hiç rastlamıyorum.
Genç kızların başlarına taç örmek için kullanılan portakal ağacının tertemiz duru çiçekleri kadar güzel ne olabilir? Tüm bu beyazlığı, kışın gösterişli meyvelerinni altın sarısı ve kızarmış bakır renklerinin yanına koyduğumuzda, adeta bir tablo uyumunu görebiliriz. Yediğimizde ağzımıza dolan şekerli suyunun doyulmaz tadı, çok değişik çekiciliğiyle çocukluğumun hatıralarını canlandırır.
Portakal ağacının yapraklarından, çiçeklerinden, meyvelerinden, meyve sularından, ağaç kabuklarından ve esanslarından yararlanılır. Portakal ağacı, bahçenin süsü, gözlerin sevincidir.
Tüm nareciyede olduğu gibi portakalda da C vitamini boldur. Bilindiği üzere beden bu vitamini depo edemez. Bu yüzden hergün bir miktar C vitamini almalıdır. Orta boy bir portakal 5-6 yaşındaki bir çocuğun C vitamini ihtiyacını karşılar.
Portakalın bileşimindeki P vitamini damarları güçlendirir. Yine muhtevasında bulunan B1, B2, B6 vitaminleri bu meyvenin sinirler üzerindeki olumlu etkisini açıklar. Portakalda önemli miktarda provitamin A bulunur. Kışın sonu veya baharın başında bu meyveden bir kür yapmak yerinde olur. Bir tek portakal 100 gram sütteki kalsiyumu sağlar. Bileşemendeki fosfor kalsiyumu bedene mal ettirererek sinir hücrelerini güçlendirir; magnezyumda bedeni yenileyerek enfeksiyon hastalıklarına karşı korur. Bu sayılanlardan başka portakalda klor, bakır, demir, çinko, brom ve manganez bulunur.
Portakal bedeni toksinlerden arıtır. Anemide, karaciğer hastalıklarında, sindirim zorluklarında, kanın aşırı koyuluğunda tavsiye edilir. Fruktoz tipi şeker ihtiva ettiğinden şeker hastaları bile bir miktar portakal yiyebilir.
Portakalın posası bağırsakları etkileyerek kabızlıkta olumlu sonuçlar verir. Her meyve gibi portakal da aç karnına yenmelidir. Yemek üzerine yenen portakal gaz ve şişkinlik yapabilir.
PORTAKALIN FAYDALARI
Portakal çok kıymetli meyvelerin başında gelir. Kış aylarında ihtiyacımız olan çeşitli vitaminleri yeterli miktarda sağlar. Kalp için kan yoğunluğunu seyreltir. Hazım için çok faydalıdır.
- Bol C vitaminiyle kış aylarında soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklara karşı vücudun korunma gücünü artırır. Çeşitli hastalıkları çabucak atlatma imkanı sağlar.
- Mevcut B vitaminleri ve bol fosfor sinir sisteminin kuvvetlenmesinde, iyi çalışmasında etikili olur. Sinir zaafiyetini giderir. Bedeni ve bilhassa ruhi sıkıntıyı, yorgunluğu geçirir.
- A vitamini ve çeşitli madeni maddeleriyle portakal, cildin taze ve pürüzsüz olmasını sağlar.
- Muhtevasındaki bol vitamin ve madeni tuzlarla hasta ve çocukların kansızlığını giderir. Yüzün pembe ve cildin taze olmasını sağlar.
- Sindirimi kolaylaştırır, iştah açar.
- Karaciğeri çalıştırıp safra salgısını artırır. Bilhassa portakal kabuğundan yapılan reçel bu bakımdan daha tesirlidir. Kabuktaki esans da bağırsakları çalışktırır. Kabızlığı giderir. Gazı önler. Günde bir portakalın safra kesesi taşlarını engelleyebildiği gösterilmiştir.
- Vitaminleri ve doğrudan kana geçen şekeri hastalara, sporculara kolayca enerji sağlar.
- Katıksız portakal suyu, limon gibi gut ve romatizmaya yararlıdır.
Evet, kış hastalıklarına karşı bünyemizi güçlendirmek, enerji sağlamak ve bol vitamin almak istiyorsak, özellikle de kilo almadan bunları arzuluyorsak bol bol portakal yiyelim!

Besleyici iştah açıcı ve suszulğu giderici bir gıdadır.
SALATALIK (HIYAR)
Salatalık, besleyici ve iştah açıcı bir gıdadır. 100 gramında 0.7 gr protein, 0.1 gr yağ, 0.4 gr selüloz, 21 mgr fosfor, 0.3mgr demir bulunur. Hıyarda ayrıca A, B1 B2, niasin ve C vitaminleri ile kükürt ve manganez vardır.
Doğu ülkelerinde salatalık fazla sevildiği için turşusu kış için bile saklanmaktadır. Tuzlu suya yatırılan salatalık, turşu haline gelince birden lezzetli bir yiyecek oluverir.
Salatalığı soymadan yemilidir, zira kabuğu vitamin bakımından çok zengindir.
Faydaları
Salatalığın birinci özelliği idrar getirici oluşu, kanı temizlemesi ve vücut hatlarını korumasıdır. Akşamları sarımsak, maydanoz, limon ve zeytinyağıyla yapılmış hıyar salatasından bol bol yenebilir. Fazla kilolu hanımlar böyle bir rejim uygulayarak çirkin görüntülerinden kurtulabilirler.
Salatalık üre asidini ve fazla yağları giderir. Çok zayıf mideliler ve bağırsaklarından şikayetçi olanlar hıyarı haşlanmış olarak da yiyebilirler veya sebze çorbalarına katabilirler. O zaman hazmı çok kolay olur. Sebze çorbalarına mevsiminde hıyar karıştırmakla sağlığa çok şey kazandırılabilir.
Salatalık cildin dostudur. Ergenlik sivilcelerini ve yüzdeki çıbanları iyileştirir. Gut hastalığına, bağırsak iltihaplanmalarına iyi gelir, sinirleri yatıştırır uykuyu düzene sokar, serinlik verir, susuzluğu giderir ve güneş yanıklarını geçirir.
Salatalığın dıştan kullanışı da çok yaygındır. Bütün laboratuarlar güzellik maskeleri ve kremleri için hıyardan yararlanırlar.
Salatalık, bol lif (selüloz) ihtiva ettiğinden bağırsakları yumuşatır, hemoroide iyi gelir. Ayrıca bol su ihtiva ettiğinden vücudumuzu toksinlerden temizler.
Salatalık glisemik indeksi en düşük gıdalardandır. Bu yüzden zayıflatıcı tesiri sebebiyle yemeklerle beraber veya arada bol bol yenilmesi uygundur. Şeker hastalarına ısrarla tavsiye edilir.
Ramuz-el Ehadis’te Peygamberimizin (S.A.V.) salatalığı sevdikleri zikredilmektedir.

Sofraların vazgeçilmez lezzetli sarmısak sağlık açısından neredeyse her derdin devasıdır. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Kansere, yüksek kolesterole, kalp ve dolaşım sistemi hastalıklarına karşı korur.
SARIMSAK
Kur’an-ı Kerim de zikredilen (Bakara, 61) mübarek gıdalardan olan sarımsak için Allah’ın Resulü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Sarmısağı yiyin, onunla tedavi olun. Zira o, yetmiş derde devadır. Eğer bana melek gelmemiş olsaydı, ben de onu muhakkak yerdim.”
Sarımsak, gerçekten şifalı pek çok tesiriyle ve kendine has lezzetiyle mutfağımızın baş köşesinde haklı bir yer kazanmıştır.
Sarmasığın bileşiminde şekerler, çeşitli vitaminler (A, B, C), kükürtlü ve uçucu bir yağ ve içerisinde bol olarak allil sülfür bulunur. Sarmısağın özel kokusunu ve tadını bu madde verir.
Sarımsak çok eski çağlardan beri bilinmekte ve tedavide kullanılmaktadır. Çeşitli şekillerde yenebilirse de en uygun olanı yemeğin içine koymaktır. Bunun dışında çiğ olarak, diş diş veya ezmesi yapılarak yenebilir.
Canlılık verir
Sarmısağın en belirgin tesiri insana canlılık vermesidir. Ayrıca hem erkeklerde hem kadınlarda cinsel gücü ve isteği arttırır. Antillerde döğüş horozlarına, Sovyet Rusya’da yaşlılara güç kazandırmak için sarımsak yedirilmektedir. Ayrıca iştah açıcıdır.
Damar sertliği ve yüksek tansiyon için
Piyasaya sürülen çeşitli ilaçlar, yine de sarmısağın “tabii bir ilaç” olarak varlığını ortadan kaldıramadılar. Giderek değişen hayat şartları sebebiyle, yağlı besinlerin sofralarda daha fazla yer alması, günlük yaşantının stresi ve sigara gibi faktörler, medeniyet hastalığı olarak adlandırılan damar sertliği gibi rahatsızlıkların artmasına yol açtı. Bu aşamada devreye sarmısak girdi.
Aslında yaşlanma hastalığı olarak bilinen damar sertliğinin, gençler arasında yaygınlaşmasında, yüksek tansiyon ve kolesterol gibi, yaşlılıkla doğrudan bağlantısı olmayan amillerin rol oynadığı artık kati olarta biliniyor. Kanla birlikte taşınan çeşitli yabancı maddeler ve yağlar, damar iç duvarlarında birikerek, damarların daralmasına, sonuç olarak da dolaşım bozuklukları ve kalb rahatsızlıklarına yol açıyor. Sarmısağın yüksek tansiyonu düşürdüğü, kandaki fazla yağ ve kolesterolü erittiği kati olarak ispatlanmış durumda. Bu sebeple sarmısak kalp hastalıklarını önleyici bir tesire sahip.
Kanseri önlemede sarımsak
Günümüz istatistiklerine göre, sarmısağın çok yenildiği bölgelerde kanser daha az tahribat yapmaktadır. Sarmısakta bulunan germanium adlı kimyevi madde, insan kanındaki alyuvarları kuvvetlendirdiği gibi, kansere karşı en müessir maddelerden interferon’un üremesini arttırır. Böylelikle bünyenin kanserle mücadelede başarılı olmasını sağlar.
Yalnız sarmısağın fazla yenildiği bölgelerin az gelişmiş ülkelerde bulunduğu, buralarda çevre kirlenmesinin daha az ve kimyevi ürürlerin tarım sahalarını zehirlemedikleri ileri sürülebilir. Sarmısağın, kanser önleyici tesirinin fareler üzerinde yapılan tecrübelerle de gösterildiğini belirtelim.
Bağışıklık sistemini güçlendirir
Bütün bu antikanser etkilerde, sarmısağın güçlendirdiği bağışıklık sisteminin de rol oynayabileceği düşünülmektedir. Sarmısağın yapısındaki selenyum ve kükürt bileşiklerinin bağışıklık sistemini destekleyerek, kanser oluşumuna dolaylı yoldan engel olduğu görülmektedir.
Zehirlenmelerde
Sarımsak kurşun, civa, kadmiyum ve arsenik zehirlenmeleri için de kullanılır ve selenyum açısından da zengin bir gıda olduğu için bazı ağır metal zehirlenmelerinin tedavisinde de etkili olmaktadır.
Antibiyotik olarak
Sarmısak, çok geniş bir yelpazedeki mikroorganizmalar üzerinde, antibiyotik başlığı altında toparlayabileceğimiz, antiviral, antifungal, antiprotozoan, antiparazitik ve antibakteryel etkilere sahiptir. Alisin ve sarmısağın yapısında bulunan diğer kükürt bileşiklerinin etkili oldukları bu antibiyotik tesir klinik çalışmalarda onaylanmış ve enfeksiyonlarla mücadelede dünyanın çeşitli köşelerinde oldukça çarpıcı sonuçlar vermiştir.
Sarmısak bağırsakları yumuşatır, mikropları öldürür, hazmı kolaylaştırır, balgam söktürür ve ateş düşürür. Kükürtle karıştığı zaman solunum yolları için iyi bir atiseptiktir. Eski çağlarda veba salgınları sırasında doktorlar hasta muayenesine giderken yüzlerine sarımsak suyuna batırlmış bir maske takarlarmış. Bu da sarmısağın antibiyotik etkisinden olabilir.
Tadı ve kokusu problem ise
Her yerde deva olarak bilinen sarmısak, yemeklere de ayrı bir lezzet ve çeşni katar. Damak zevkine düşkün olanlar için adeta can dostudur.
Bu bitkinin tadını ve kokusunu fazla keskin bulanlar, daha tatlımsı kırmızı türünden satın alabilirler. Bir de keskinlik ve kokusunun esas kaynağı olan ve sarımsak asiti ihtiva eden iç kısmını çıkararak, yakıcılığını hafifletmek mümkündür.
Sarmısağı sevdiği halde çevre bakımından kokusundan çekinenler, yemekten sonra ağızlarına atacakları bir tutam maydanozun veya birkaç tane kahve çekirdeğinin bu kokuyu gidereceğini bilmeliler. Olmazsa, akşamları yemeliler.
Sarımsak eczanelerde
Artık eczaneler, sarımsak hulasası satmaktadırlar. Bir bitkinin eczanelerde satılması demek; şeref madalyası kazanması, bu büyük hizmetlerine karşılık taltifi anlamına gelir. Zaten sarmısağın faydaları saymakla bitmez.
Sarmısağın diğer faydaları
- Yüksek ateşi, sarımsak çorbası düşürür.
- Ses kısıklığına uğrayanlara da sarımsak tavsiye edilir. Sabah aç karnına yenilen kıyılmış 4-5 diş sarımsak sesi güzelleştirir.
- Sarımsak astım’a (nefes darlığı) da faydalıdır.
- Tansiyon yüksekliğinin çaresi sarmısaktır. Bol yenilmesi şarttır.
- Karaciğer yetmezliği durumunda da sarımsak yemek pek faydalıdır.
- Ağır yaşlılıkla birlikte damar sertliği de başlamış ve kan dolaşımı zorlaşmış ise yine sarımsak iyi gelir.
- Zafiyet geçirenlerin, egzaması olanların da diyetinde sarımsak baş sırayı teşkil eder. Eskiden köylerde dövülmüş sarımsak ile bal karıştırılarak bir macun yapılar, ekzamalı bölgeye konur, üstü bir gazlı bezle kapatılıp sarılırdı.
- Günde birkaç defa ergenlik sivilceleri üzerine sarımsak olduğu gibi sürülürse, sivilceler hiç yara izi bırakmadan kaybolurlar. Vücudumuzdaki kanı da temizlediklerinden önleyici etki de yaparlar.
- Sarmısakta bulunan bir madde, midedeki yanma ve iltihaplara (gastrit) karşı en iyi bir ilaçtır.
- Sarmısak bağırsaklardaki iç hareketi hızlandırarak iyi çalışmasını sağlar. Gaz birikimini önler.
- Sarmısak, vücuttaki beyaz benekleri, nasırlaşmış şişkinlikleri, çatlakları ve dudak yaralarını da yok eder.
- Sarımsak ezmesi, hem haşerat ilacı olarak (arı ve böcek sokmalarına karşı) hem de haşerat sokmasından oluşan yaralar için kullanılabilir.
- Sarmısağın suyu ile bal karıştırılarak elde edilen karışım, kaşıntı ve ağrıları dindirir.
- Sarımsak ayrıca diş ağrısına, göz yanmalarına, soğuk algınlığına faydalıdır.
- Sarımsak kansızlık (anemi) ve eklem ağrıları için de birebirdir.
- Sarımsak, şeker hastalığına bile iyi gelir ve kandaki şeker miktarını düşürür.
- Tad ve kokusunu veren allion maddesi dalmarlarda kanın akıcılığını arttırır. Bu da damar sertliğini giderir ve kolesterolü düşürür.
- Nezle, bronşit ve astım gibi hastalıkların tedavisinde faydalıdır. Öksürüğü ve özellikle öksürüğe sebep olan krampları gidermekte etkilidir.
Böbrek rahatsızlıkları ve böbrekte taş oluşumuna karşı oldukça tesirlidir.
Kullanma şekli
Değişik lezzeti ile bu iştah açıcı bitkiyi tüm yemeklerde kullanılabilir, çiğ veya pişmiş olarak tüketebilirsiniz. Ayrıca sabahları kalkar kalkmaz aç karnına yutacağınız bir diş sarımsak, hiçbir değer kaybına uğramadığı için şifalı özelliklerinden maksimum ölçüde yararlanmanızı sağlar. Ancak taze sarımsak hassas midelere dokunabileceği için, içindeki yeşil filizi çıkartmayı deneyin. Böylece sindirimi daha kolay olur.
Salatadan omlete, etli kuru fasulyeden dana ve kuzu etlerine, deniz ürünlerinden soslara, hatta çorbalara, özellikle de turşulara katabileceğiniz sarmısağı fırınlayıp bazı yemeklerde garnitür olarak da kullanabilirsiniz. Sarmısağın toplanma zamanı Haziran ve Ağustos ayları arasıdır. Yaprakları solup sararmaya başlayan sarmısağın başları topraktan çıkarılır, temizlenir. Sapları ile birlikte 4-5 gün açıkta bekletilir. Kuruduktan sonrada demet halinde bağlanır veya sapları örtülür. Sarmısağı satın alırken kağıtsı kabuğunun üzerinde küf lekeleri olmamasına, başlarının dolgun ve sağlam dişlerden oluşmasına dikkat edin. Sarımsak kuru, serin ve havadar yerlerde, örneğin iyi hava alan bir kapta ya da bir sepette saklanmalı, asla buzdolabına konmamalıdır.
Sarmısağın tüm dünyada yetiştirilen pek çok türü vardır. Ancak bunlardan en çok kullanılanları baş sarımsak elde etmek için yetiştirilen beyaz sarımsak, taze yemek için yetiştirilen iri dişli, gri kabuklu sarımsak ve İspanyol sarmısağı denen az acılı, iri başlı, pembe kabuklu türlerdir. Beyaz sarımsak ortalama altı ay, pembe sarımsak ise yaklaşık bir yıl bozulmadan saklanabilir.
100 gr. sarımsakta:
% 61.3 su 9 mgr kalsiyum
% 30.8 karbonhidrat 19 mgr sodyum
6.2 gr protein 1.5 mgr demir
1.5 gr lif 15 mgr askorbik asit
0,2 gr yağ 0.5 mg niasin
259 mg potasyum 0.25 mg tiamin
202 mg fosfor 0.008 mg rikoflavin

Semizotu çeşitli hastalıklardan koruduğu gibi bağırsakları çalıştırır.
SEMİZOTU
Semizotu kanın pıhtılaşma kabiliyetini arttırır. Böylece kanamalarda çok fayda verir. Akciğerden gelen kanda, idrarda kan çıkmasında, mide ve bağırsak kanamalarında önleyici rol oynar.
Bol idrar söktürür, kanı üre vb maddelerden temizler. İnsana serinlik verir, susuzluğu giderir. Böbrekteki kum ve taşı döker. Şişmanlara kilo verdirir. İdrar tutukluğunu giderir.
Semizotu sahip olduğu jelatinimsi madde ile mide-barsak yanmasını giderir ve bağırsakları yumuşatır, pekliği giderir. Solucan döker.
Semizotu uykusuzluğa da iyi gelir. Sinir krizleri ve beyin yorgunluğunu geçirir.

Sirke sağlığa güzel katık, ve adeta sihirli iksirdir.
SİRKE
Sirke, yemek ve salatalarımıza çeşni veren, ayrıca turşu yapımında kullanılan ekşi (asitli) bir maddedir.
Ekşimiş üzüm suyundan yahut elma veya diğer meyve suyundan başka bir şey olmayan sirkede bol miktarda C vitaminiyle bazı madeni tuzlar bulunur. Bu yüzden besin değeri yüksektir ve vücuda yararlıdır.
Sirkede yüzde 6-7 oranında asetik asit (sirke ruhu) bulunur. Bilhassa bu sirke asidi iştah açan, sindirim salgılarını artırıp hazmı kolaylaştıran ve sirkeye güzel, ferahlatıcı hoş kokusunu veren maddedir.
Yapılışı
Tabii sirke, suyu çıkartılan elma veya üzümün 15 gün bir kapta üstüne tülbent örtülerek bekletilmesi ve süzülmesiyle elde edilir.
Faydaları
Sirke az asitli olarak kullanıldığı takdirde faydalı olmaktadır. Bu halde dahi midesinden rahatsız olan veya ülser ve gastridi bulunan kimseler dikkatli olmalıdırlar.
Sirke asidi normal dozlarda dahi mikrop öldürücü özelliğe sahiptir. Bu sebeple bazı salgın hastalıklara karşı tıbbi ve ciddi bir tedbir olarak kullanılması çok defalar tavsiye edilegelmiştir.
Sirke sindirimi kolaylaştırır. İştahı açar. Bu sebeple birçok yemek ve salatalarda tad ve çeşni için kullanılır.
Sirkeyle soğuk su friksiyonları en zarasız ateş düşürücü, keza vücuda sukünet ve ferahlık veren bir preparattır.
Egzema ve yaralar sürülürse büyük ölçüde şifa sağlar, iyileştirir.
Sirke mide hararetini giderir. Safrayı keser. Safra rahatsızlıklarına iyi gelir ve safra akıntısını tanzim eder.
Sirke ile yapılacak gargara, diş etlerini ve diplerini sağlığa kavuşturur. Tabii bu işleme bir müddet devam edilmeli ve diş etleri hafif ovulmalıdır.
Zayıflamak isteyenlere sirke yararlıdır.
Yine sirke mikropları kırıcı ve parlaklık verici özelliğinden dolayı ev hanımlarınca evlerini, bilhassa camlarını temizlerken, çamaşırlarını yıkarken son durulama suyunun içine bir miktar dökerek kullanılar. Böylece ev ve çamaşırların mikroplardan arındırılması, daha parlak olması sağlanırken bir yandan da aile bütçesi kazançlı çıkar.
Sirke bu ve bilmediğimiz başka özellikleriyle Peygamberimiz’in (SAV) övgüsüne şu mübarek sözleriyle mazhar olmuştur:
Sirke ne güzel katıktır!
“Sirke benden önceki peygamberlerin de katığı idi. İçinde sirke bulunan ev, katık sıkıntısı çekmez.”

Soğanın sağlığımıza yararları saymakla bitmez. Sofralarımızın vazgeçilmez unsuru olmaya layık mücizevi bir bitkidir.
SOĞAN
Soğan her derde deva bir bitkidir. Binlerce yıldır bilinen soğanı bugünkü tıp, ciddi incelemelerden geçiriyor ve oldukça şaşırtıcı sonuçlar elde ediliyor. En başta soğan insan vücudunu hastalıklara karşı savunan bir koruyucu. Soğanda bol miktarda A, B ve bilhassa C vitamini, bol fosfor, iyot, kükürt gibi vücuda çok faydalı maddeler ve antibiyotik vazifesi gören esanslar ve sindirimi kolaylaştırıcı fermetler bulunur.
Soğan kuru ve yaş halde bulunur. Her ikisi de faydılıdır. Bilhassa kışın diğer salatalık bitkilerin az olduğu devrede soğan çok işe yarar.
Kalbin dostu
Haşlanmış ve çiğ soğan, kanı temizler, kan pıhtılaşmasını önler, hatta pıhtılaşmış kanı tedavi eder. Böylece damar tıkanıklığı önlenmiş olur, vücuda ve beyne daha çok oksijen gider. Kalp krizleri engellenmiş olur.
Soğanın ince zarları kan basıncını (tansiyon) düşürür.Yüksek tansiyona sarımsak gibi soğan da faydalıdır.
Şeker hastalarının ilacı
Eskiden beri soğan, şeker hastalarını tedavi etmek için kullanılır ve yapılan araştırmalar soğanda, gerçekten kan şekerini düşüren maddeler bulunduğunu göstermiştir. Soğan, pankreas guddesini çalıştırarak insulin salgısını arttırmakta, ayrıca kanda şeker seviyesini düşürmektedir. Böylece şeker hastalarının dışarıdan insulin ihtiyaçlarını azaltmaktadır. Bundan başka soğan, nişastalı unlu ekmek, börek, pilav, kuru bakliyat gibi yiyeceklerin hazmını kolaylaştırmaktadır. Yine soğan, kanın asitliğini gidererek, şekerlilerin fazla susuzluk ihtiyaçlarını da giderir. Hastalıklara dayanıklılığı arttırır.Bu sebeplerden soğan, şeker hastaları için idela bir besindir.
Doğal antibiyotik
Soğan, birçok bakteri ve virüse karşı birebirdir. Eskiden savaşlarda askerlerin yaralarını tedavi etmek için soğan kullanılırdı. Soğan acıyı alır ve yaranın çabuk iyileşmesini sağlar.
Kanseri önler
Soğan içerdiği bol miktarda sülfit maddesiyle kansere karşı da iyi gelir.
İdrar söktürür
Soğan bol idrar söktürür ve vücutta birikmiş su ve üreyi dışarı atar. Fazla yemek tuzu kalbe zarar verir ve vücutta çok su tutarak kalbin yükünü arttırır. Böylece tansiyon da artar. Soğan, üre ve su yanında vücuttaki fazla tuzu da dışarı atar. Böbrek taşını ve kumu döker. Yeniden meydana gelmesini önler.
Rahatlatır
Soğan sinirleri teskin eder, zihin ve sinir bozukluğunu giderir. Uykuyu kolaylaştırır. Bütün salgı bezelerini çalıştırarak sinir zayıflığı, zihin yorgunluğu, kalp çarpıntısı, ruhi sıkıntı ve bunalıma çok fayda verir. Yine soğan hafızanın da çok iyi bir dostudur, hafızayı güçlendirir.
Cinsiyeti güçlendirir
Soğan bilhassa erkek cinsiyet organları üzerinde önemli tesir gösterir. Prostat bezesini çalıştırarak onun bozulmasını, sertleşmesini önler. Cinsel gücü arttırır, iktidarsızlığa fayda verir.
Vitamin deposu
Soğan bilinen birçok meyveden daha fazla vitamin ihtiva eder, bu da bakteri ve mikroorganizmaların gereğinden fazla üremesini engeller. Yine kışın, içindeki C ve diğer vitaminlerle hastalıklara karşı koruyucudur. Soğuk algınlığı ve gribin en büyük düşmanıdır.
Bağışıklık sistemini güçlendirir. Kemik erimesine karşı etkilidir.
Türü fazla
Bayağı lezzetli olan soğanın birçok çeşidi vardır. Kırmızı ve açık sarı olanlar daha tatlıdırlar.
Çiğ soğanı salata ve soslara katarak, pişmişini ise yemeklerde bolca koyarak kullanmalıdır. Soğan bedeni gereksiz mukozalardan (burun tıkanması, sinüzit gibi) kurtarır. Çünkü soğanın bir özelliği de ödemi (şişkinliği) dağıtmasıdır.

Kolesterolü düşüren, bağışıklık sistemini güçlendiren soya sağlığımızın dostudur. Zengin proteini ile besleme gücü oldukça yüksektir.
SOYA
Yurdumuzda yetişmesine rağmen yeterince tüketilmeyen soya fasulyesi, sağlığımıza birçok alanda katkılar sağlar. Özellikle çok et yiyen kişiler, sağlıklı bir hayat sürmek istiyorlarsa sık sık soya fasulyesi de yemeliler. Soyanın en büyük yararı ise kolesterolü düşürmesidir. Buna bağlı olarak da, kalbe faydalı oluduğu bilinir.
Soya fasulyesi 4000 yıldan beri Asya’nın sağlam yapılı halkının temel besini olagelmiştir. Bu fasulye ile kepekli (kargo) pirinç binlerce yıl Doğu’da yaşamış birçok uygarlığın milyarlarca insanını beslenmiş ve besin sorununu çözümleyerek bu ülkelerin aç kalmamasını sağlamıştır. Son yıllarda soya fasulyesi daha çok aranır olmuştur. Çünkü soyanın hem besleyici hem de yüksek miktarda protein sağlayan bir bitki olduğu kanıtlanmıştır. Kuru börülceden biraz daha irice ve tombulca olan ve rengi nohudu andıran bu bitki, esaslı aminoasitlerden yana zengin olduğundan, protein açısından aranılan bir besin maddesidir.
Kolesterolün düşmanı
Soya fasulyesi kan kolesterolünü düşürmekte, özellikle, eti bol miktarda tüketen insanları daha sağlıklı yapmaktadır.
Kalbin gıdası
Kolesterolü düşürrüken kalbe de faydalı olan soyayı bu yüzden herkes tüketmelidir.
Kan şekerini dengeler
Soya, kandaki şeker oranını dengede tutar. Bu yüzden diyabete iyi gelir.
Diğer faydaları
Soyadaki bol demir kansızlığa iyi gelir.
Yine kalsiyum-fosfor oranı yüksektir. Zihin yorgunluklarının adeta ilacıdır.
Soyada ayrıca A, B, D, E ve PP vitaminleri bulunur. Ayrıca içerdiği selenyum bağışıklık sistemini güçlendirir.
Soya etin iki katı protein ihtiva eder. Bol B vitaminleri ve mineralleri vardır. Hazmı kolaydır. Hem nişasta ve hem de yüzde 30’dan fazla yağa sahip olduğu için, kuvvetli enerji de verir. Nekahat devresinin kısalmasını sağlar.
Safra kesesi taşından korur, taş oluşmuşsa yok eder.
Sindirim sistemini çalıştırır, kabızlığa iyi gelir. Kanser olma riskini düşürür.
Sağlığımız için tam bir hazine olan soya fasulyesini mutfaklarımıza kazandırmalıyız.

Hayatın kaynağıdır. Onsuz hiçbir şey olmazdı.
SU
Hayatın önce suda doğduğunu biliyoruz. Gıdasız, vücudumuzdaki yağ depolarına bağlı olarak ortalama 1-2 ay hayatımızı sürdürebildiğimiz halde su içmeden yalnızca 3 gün kadar yaşayabiliriz. Susuz yaşayamamızın sebebi vücudumuzda Suyu uzun süre tutamamamızdır. Vücudun susuz kalıp kuruması sonucu ağırlığının yüzde 20’sinin kaybedilmesi ölümle neticelenir.
Su vücudun en büyük bileşenini oluşturur. Yetişkinlerin vücudunun yüzde 50-65’i, çocukların vücudunun ise yüzde 70-75’i sudur.
Suyun vücuttaki görevleri
- Yediğimiz gıdalardaki besin öğelerinin çözünüp sindirilmesi ve emilmesi için gereklidir.
- Vücut sıcaklığını ayarlar. Sıcak havada terleme ve terin buharlaşması sonucu ısı enerjisi deriden atılır ve sirenlenme hissedilir. Bu serinlemenin olabilmesi için terin giysiler içinde kalmayıp atılması gerekir. Kuru sıcakta nemli havaya göre kendimizi daha rahat hissetmemizin sebebi terin buharlaşmasıdır.
- Vücuttan atık maddelerin uzaklaştırmasını sağlar. Bu idrar ve dışkı yoluyla olur.
Sağlığımız için su gerekli
Normal bir günde vücudumuz terlemeyle yaklaşık yarım litre, solunumla bir litre, idrar yoluyla 1.5 litre su kaybeder. Kaybedilen suyun bir bölümü aldığımız gıdalardaki suyla yerine konulur. Yine de günde yaklaşık 2 litre su içmemiz gerekir. Bir miktar tuz da vücudumuzun suyu muhafaza etmesine yardımcı olur.
Günümüzde kaybedilen su; gazoz, meyve suyu, çay, kahve gibi içeceklerle gideriliyorsa da bu doğru değildir, yine de bol su içmemiz şarttır. Çünkü çay, kahve, kola gibi içecekler aynı zamada diüretik (idrar çıkartıcı) oldukları için vücut bunlardan aldığı suyun daha fazlasını dışarı atar. Bu yüzden maden suyu veya kaynak suyu olarak içmekten vazgeçmeyelim.
Su almazsak ne olur?
Yeterince su içmediğimiz takdirde bazı rahatsızlıklara davetiye çıkarılmış olur:
- Astımı olanların krizi sıklaşır.
- Kıkırdakların uzun dönemde su kaybetmesinden eklem ağrıları ortaya çıkar.
- Beyin daha fazla suyu içine almak için kılcaldamarları genişletir, bu şekilde kan dolaşımındaki dalgalanmalardan baş ağrıları doğar.
- Hazmedilecek gıdalardan yeterli miktarda su alınamamasından dolayı hazımsızlık ve mide ekşemesi olur.
- Kan hacmindeki düşmeyi telafi etmek için damarların daralmasına bağlı olarak tansiyon yükselebilir.
- Basit yorgunluk ve tansiyon düşmeside susuzluktan doğabilir.
Suyun diğer faydaları
- Yemekle birlikte alınan su sindirimi kolaylaştırır. Özellikle yaşlı ve diş problemi olan kişiler yemeklerini sulu ve yumuşak olarak almalıdırlar.
- Yazın hararete karşı da su birebirdir.
- Spor yaparken terlemekle ve enerji sarfetmekle vücudun su ihtiyacı artacağından yine su içmelidir.
- Vücudun tüm kimyasal reaksiyonları gerçekleştirebilmesi için suya ihtiyacı vardır. Kan hacmi de su ile ayarlanır.
- Su kabızlığı önler, tokluk hissi verir.
- Vücutta yağ depolanmasına engel olur. Böbrekler yeterli su alamayınca iyi çalışamaz. Bu sebeple görevi karciğer üstlenir. Karaciğerin asıl vazifelerinden biri depolanmış yağları enerjiye çevirmektir. Böbreklerin işini de yaparsa tam kapasite ile çalışamaz, girderek daha az yağ metabolize eder. Bunun sonucu yağlar vücutta depolamaya başlar. Yani kilo almaya başlarız.

Dünyada en faydalı gıda nedir diye sorulursa genelde cevabı tektir.
SÜT
Peygamber Efendimiz (sav) sütü “hoş şey” diye adlandırır ve içecekler arasında en çok onu severdi. Bir keresinde “Ne yer, ne içersiniz?” sorusuna, “Bir bardak süt sabah, bir bardak süt akşam” şeklinde cevap vermişti.
Sütün tedavi edici özelliğine isi şu sözleriyle işaret etmiştir:
“İnek sütü ile tedavi olun. Ümid ederim ki Allah onda şifa bulundurur.Zira inek her ottan yer.”
“İnek sütü şifa, yağı devadır.”
Deve sütü karın ağrısına şifadır.”
“Bir kimseye süt içirlidiğinde şöyle desin: Allah’ım, onu mübarek kıl ve ziyadesini ver. Çünkü sütün yerini tutacak hiçbir yiyecek veya içecek yoktur.”
Süt çok yararlı bir gıda olduğu için Peygamber (sav) ona çok önem vermiştir. Diğer yiyecekler arasında onu zikretmiştir. Gerçekten de sütün yararı çoktur. O hem açlığı ve hem de susuzluğu giderir.
Sütün muhtevası
100 gram sütte 87.2 gram su, 3.3 gram çeşitli proteinler (kazein, laktalbumin, lakloglobumin), 3.8 gram yağ, 4.8 gram karbonhidrat (laktoz), pekçok mineral (kalsiyum, fosfor, sodyum, potasyum, klor, magnezyum, sülfür, krom, bakır, çinko, demir, manganez, iyot, selenyum) ve vitaminlerin her türü (A, tiamin, ribo flavin, piridoksin, folik asit, B12, C,D, E, K) bulunur. Bu miktar süt 67 kalori sağlar.
Süt bu değerlerden de anlaşılacağı gibi eksiksiz ve mükemmel bir gıdadır. Sağlıklı bir insanın 100’den fazla besin maddesine ihtiyacı vardır ve bu maddelerde, ancak çeşitli yiyeceklerle temin edilebilir. Çalışan bir insana, günde 70-80 gram protein, 50-70 grm yağ, 300-400 gram karbonhidrat ve kafi miktarda su, diğer muhtelif vitaminler ve madeni maddeler lazımdır. Bu maddeleri kısmen etle, ekmekle, şekerle, alabilmekteyiz. Fakat süt bu besin maddelerini vücudumuzun ihtiyaçlarına en uygun bir oranda bünyesinde toplayan bir gıda olarak dikkatimizi çeker.
Sütün bir diğer üstünlüğü, öbür gıdalardan farklı olarak “esansiyel” denilen ve vücuda mutlaka dışarıdan alınması gereken besin elemanların da ihtiva etmesidir. Bu özelliğiyle, insanın en fazla ihtiyaç duyduğu kalsiyum, fosfor gibi mineral maddeleri ile B kompleks vitaminlerinden B12 ihtiyacını karşılamak için çok iyi bir kayanak durumundadır.
Kemikler için süt
Süt ve ürünlerinin başlıca özelliği kalsiyum açısından son derece zengin olmalarıdır. Kalsiyum, doğumdan önce bile muhtaç olunan bir mineral bileşimidir. Bebek iskeleti, anneden alınan kalsiyum sayesinde oluşur. Çocuk yetişkinlik yaşına kadar bol miktarda kalsiyum almalıdır.
Süt, kalsiyum ile kemik erimesini önler. Kemikleri besler ve yıpranmış kemikleri de zamanla tedavi eder. Menopoz döneminde kemik erimesine yenik düşmemeleri için, özellikle kadınların bol miktarda süt içlemeleri gerekir.
Protein Kaynağı
Süt, peynir ve yoğurtta, 100 gram ette olduğu kadar protein vardır. Bu proteinler hücrelerin yenilenmesi ve bakımı için vazgeçilmezdir. Süt ve süt ürünleri tamamlayıcı değil temel gıdalardır. Mesela ayran! Çoğu insan ayranı susuzluğu gideren alelade bir içecek gibi görür. Oysa ayran büyümeyi çabuklaştırır.
Yağlı mı yağsız mı?
Yetişkinlerin yağsız veya az yağlı süt tüketmelerinde yarar vardır. Yağsız sütte de bol miktarda kalsiyum ve diğer sağlığa faydalı maddeler bulunur. Üstelik yağsız süt, yağlı süte oranla beyindeki maddeleri daha iyi bir şekilde harekete geçirir.
Kansere Karşı
Süt, kanseri, özellikle de bağırsak kanserini önler. Günde 2-3 bardak süt içen kişilerde bağırsak sorunlarına pek rastlanmaz.
Japon araştırmacılar, her gün süt içerek mide ve akciğer kanseri riskininde düşürüleceğini ileri sürdüler.
Ülsere Karşı
New York Sağlık Merkezince yapılan araştırmalarda, süt yağında bol miktarda “Prostaglandin E2” maddesinden bulunduğu ortaya çıktı. Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalarda prostaglandinin, midede ülser oluşmasını engellediği görüldü. Sütte bulunan prostaglandinin mide ve bağırsakları zararlı maddelerden koruduğu gösterildi. Ancak prostaglandin yağlı sütte bulunuyor.
Diş çürümesini önler
Sütte bol miktarda bulunan kalsiyum, fosfot, kazein ve diğer maddeler sayesinde, diş çürümesini engellediği ileri sürülmektedir.
Süt, her yaştaki kişilerin içmesi gerekli olan çok önemli bir besin maddesidir. Çocukların sağlıklı büyümesini, gençlerin beyin faaliyetlerinin artmasını sağlar. Saç ve cilde güzellik verir. Zinde tutar, enerjik yapar.
Süt, bu şaşırtıcı yönlerinden dolayı çok tüketilmekte ve gelişmiş ülkelerde, okul dönemlerinden başlayarak içme alışkanlığı kazandırılmaya çalışılmaktadır.
Görüldüğü gibi süt, vücudun ihtiyaçlarını bilen dağıtıcı gibi hareket etmektedir. Bu mübarek gıdayı hem kendimizin hem aile fertlerinin bol bol tüketmesi vazifemiz olmalıdır.
Peynir
Peynir, rennin (peynir mayası) enzimi ile sütün katılaştırılması sonucu elde edilir. Sütün protein, yağ, madeni maddeler ve vitaminleri sulu kısımdan süzülüp ayrıldıktan sonra ya tuzlu salamuralar içerisinde muhafaza edilebilir (beyaz peynir) veya kaşar peynirinde olduğu gibi katı kısım daha fazla süreçlere tabi tutulur.
Peynir proteince zengin ve besleyicidir. Herkes için iyi bir gıdadır. 100 gramında 78 kalori bulunur.
Çökelek
Yağı alınarak ayran haline gelen yoğurdun tuzla ısıtılarak katılaştırlması sonucu elde edilir. Çökeleğin yağı olmadığından protein değeri yüksektir. Taze veya kurutularak kullanılır.
Sütün yararları
- Kemik erimesini önler.
- Mikrobik enfeksiyonlara karşı etkilidir.
- İshali tedavi eder.
- Mide rahatsızlıklarını giderir.
- Sindirim sistemini düzene sokar.
- Ülseri önler.
- Beyine enerji verir.
- Kronik bronşiti önler.
- Tansiyon düşürür.
- Kanseri engeller.

Şifa Hazinesi:
ŞALGAM
Şalgamın yapağı ve kökü yenir. Çeşitli vitamin ve madeni maddeleri bol miktarda ihtiva eder. Bilhassa bol B vitaminleri, arsenik ve magnezyumu ile akciğerleri, bronşları temizler ve kuvvetlendirir. Gögsü yumuşatır. İnatçı öksürükte 100 gram şalgam rendelenir, 1 litre suda 15 dakika kaynatılır, sonra yarım saat dinlendirilip süzülür. Elde olunan sıvı bütün gün içilir. Bogaz iltihabında da bu su ile gargara yapılır.
Şalganın idrar söktürücü özelliği de vardır. Böylelikle böbreklerdeki ürat tipi taşı ve kumu döker ve yeniden meydana gelmelerini önler. Vücuttaki fazla suyu boşaltarak kilo verdirir.
Kanda biriken üre asidini ve ürat tuzlarını dışarı atarak romatizma, damla hastalığına iyi gelir ve vücuda dinçlik verir.
Ergenlik sivilcelerine ve egzemaya karşı çiğ şalgam tavsiye edilir. Şalgam çok iyi çiğnenmelidir.
Şalgam yaprakları da çok faydalıdır, ince kıyılarak salata şeklinde yenildiğinde yine aynı hastalıklara şifadır.
Çeşitli hastalıklara tutulan kimselere hazırlanan sebze çorbaları içerisine, biraz da rendelenmiş şalgam katılarak, hastalara bol ve çeşitli maddeler verilmiş olur ve iyileşmeleri çabuklaşır. Çocukların gelişip güçlenmesini sağlar.
Şalgam bağırsakları çalıştırır. Pekliği giderir. Kansere karşı korur.
Şalgamı zayıflamak isteyenler ve şeker hastaları da az miktarda yiyebilir.
Şalgamın sindirimi zor olduğu söylenir, ancak pişmişini her mide kolaylıkla hazmeder.
Şalgamda arenik ve şeker dışında kalsiyum, magnezyum, demir, maganez, bakır, çinko, iyot, fosfor, kükürt, potasyum ve A, B, C vitaminleri vardır.

Ağzınıza aldığınızda bütün bünyenize hoş birlezzetin ve serinliğin yayıldığını görürsünüz.
ŞEFTALİ
Kökeni kimine göre Kuzey Çin, kimine göre İran ve Habeşistan’dır. Ağızda eriyiveren, damak büyüleyen ve yer yemez bedenimizi en ince kaslarına kadar rahatlatan ve yumuşatan şeftali, fevkalede serinletici, içaçıcı bir meyvedir. Hassas midelerin kolayca sindirdiği bu meyve, hafif loksatif (bağırsak yumuşatıcı) ve idrarsöktürcüdür. Kanı temizler, sabahları aç karına birkaç gün süreyle içilen şeftali suyu idrarı çogaltır ve dışkıyı dengeler.
Şeftalide A, B ve C vitamenleri bolca yer alır. Ayrıca ihtiva ettiği şeker fruktoz türü kolay sindirilebilir olduğundan diabetlilere ve kilo vermek isteyenlere mahzurlu değildir.
Teki bile insanın C vitamininin yüzde 50’sini karşılayabilir. Sindirimi kolaydır. Kansere ve kalp krizine karşı koruyucu olan betakaroten açısından da zengindir. Bir tanesinde 33 kalori vardır.
Şeftali aynı zamanda kurt düşürücüdür. Vücut ateşini de azaltır. Ağız ve midede salgıyı artırarak sindirime yardım eder. Pekliği giderir. Zihni açtığından zihniyle çalışanların meyvesidir.
Çeşitli vitaminleri ve madeni maddeleriyle tıbbi değeri yüksek olan bu meyve her mideye uygun ve herkese faydalıdır.
Şeftali bilinmadığı mevsimlede mermelat ve komposto olarak tüketilir.

Hoş tadı ile pekmezle birlikte yenen tahin sinirleri kuvvetlendirir.
TAHİN
Tahin, susamın iyice ezilmesi ile edilir. İçerisinde yağ fazla olduğundan dolayı enerji değeri çok yüksektir. Susam; protein, kalsiyum ve B vitaminleri bakımandan da zengin olduğundan tahin ve tahinden yapılan tahin helvası gibi yiyeceklerin besin değerleri, sadece un, şeker ve yağdan yapılan tatlılara nazaran çok daha üstündür.
Eskiden beri evlerimizde, özellikle enerjiye çok ihtiyaç duyulan kış günlerinde vazgeçilmez tatlısı olan tahin-pekmez beslenme bakımandan üstün değerde, sevilen bir yiyecektir.
Tahin-pekmez, çocuklar için de iyi bir yiyecektir. Ekmekle yendiği zaman çocuğun hem enerji hem de besin öğeleri ihtiyacının bir kısmını karşılar. Enerji harcaması fazla olan çalışan kimselerin diyetinde tahin-pekmez ve tahin helvasına fazla yer verilmelidir. Tahin pekmez ve tahin helvası, şeker ve çikolataya tercih edilmelidir.
Susamın sindirimi sanıldığı gibi zor değil kolaydır. Soya fasülyesinden daha fazla E vitamini ihtiva eder. Sinirleri zayıf olanlara tavsiye edilir.

Buğdayda bulunan gıdaları konsantre olarak taşır. Çorbası ise milli yemeğimizdir.
TARHANA
Buğday unu veya bulgurdan yapılır. Undan yapılan tarhana; buğday unu, yoğurt, domates suyu ve biberler yoğrulduktan sonra 3-5 gün mayalandırılır. Mayalanmış hamur parçalar halinde dökülerek kurutulur ve irmik haline getirilir. Buğday ununa yüksek kaliteli protein içeren yoğurt ilave edildiği için tarhana iyi bir yiyecektir.
Tarhana bulgurdanda yapılabilir. Bulgur yoğurt veya ayranla beraber kaynatıldıktan sonra kurutulur. Bulgur sütle de karıştırıldıktan sonra pişirilip kurutularak yiyecek elde edilir. Buğday unu ve bulgurun süt veya yoğurtla karıştırılması ile elde edilen yiyecekler, sadece buğday unu veya bulgura nazaran daha yüksek kaliteli protein içerirler. Aynı zamada B vitaminleri ve kalsiyum bakımandan zegindirler.

Yemeklerimizin yanından eksik etmediğimiz tere vücudumuzu temizler ve sinirleri yatıştırır.
TERE
Kökeni Batı Asya’dır. Sebzeler arasında C vitamininden yana en zengin olanlardan biridir. Terede A ve B vitaminlerinden başka demir, kükürt, çinko, bakır, manganez, kireç, iyot bulunur. Serinletici, iştah açıcı, idrar söktürücü, kanı temizleyici ve hafif laksatiftir (bağırsakları yumuşatır.)
Tere kansızlıkta, bronşitte, egzemada, yorgunlukta, karaciğer ve böbrek yetersizliğinde etkilidir. Kandaki şekeri düşürdüğünden şeker hastalarına ve zayıflamak isteyenlere tavsiye edilir. Nikotinin panzehiri olduğundan sigara içenlere ve sigarayı bırakmak isteyenlere özellikle salık verilir.
İştah açıcı olduğundan zayıflıktan yakınanlar da tere yemelidir. Deri hastalıklarında, kan dolaşımı bozukluklarında da yararlıdır.
Kronik bronşit ve diğer göğüs hastalıklarında balgam sökmek için tere yenilmesi iyidir.
Tere sinirleri dinlendirir,. neşeyi arttırır. Vücudu toksinlerden temizleyerek mücadele gücünü ve direnci çoğaltır, dayanıklılığını fazlalaştırır Kansere karşı koruyucu etkisi vardır. Yine sindirimi hızlandırır.
Tere yerken dikkat edilmeli
Uzun zaman durup sararmaya başlayan tere zehirli olabilir. Çiçek açan tere de yenmez. Tere daima az miktarda ve çiğ yenmelidir.
Diğer yeşilikler gibi bol su ile çokça yıkanmalıdır. Ne kadar taze olursa yararı o kadar fazladır.

Böbrekleri kumu ve taşı döken; kalbin ve karaciğerin dostu; C vitamini deposu; kanser, şeker, hastalığı ve yüksek kolesterolden koruyucu şifa deposu bir sebzedir.
TURP
Turp, lezzetiyle salatalara tad veren, görünüşüyle salataları süsleyen bir sebze olarak bilinir. Ama turpun vücuttaki faydaları çok daha fazladır.
Turp çabuk büyüyen bir bitkidir, ektikten üç hafta sonra yenecek duruma gelir. Balkonda, küçük bir tahta sandıkta kolayca yetişebilir. Turp genellikle salatalarda kullanılır. Mevsiminde her öğün az da olsa bir miktar turp yemelidir.
Turpun çeşitleri vardır: Yabani, pembe ve siyah turplar..
Pembe turp, özellikle apertif, iştah açıcı olduğu gibi, skorbüte karşı, uyarıcı, idrar söktürücü, solunum sistemini tıkayan birikintilerin giderilmesini hızlandırıcı niteliklere sahiptir.
Kara turp, bu niteliklerden başka bronşit, boğmaca, romatizma, idrar yolları hastalıkları ve böbrek koliklerine özellikel tavsiye edilir.
Turpun lif oranı yüksek olduğu için kalp krizi, kanser, şeker hastalığı, yüksek kolesterol gibi önemli rahatsızlıklardan koruyucu etikisi vardır.
KANSER DÜŞMANI
Kanserojen maddeler kendilerinden zehirli değildirler. Fakat vücuda girdikleri anda bazı enzimleri çalıştırarak zararlı hale gelirler.
Yani kanserojen (kanser yapıcı) maddelerin çalışmasını engellemek mümkündür. İşte turp ikinci bir grup enzimi faaliyete geçirerek vücuda giren kanserojen maddeleri parçlayabilir.
C VİTAMİNİ TAKVİYESİ
Ayrıca turpta C vitamini de bulunur. Kalp damarlarındaki kan pıhtılaşmasını engellediğinden, turp bir numaralı kalp dostalrı arasında sağlam bir yer edinmiştir.
DİĞER FAYDALARI
- Turp çeşitli esansları, bol C vitamini, iyot ve kükürtüyle bilhassa karaciğere çok fayda getirir. Karaciğeri güçlendirir ve çalıştırır. Safra salgısını artırır. Safra taşının dökülmesini kolaylaştırdığı gibi yeniden oluşmasını engller.
- Turp, böbrekleri de dezenfekte eder, kum ve taşı döker. Kanı temizler, romatizma, siyatik, mafsallarda ürat birikmesinde çok fayda verir.
- Turp bronşları yumuşatır, öksürüğe iyi gelir. Astıma faydalıdır.
- Yine bol iyot ve kükürtüyle kanı temizler, ciltteki sivilceleri geçirir, cilde tazelik verir. Çeşitli allerji ve egzamalara iyi gelir. Saçları canlandırır.
- Kalp krizinden koruyucu etkisi vardır.
- Şeker hastalarına faydalıdır.
- Bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesini sağlar.
- Diş etlerini kuvvetlendirir.

Vücuttaki kan dolaşımını ve sinir sistemini düzenler. Mide kanseri, kemik erimesi, kalp sorunlarına birebirdir. Ancak günde 9 gramın üzerine çıkıldığında zararlı hale gelir.
TUZ
Tuz vücudumuzda suyun tutulması, kas ve sinirlerin çalışması için gereklidir. Tuz besinlerin bileşiminde bulunduğu gibi, güllerden, denizlerden ve kayalardan saf olarak da elde edilir. Elde edilen bu tuz, besinleri işleyerek saklamak ve yemeklerin lezzetini arttırmak için kullanılır.
İnsanların günlük tuz ihtiyacı 7-18 gram arasında değişir. Aşırı sıcaklarda, fazla beden hareketlerinde, terleme ve ateşli hastalıklarda idrarla, terle, ishallerde dışkıyla su ve tuz kaybedilir. Bu sebeple ralat ortamda yaşayan kişinin tuz ihtiyacı azken, ağır işte çalışanların, aşırı sıcaklardan korunamayanların, sık ishal olanların ihtiyacı fazladır.
Eksikliğinde ve fazlalığında
Kanımızda litre başına 7 gram tuz vardır. Tuz zihne duruluk, keskinlik, açıklık, uyanıklık verir.
Fazlalığında ise çeşitli hastalıklara zemin hazırlar. Uzun süre uygulanan tuzsuz bur rejim, bedendeki sıvıların dengesizliğine ve genel bir cansızlığa sebep olur.

Hoş lezzeti ile yazın susuzluğumuzun gideren üzüm tam birbesin ve enerji deposudur.
ÜZÜM
Yaz mevsiminin kendine has lezzeti ve kabuğundaki aroma maddeleri ile iştihamızı açan meyvesi olan üzümün, sağlığımıza pekçok faydası vardır. Gıda değerinin yüksek oluşu, vitamin ve madeni maddeler yönünden zenginliği sebebiyle mühim birbesin kaynağıdır. Bol çeşidi vardır ve hemen her toprakta yetişir.
100 gram taze üzümde; 82 gr su, 1 gr protein, 1 gr yağ, 15 gr karbonhidrat ve ayrıca kalsiyum, fosfor, demir, sodyum, potasyum, magnezyum, kükürt ve çeşitli vitaminler (A, B1, B2, C vs) bulunur. Aynı miktar kuru üzüm ise; 3 gr protein, 1 gr yağ, 77 gr karbonhidrat ihtiva eder. Üzümün tazesi 70, kurusu 340 kalori ihtiva eder.
Üzüm Kur’an-ı Kerim’de zikredilen mübarek gıdalardandır ve Peygamber Efendimiz (sav) tarafından ümmetine tavsiye edilmiştir.
Enerji kaynağıdır
Beyin, sadece glikozdan (bir çeşit şeker) enerji alabilir. Şeker, aynı zamanda vücudumuzun da yakıtı, temel enerji kaynağıdır. Fabrikalarda üretilen rafine şeker, yüksek klori verirse de vitamin, mineral ve protein ihtiva etmez. Halbuki normal şartlarda enerji üretilmesi için bu maddelerin beraber yakılmalarına ihtiyaç vardır. İşte üzüm, glikoz ve früktoz denilen iki tabii şeker yanında, bu maddeleri de bol miktarda ihtiva ettiğinden ideal bir enerji deposudur. Üstelik bu şeker yendiği anda kana geçtiğinden anında enerji verir. Ayrıca sindirimi çok kolaydır. Bedenen ve zihnen çalışan herkese iyi bir gıdadır. Bu özellikleriyle her zaman tok hissetirir. Süt için nasıl kusursuz besin deniliyorsa, üzüm de biktisel besinlerin içinde aynı değeri taşır. Hatta anne sütü kadar güçlü ve sağlık vercidir. Yeterli miktarda anne sütü alamayan çocuklara taze sıkılmış üzüm suyu faydalı bir gıdadır.
Öfkeyi dağıtır, nefsi hoş eder!
Glikoz eksikliği, bulanık düşünmeye sebep olabilir. Çünkü beynin tek enerji kaynağı olan glikozu almazsak; çabucak can sıkıntısı hissederiz, hassasiyetimiz artar, çabuk öfkeleniriz, faaliyet arzusu ve gücümüz azalır, unutkanlı hali başlar. Bu durumda beyin; çalışması için , oksijenin dışında B vitaminleri, demir ve tabii şekeri de almalıdır. Bu maddeler ise üzümde bol miktarda bulunmaktadır.
Yine üzümde olan resveatrol adlı madde, sinir hücrelerinin birbirleriyle bağlantı kurmasını sağlayan bir enzimi harekete geçirir.
İlerleyen yaşlarda sinir hücreleri arasındaki bağlantı koptuğunda, üzümdeki bu madde köprü görevi yapar.
Yorgunluğu giderir!
Üzüm, yorgunluğun sebeplerinden en önemlisi olan enerji yetmezliğini yok ettiği için, dolayısıyla hayatta başarılı olmaya ve mutlu yaşamaya da yardımcı olur. Ayrıca şeker olmadığı zaman; yağlar da verimsiz bir şekilde yakılacak ve tabiatıyla bu durum vücudumuzu yoracaktır.
B vitamini eksikliği ve kansızlık da yorgunluğa yol açar. Üzüm, hem bol miktarda B vitamini ihtiva eder, hemde kanı kuvvetlendirerek temizler.
C vitamini almanın da yorgunluğa faydası olur. Üzüm, bu vitamin yönünden de zengin bir gıdadır.
Üzümdeki bol demir ve şeker, kan yapar. Kansız çocuklara, doğum yapmış ve hastalıkların nekahat döneminde olanlara hızla kan sağlar.
Vücudu temizler!
Üzüm, karaciğer, böbrek, safra ve barsak hastalıklarında da tabii bir ilaç teserine sahiptir. Böbrekleri çalıştırır, vücutta birikmiş üre ve benzeri toksit (zehirli) maddeleri dışarı atar ve hiçbir artık madde bırakmaz. Bedeni ve zihni yorgunluğu, kabızlığı giderir. Ülser ve gastriti olanlar, herhangi bir gıda zehirlenmesi geçirenler, karaciğerinden rahatsız olanlar, kabızlık çekenler, romatizmalılar, belirli bir süre günlük diyetlerinin önemli bir kısmında üzüm suyuna yer verebilirler.
Üzüm çeşitli sebeplerden perhiz yapıldığında baş vurulacak komple gıdalardan biridir. Midede ülser veya gastiriti olanlar, mafsal iltihabı ve romatizma çekenler, karaciğer ve dalağı şişmiş olanlar, ince bağırsak iltihabı ve kabızlık çekenler günlük gıdalarında üzüm suyuna ağırlık vermelidirler. Böylece hasta organlar yorulmadan, kendi kendini tamir imkanı bulur ve hasta kendini toplar.
Sinirleri takviye eder, kalbi kuvvetledirir!
Sinirlerin B vitaminleri; kalsiyum ve fosfora ihtiyacı vardır.
Üzüm, bu maddeleri bol miktarda ihtiva eder. Bu harika meyve, sinir sistemimizin tek yakıtı olan glikozu ihtiva ettiğinden, sinirlerimize çok faydalıdır. Sakinlik verir, sindirimi kolaylaştırır. İnsanı canlı ve zinde yapar.
Üzüm suyu kalbe güç katar. Bol bulunan potasyum kalp adalelerini kuvvetlendirir. Yüksek tansiyon gibi sebeplerden bozulan, yorulan kalp üzüm suyu kürü ile normal hale döner.
Üzüm kürü
Bağdan yeni koparılmış hoş tadı ile zevkle yenen taze üzümlerle yapılan kür esnasında başka gıda alınmaz. Vücut, toksik maddelerden temizlenir, sindirim sistemi dinlenir. Gecmişteki aşırı ve kötü beslenmenin beden üzerindeki zararlı tesirleri yok edilir. Üzüm, insanı dinçleştirir ve cildi yeniler. Sivilceler zamanla kaybolur. Beden vitaminlenir ve madenlenir. Egzema, damla ve kabızlık hallerinde bu meyve pek faydalıdır.
Üzüm şişmanlatmaz!
Üzüm aksine şişmanlığı gidermede faydalıdır. Çünkü şekeri glikoz ve früktoz karışımı olduğundan glisemik endeksi çok yüksek değildir. Bu yüzden şişmanlık perhizi yapanlar tatlı ve kek ihtiyacını üzümle giderebilirler.
Kansere karşı üzüm
Science dergisinde yer alan bir habere göre üzümde resveatrol adlı madde bol miktarda vardır ve bu madde tümör oluşumunu, tümörün büyümesini ve gelişmesini önler. Ancak bunun için üzüm kabuğuyla taze olarak tüketilmelidir.
“Üzüm ve Üzümle Tedavi” kitabı
Meşhur hekimlerimizden Dr. Besim Ömer (Akalın) Paşa bu kitabında “Üzüm, mükemmel bir gıda ve müessid (etkili) bir devadır” diye yazmıştır. Ayrıca üzümü nefis bir gıda ve basit bir ilaç olarak tarif etmekte, mübarek bir meyva olduğunu söylemektedir. “Üzüm latif bir yemiştir” yine müellifin ifazesidir.
Dr. Besim Ömer’e göre: Üzüm, bazı deri hastalıklarında faydalıdır. Yine kemikleri kuvvetlendirir. Kanı temizler. Sindirim sistemi için çok yararlı bir besindir. Üzüm, iştihayı artırır ve sindirimi düzenler. Karaciğer hastalıklarında da üzüm kullanılır. Ayrıca ishal tedavisinde faydalıdır. Dizanteride, idrar yolları rahatsızlıklarında, bazı jinekolojik hastalıklarda iyi bir ilaçtır. Öksürük, ses kısıklığı ve nezlede de hastaya verilir.
Üzüm şırası
Üzüm usaresi, yani şıra yumuşatıcı olup birçok hastalıkta kullanıldığını Dr. Besim Ömer kitabında yazmaktadır.
Şırada potasyum, kalsiyum, magnanez, demir, klorürler, karbonitler, fosforitler vardır.
Şıranın maden suları ve sütle benzer yönleri olduğunu vurgulamaktadır.
Kuru üzüm
Güçlü bir enerji kaynağıdır. Göğüs hastalıklarına iyi gelir. Çocuklara akide şekeri yerine kuru üzüm verilirse çok daha faydalı olunur.
Üzüm çekirdeği
Üzüm çekirdeğinden çıkarılan, E vitamini yönünden çok zengin olan bir yağ kolesterol ve kalp rahatsızlıklarında özellikle tavsiye edilir.
Üzüm yaprağı
Vitamin yönünden çok zengin bir sebzedir.
Fransız tabiat bilimcisi Maurice Messegeue “Üzümün yaprağını en güzel değerlendiren Türklerdir.
Nefis Türk yemeklerinde sadece sarma olarak kullanılmakla kalmaz, bazı bölgelerde özel salatalarla birlikte çiğ veya haşlanmıyş olarak yenilir” demektedir.
Netice
Her derde deva olan üzüm hakkında Peygamberimizin (sav) 15 asır önce söylediği şu mübarek sözlerin bugün değeri daha iyi anlaşılmakta ve zaman, kainatın efendisini bir kere daha tasdik etmektedir:
“Üzüm yiyin. Zira üzüm, yorgunluğu giderir, sinirleri kuvvetlendirir, öfkeyi durdurur.”
“Kuru üzüme devam edin.
Zira o safrayı açar, balgam keser, sinirleri takviye eder, yorgunluğu giderir, ahlakı güzelleştirir.
Nefsi hoş eder, endişeyi uzaklaştırır, benzi düzeltir.”

Tabiat eczanesinden, mikropların baş düşmanı bir gıdadır.
YOĞURT
Doğumdan itibaren, hayatın her döneminde iyi şekilde yaşamak ve sağlıklı kalmak isteyenler sütü ve süt ürünlerini ihmal etmemelidirler. Sütten imal edilen bütün gıdalar her yaşta tüketilmesi gereken besinlerin başında gelir. Çünkü besleyicilik açısından, vücudun ihtiyacı olan elemanların hemen hepsini ihtiva ederler.
Yoğurt; serinletici, lezzetli, sağlıklı bir besin maddesidir. Sindirimi süte göre daha kolaydır ve sütün yerini tutabilir.
Kalsiyum kaynağıdır!
Yoğurt, süt şekerinin maya dediğimiz süt asiti bakterileriyle reaksiyonu sonucunda ortaya çıkan süt ürünüdür. Bu şekliyle yaşayan canlı bir yiyecektir. İhtiva ettiği bakteriler sütte bir takım değişikliklere yol açtığından yoğurt, daha koyu ve kıvamlıdır. Ancak sütün bütün besleyici özellikleri korunur. Dolayısıyla proteinler, yağ ve şekerler, A, B ve D vitaminleri, özellikle de kalsiyum gibi mineraller yoğurdun içinde de mevcut olmaya devam eder. Ayrıca yoğurt, sütü sindirme konusunda problemleri bulunan insanların, süt yerine tercih edebilecekleri besin türüdür. Bunların yanı sıra yoğurt ihtiva ettiği laktik asit sayesinde kalsiyum emilimini artırır. Günde bir kase tüketildiği takdirde yetişkin bir insanın günlük kalsiyum ihtiyacının dörtte birini almasını sağlar. Bu haliyle yoğurt, tabbi bir kalsiyum kaynağıdır.
Bir bardak azyağlı veya yağsız yoğurt yeterli miktar kalsiyum ihtiva eder. Özellikle kadınlarda oteoporoz gelişmesinin önlenmesi için 1000 mg kalsiyum almaları gerektiği düşünülürse, yoğurdun hayati önemi ortaya çıkar. Kalsiyum sütte, dolayısıyla da yoğurtta bulunan laktoz yasesinde kolayca emilir.
Sindirim sistemini korur!
Yoğurdun içinde bulunan bakteriler, normalde bağısağın tabii ortamında yaşamadıkları için, inanılmaz bir hızla çoğalırlar ve bütün sindirim sistemini dezenfekte ederler. Yani temizlerler. Yoğurt, bağırsakların görevini tam olarak yerine getirebilmesi için bağırsak duvarlarını kaplayan bakteri tabakasını güçlendirerek etik gösterir. Bu tabakanın güçlendirilmesi, organizma tarafından gerçekleşen vitamin ve mineral emilimini artırı. Kısacası yoğurt, sindirim sisteminin bütün hastalıklarıyla mücadele eder. Düzenli olarak yenildiğinde kabızlığı, mide ülserini önler, mideyle bağırsakları zinde tutar. Dahası metabolizmayı düzeltir. Düzenli olarak ilaç alması gereken yaşlılar yoğurtla bağırsaklarını güçlendirebilirler.
Hazmı kolaydır!
Yoğurdun sindirimi kolaydır, hatta ileri yaşlarda süt içmeyen kişiler bile yoğurdu kokmadan yiyebilirler. Yoğurt gerçek bir protein kaynağıdır. Ayrıca yağsızı başka imkanlar sağlar. Yoğurt, tıpkı süt gibi bol protein ihtiva eder.
Yoğurt hem serinleme hem de doygunluk hissi verir. Kullanım sahası çok geniştir: Sağlıklı yaşamak, diyet yapmak ve kilo vermek amacıyla kullanılabilir.
Fransız bakteriolog Prof. Metschinikow yoğurt için “gençlik kaynağı bir besin, bir hayat iksiri” demekte ve şunları vurgulamaktardır:
“Kendini sağlıklı bir hayat ritmi içinde bulan insanları uzun süre genç ve dinç tutar!”
Doğal antibiyotiktir!
Yapılan biçok araştırma, yoğurdun ihtiva etteği yararlı bakteriler ve diğer maddeler sayesinde, adeta tabii bir antibiyotik olduğunu göstermiştir. Yoğutta bulunan 7 çeşit madde bakteriler üzerinde güçlü antibiyotik tesiri yapmaktadır.
Antibiyotik alındığında bol miktarda yoğurt yemekte fayda vardır. Çünkü antibiyotikler bağırsak florasını, yani bağırsaktaki yararlı bakterileri yok ederek sindirim zorluğuna veya kabızlığa yol açarlar. Antibiyotikle birlikte yoğurt yenirse bu mahzur önlenmiş olur.
Kanseri önler!
Yoğutta kanseri önleyici maddeler olduğu bilinmektedir. Bol yoğurt tüketenlerin kansere yakalanma riskleri düşmektedir.
Her derde devadır!
Yoğurt doktorların ve beslenme uzmanlarının uzun yıllardan beri ilgisini çekmiştir. Araştırmacılar, Balkanlarda düzenli olarak yoğurt yiyen çok yaşlı insanlar üzerinde inceleme yaptıkları zaman yoğurt mücizesine şahit olmuşlardır. Bu yaşlı insanlardan adeta sağlık fışkırmaktaydı. Fransızların yaptığı incelemeler de bu gözlemleri doğrular mahiyettedir.
Yoğurt, bakır zehirlenmesine, baş ağrısına, dermansızlığa, adele ağrılarına, atalete, sıkıntı ve endişeye iyi gelir. Parlak bir cilt sahibi olmak isteyenler vücudun toksinleri atmasını sağlamak için tüketebilirler. Yoğurttan elde edilen tuzlu ayran, güneş çarpmalarına karşı başarıyla kullanılır.
Yağsız yoğurt, yüksek kolesterolden şikayetçi olan kişilerin kolesterolünü düşürür. Beyindeki birtakım maddelerin harekete geçirerek konsantrasyonu ve dikkati artırır.
Yoğurt taze, canlı ve tabii bir gıdadır. Atıştırmak için ideal bir besindir. Yıllardır sahip olduğu özellikleri dolayısıyla öve öve bitirilemeyen yoğurt, gerçek bir sağlık kaynağıdır. Organizmanın savunma sistemini güçlendirir, vücuda faydalı mikroplarla zararlı bakterileri yener ve sindirim sisteminin düzgün çalışmasını sağlar.
Faydaları
Bakterileri öldürür.
Bağırsak enfeksiyonlarını önler ve tedavi eder.
Bağırsakları çalıştırır.
İshale karşı etkilidir.
Kandaki kolesterol oranını azaltır.
Kalbe yararlı olan HDL kolesterolünü yükseltir.
Bağışılık sistemini güçlendirir.
Ülser önleyici maddeler ihtiva eder.
Kanseri önler.

Hem gıda deposu, hem potansiyel canlı olan yumurta, kahvaltılarımızda hep bulunması gereken küçücük fıçıcık içi dolu gıdacıktır.
YUMURTA
Kainattaki en mükemmel iki gıdadan biri sütse, diğeri yumurtadır. Yumurta denilince genelde tavuk yumurtası anlaşılırsa da az miktarda kaz, ördek ve hindi yumurtası da tüketilir.
Bir tavuk, yaklaşık 60 gr. olan yumurtalardan cinisine göre yılda 150-300 adet yumurtlar. Ömründe yaptığı yumurtalar ise kendi ağırlığının 70 katına ulaşır.
Beslenmemiz için yumurtanın bir hazine olduğunu söyleyebiliriz. Lezzeti de bu değerlerine bir yenisini ekliyor. Yumurtanın sarısı ve beyazının değişik muhtevaları bir araya geldiğinde ortaya farklı bir tad çıkıyor. Yumurtanın bir diğer avantajı ucuz olması. Bu yüzden de herkes tarafından satın alınabilen bir yiyecek.
Tavuk yumurtasının yüzde 6’sı su, 19’sı protein, 10.5’i yağ ve 1’i karbonhidrattır. Ayrıca A.D.E.K. B2, B1, Bg gibi vitaminlerle Ca, Fi, P, I, FI, Na, CI, Cu, S, Zn, Mg veMn gibi değerli elementler bulunur. Yumurta proteinin biyolojik değeri oldukça yüksektir.
Yumurtadaki yağların yaklaşık üçte ikisi doymamış durumdadır.
Yumurta proteini bağırsaklarda çabuk emildiğinden yumurtanın sindirilmesi de kolaydır. Sarısında bulunan kolesterol sebebiyle, fazla yumurta yemenin kandaki kolesterol seviyesini yükselterek damar sertliğine yol açacağına dair iddialar ileri sürülmüşse de bugün bu iddanın yanlışlığı anlaşılmıştır. Çünkü lesitin (yumurta sarısı, balık gibi maddelerde bulunan gliserozoforik asitli madde) yüzünden yumurtadaki yağlar vücut tarıfından depolanmaz.
Yanılgı şuradan olmuştur. Batıda yumurta genellikle jambonla (genellikle de çok yağlı olmaktadır) yenildiğinden kolesterolü yumurtanın yükselttiği sanılmıştır. Sonradan suçlunun jambon olduğu anlaşılmıştır.
Bu sebeple yüksek kolesterolü olan kişiler yumurta yeseler bile kalp ve damar rahatsızlıkları riskini almayacaklardır.
Yumurta, B vitaminleri, folat ve kalsiyum gibi birçok önemli besin maddesinin gıdalarla alınmasını sağladığından değerli bir kaynaktır
Yumurta protein deposudur. Çeşitli besleyici maddeleri bol miktarda ihtiva eder.
Kalori değerinin düşük olması sebebiyle de şişmanlatmaz.
Bu özellikleriyle büyüme, üreme, süt meydana gelmesi, kandaki alyuvarların teşekkülü ve vücudun kendi kendini tamirinde büyük yardımcıdır.
Yetişkin bir insanın günlük protein ihtiyacı 55-60 gram kadardır.
Bir yumurtada 6-7 gram protein bulunur, üstelik vücut bunun tamamına yakının kullanır.
Büyümedeki ve yaraların iyileşmesindeki vazgeçilmez rolü, ayrıca enerji sağlaması sebebiyle çocuklara 5-6 aylıktan itibaren yumurta yedirilmeye başlanır. Yıllar boyu da yiyecek listesinin başında yer alır.
Proteinlerin yapıtaşları olan aminoasitler, esasi (esansiyel) ve esasi olmayanlar olarak iki çeşittir.
Esasi aminoasitler, vücut tarafından yapılamazlar ve normal büyüme için şarttırlar. İşte bu aminoasitlerin hepsi yeterli miktarda yumurtada bulunmaktadır.
Ayrıca esasi olmadığı halde çocukların büyümesi için şart olan arginin, histidin adlı iki aminoasit de yumurtada mevcuttur.
Şişmanlamak isteyenlerin gıda listesinde bol proteinli ve besleyici maddeler bulunmalıdır.
Yumurta, özellikleriyle bu listenin başında yer alır.
Zayıflamak için rejim yapanlara da yumurta tavsiye edilir. Çünkü bu ufacık fıçıcıkta vücudun ihtiyacı olan pek çok gıda depo edilmiştir. Ve kalori değeri de düşüktür.
Hamilelerin, süt veren annelerin, iyileşme devresindeki hastaların yumurta yemeleri şarttır.
Mükemmel bir gıda olan yumurta her çeşit perhiz listesinin başında yer alır:
Kansızlar, ağır ve yorucu işlerde çalışanlar, mide rahatsızlığı olanlar, barsak sancısı çekenler vs...
Yumurta, şekerle birleştiğinde, organizmayı kendine getiren bir bomba haline geliyor. Yumurta akının şekerle çırpılması sonucu ortaya, bir zamanlar bebek maması olarak da kullanılan çok besleyici bir gıda çıkıyor. Yumurtanın “canlandırıcı” bir özelliği de var. Öyle ki, eskiden evlenecek olan erkeklere blayından önce bol bol yumurta yedirilmesi boşuna değildi. Bu onların daha kuvvetli olmasını sağlardı.
Çocuğu olmayan birine Peygamber Efendimiz (S.A.V); “Daima yumurtayı” buyurmuştur.
Yine Peygamberlerden biri Allah’a (c.c) güçsüzlüğünden yakınmış, Allah da ona yumurta yemesini emretmiştir (Şira-tül İslam).
Gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen yıllık yumurta sarfiyatının 400’ü geçmesi boşuna değildir.
Yumurta, insanın neye ihtiyacı varsa onu ihtiva eden ucuz ve mükemmel bir gıda deposudur.
Muhakkakki insanı yaratan, ihtiyacını da tam olarak bilir ve böyle nimetler verir.
Rahmeti Sonsuz’un özel ambalajında bize sunduğu yumurta, önemini hiçbir zaman kaybetmeyecek temel bir besin maddesi olmasının yanında; benzerlerine meydana getirecek fabrikaların programını da içinde bulundurmaktadır.

İştah açıcı ve hafızayı kuvvetlediricidir. Romatizma, ses kısıklığı öksürük, bronşit için faydalıdır. Zencefil aşçıların ve hekimlerin gözdesidir.
ZENCEFİL
Görünümü pek hoş değil, üstelik tadı da çok acı! Yine de zencefil bu aralar pek tutuldu. Eskiden bu hasis soğanla çok nadir karşılaşılırdı. Oysa bugün bu egzotik bitkiyi hemen hemen her süpermarkette bulmak mümkün. Bunun iyi de bir sebebi var: Zencefil hem insanı formda tutuyor, hemde bir çok rahatsızlığa iyi geliyor. İçerisindeki etken maddeler mide ve barsak rahatsızlıklarını en aza indirmekte, bağışıklık sistemini güçlendirmekte, soğuk algınlığına, romatizmal ağrılara ve bulantılara karşı ekti edebilmektedir.Bu nedenlerle artık sadece aşçılar değil, top uzmanları da bu köklü biktkiyle ilgilenmeye başladı.
Çok mu yedin? Merak etme zencefil mideni eski haline dönüştürür!
Sabahın erken saatlerinde, akşamki yemeğin hala midenizde ikamet ettiğini hissettiğiniz oldu mu hiç? Yediğiniz çöreğin ya da poçanın bir taş gibi midenize yerleştiğini?
Sindirim organlarımıza zengin öğünler sonrasında yüklü bir iş düşmekte. Biraz zencefil bu yükü kolaylaştırabilir. İçerisindeki baharatla safra kesesinde meydana getirilen salgıların üretimini sağlıyor, bu salgı da alınan yağın sindirimini hızlandırıyor. Ayrıca zencefildeki enzimler proteinleri parçalıyor, böylece mesela bifteği sindirme işlemi çabuklaşıyor.
Hayvanlar üzerinde yapılan deneyler, uçucu yağ içerisinde bulunan yapı taşlarının ve zencefilde bulunan baharatların mide sümük zarındaki iltihaplara karşı koruyucu etki yaptığını ortaya koydu. Bu etkinin insanlarda da söz konusu olup olmadığı kesin olarak bilinmemekle beraber bilim adamlarınca etkili olduğu tahmin edilmekte. Zencefil iştah salgılarının üretimin de hızladırdığı için aperatif olark da kullanımı mümkündür.
Sindirim problemleri? Midenin tıka basa dolu olduğu hissi? Zencefil barsakları hemen harekete geçirir!
Bezeyle, fasulye veya mercimek gibi sindirimi zor olan karbonhidratlı besinlerden sonra barsaklar iyice temizlenmeli. Bu görevi sindirilmemiş karbonhidratlarla beslenen kalın barsak bakterileri üstleniyor ve barsaklarda bir yan etki olarak gaz toplanmasına yol açıyor. Zencefil bu karbonhidarat tüketicilerinin artmasını egelliyor ve yan ekti olarak rahatsız edici gazlara yol açmadan şekeri tüketen laktik asit bakterilerinin üretimini sağlıyor. Acıyı seviyorsanız mutlaka sık sık zencefil tüketin. Bu hem kabızlığa hem da kramplara karşı birebir.
Aşırı yumurta ve yağlı kızırtma mı? Zencefil kolesterolü düşürür?
Sonuçlarına katlanmadan aşırı besin tüketimi zencefille dahi mümkün değil. Yine de payvani yağlar tüketecekseniz yanında zencefili ihmal etmeyin deriz. Hindistan’da yapılmış olan bir takım araştırmaların neticesinde; Zencefille tüketilmiş olan kolesterol zengin, bir öğün sonrası kolesterol değerleri oldukça düşük bulunmuştur. Fakat bu araştırmalar hayvanlar üzerinde yapılmıştır, bu nedenle de kolestrol konusunda hassas olan insanlar yapılacak diğer araştırmaları beklemeli. Bu onlar için daha ihtiyatlı olur.
Yolculuk öncesi rahatsızlıklar; sabahın erken saatlerinde istifra.. Zencefil birçok bulantıya karşı birebir!
Öyle rahatsızlıklar vardır ki yanında başka hisse yer yoktur. Baş dönmesi ve bulantılar bunlardan sayılır. Araba, uçak veya gemi hiç fark etmez. Bu eskiden gemi seyahatlerinde de söz konusu idi. Bu nedenle o zamanın insanları yolculukta yanlarına zencefil alırlarmış. Zencefil filizleri deniz rahatsızlıklarında sadece çiğnenirdi. Geçen bu zaman zarfında modern tıp zencefilin kimyasal maddelerden daha da etkili olduğunu ortaya çıkardı. Bu bitki, merkezi sinir sistemine etki etmeden doğrudan sindirim esnasında bedeni rahatlamakta ve bu nedenle de vücudu yormamakta.
Sindirimi zor gerçekleşen bazı ilaçlardan sonra meydana gelen mide bulantısı veya baş dönmelerini de zencefil engelleyebilmekte. Bunun için ya bir parça zencefil çiğnemeli veya zencefil etken maddesini ihtiva eden eczaneden alınmış tabletler yutulmalı. Yolculuk esnasındaki rahatsızlıklara karşı da aynı miktarlarda ya zencefil yada zencefil tabletini yolculuk öncesi alıp yolculuk esnasında da her dört saatte bir tazelemeli.. Hamileler ise bu konuda yapılmış olan araştırmaların yetersizliğinden dolayı doktorlarına danışmalıdır.
Aspirin ve sarmısağı rakip: Zencefil kanın yoğunlaşmasını ve romatizmal yangıları azaltıyor!
Parmak kemikleri ağrımakta, sabahları eller kaskatı kesilmiş, eklem yerleri kızarmış. Tüm bunlara karşı asprin iyi gelmekte ama yapılan araştırmalara göre zencefil de etkili olabilmekte. Üzerinde deneme yapılan hasta sayısı kısıtlı olsa dahi, sonuçlar umut verici: Her gün beş gram zencefil verilen ağrı, iltihap ve pişikten muzdarip olan hastalarda iyileşmeler gözlendi. Şu sıralar Berlin’de yapılan bir araştırma hafif ve orta derecedeki romatizmal ağrılar için en optimal dozu bulmaya çalışmakta.
Aspirinle zencefilin bir diğer ortak yönü de şudur: Hergün alınan beş gram zencefil kanın yoğunlaşmasını engelliyor. Yemeği pişirmeye başlarken içerisine katılan biraz zencefil iltihapları önlemekte. Ayrıca sarmısaktan da hiç hoşlanmıyorsanız zencefil büyük ihtimalle kan hücrelerine sarmısaktan daha iyi gelmekte. Ve üstelik gün boyu o rahatsız edici kokudan da bizleri kurtarmakta.
Ateş, nezle ve öksürük: Zencefil virüsün yolunu kesiyor!
Sıcacık bir çorbayı zencefille karıştırın. Netice: Küçük yudumlarla içildiği takdirde üşütmenin meydana getirdiği bütün şikayetlere birebir. Çünkü sıcak çorba sümük zarlarını uyarıp solunum yollarını rahatlatmakta. Ayrıca zencefil bakterilere karşı az da olsa etki edebilmektedir. Zencefilin uçucu yağı kronik solunum rahatsızlıklarına karşı da iyi gelmekte. Bunun dışında öksürüğü de en aza indirme özelliğine sahip olan zencefil, kan dolaşımına da olumlu etki yapmakta.

Kahvaltılarımızın baş misafiri zeytin tam bir gıda deposudur. Yüksek tansiyon, ülser, bağırsak,
ZEYTİN
Neredeyse dünya kadar eski olan bu meyvenin kökenin Anadolu olduğu sanılıyor. Barış simgesi olan zeytin bugün dünyanın tüm kıtalarında yetiştirilmektedir.
Zeytin ağaç 5-15 metre yüksekliktedir. Bahar aylarında beyaz renkli çiçekler açar ve yapraklarını kışın dahi dökmez.
Zeytin, Kur’an-ı Kerim’de birçok defa zikredilir ve insanlara çeşitli faydalar sağladığı kaydedilerek, bunda düşünen kimseler için ders olduğu hatırlatılır (Abese: 29, Nahl:10) Tin Süresine ise, incir ve zeytine yeminle başlanması dikkat çekiçidir.
Hakikaten zeytin, yaprağından yağına kadar şaşırtıcı pek çok özelliğe sahiptir.
Sözgelimi zeytin ağacı, bir hatta iki bin yıl gibi uzun yaşayabilir. Azami mahsülünü ise otuz yaşına geldiği vakit verir ki, diğer meyve ağaçları, ekseriya bu yaşta müfit olma özelliklerini kaybederler. Üstelik zeytinin 250-300 yıllık ömrü vardır.
Zeytinin mühim bir hususiyeti de kurak iklim şartlarına uygunluk göstermesidir. Derine giden kökleri sayesinde susuzluk çekmez. Ovalardan ziyade sarp ve yalçın, fakat mutedil rüzgarlara maruz yamaçları tercih etmesi ve her toprakta yeşişmesi de ilgi çekicidir. Yalnız kumlu ve fazlaca kurak yerlerde, daha verimli mahsül alabilme için yılda 1-2 defa sulanması faydalı olmaktadır. Zeytin; su, protein, yağ, selüloz, fosfor, kükürt, kalsiyum, klor manganez, A, C, E vitaminlerinden meydana gelmiştir. 100 gramı 224 kalori verir. Bileşiminden de anlaşılacağı gibi çok besleyici bir yiyecektir ve tam bir gıda deposudur.
Zeytin çok sağlıklı bir besin maddesidir. Aşırı hassas mideler bile zeytini kolaylıkla sindirir. Meyvenin kendisi veya yağı azmiktarda yendiğinde safra kesesini çalıştırarak safranın akışını kolaylaştrır, bağırsakları yumuşatarak hafif bir laksatif işi görür. Kabızlığa kalite iyi geldiği gibi, bedende kum ve taş oluşmasını engeller. Zeytinde yüzde 50-65 oranında yağ vardır. İspanyollara göre, zeytinyağı kullanan her türlü hastalıktan uzak kalır. Zeytinde A ve E vitaminleri vardır. Bilindiği gibi, E vitamini cinselliği dengeler, kalp damarlarının kan dolaşımını olumlu etkiler. Zeytin ve yağı şeker hastalarını da tavsiye edilir.
Fakirlerin beslenmek, zenginlerin iştah açmak için yedikleri bu lezzetli besin midede dolgunluk da yapmadığından eskiden tasavvufta rizayet yapanlara verilirdi.

Bereketi bol ve mübarek bir ağacın şifa dolu meyvesinden süzülen ilaç olan zeytinyağ en kolay hazmedilen yağdır.
ZEYTİNYAĞI
Zeytinin et kısmında yüzde 10-25, çekirdeğinde 25-50 oranında yağ vardır. Zeytinyağı, dünyanın en makbul yemeklik yağlarındandır ve nebati olanlar içinde en faydalısıdır. Vücudu besler ve benzi güzelleştirir. İçindeki azotlu maddeler sebebiyle tok tutar. Tarıih boyunca, hastalıkların tedavisinde ve sağlığın korunmasında kullanılmıştır.
Mutfak kültürümüzde zeytinyağının oldukça önemli bir yeri vardır. Bu yüzden de ülkemiz, dünyada en çok zeytinyağı üreten ilk beş ülke arasında yer almaktadır. Dahası, tüm dünya ülkeleri arasında Türk mutfağından başka “zeytinyağlılar” diye adlandırılan yemekler yok.
Zeytinyağı herşeyeden önce katı ve sıvı yağlar arasında en kolay hazmedilenidir. Limon veya kahveyle birlikte 1-2 kaşık içildiğinde kabızlığı giderir, yemeklerden önce içilirse mideyi ülsere karşı korur. Bütün bunların yanı sıra idarar yolları ve safra kesesi rahatsızlıkların giderilmesinde de etkilidir.
Çoçuklara faydalı!
Çocuğun beslenmesinde yağlar, hayati bir rol oynar. Zeytinyağ bu açıdan da vazgeçilmez bir besindir. Hayatın temel şartı, vücut hücrelerini sürekli olarka kendilerini yenileyebilmeleridir. Çocukluk ve gençlik dönemlerinde çok hızlı olan hücre yenilenmesi, yaş ilerledikçe azalır ve yavaşlar. Beslenme ile yaşlanma arasında güçlü bir ilişki vardır. Besinler vücudumuzda enerjiye çevrilirken oksiden denilen bazı maddeler açığa çıkar. Hücre gelişimini olumsuz yönde etkileyen oksidenler, yaşlanma sürecini de hızlandırılar. Antioksiden adı verilen bazı maddeler ise oksiden olumsuz ektisini ortadan kaldırır. Başta E vitamini olmak üzere çok sayıda antioksiden madde içeren zeytinyağı, hücreleri yeniler, doku ve organların yaşlanmasını geciktirir.
Zeytinyağı, büyükler için olduğu kadar bebekler ve çocuklar için de çok yaralıdır. Çünkü anne sütüne yakın miktarda linoleik asit ihtiva eder. Linoleik asit, çocukların büyümesi için gerekli olan temel maddelerden biridir. Yağsız inek sütüne zeytinyağı katıladığında, anne sütüne yakın özellikler kazanıyor ve anne sütünü bırakmış bebeklere, anne sütü gibi doğal bir besin kaynağı olabiliyor. Çocuklardaysa zeytinyağı, gastrit hastaları için mükemmel bir ilaç. Ayrıca beynin gelişimini ve kemiklerin güçlenmesini de hızlandırıyor.
Kabızlık için zeytinyağı
Zeytinyağı, besleyici yönü dışında iyi bir müshil ilacıdır. Sabahları aç karnına içildiğinde hem bağırsak mukozasına fayda sağlar, hem de tabbi bir yardımcı rolü oynar. Tembelleşmiş safra kesesini uyararak salgısını artırır ve yorgur karciğeri canlandırır.
Zeytinyağı, müshil oluşuyla basur hastalığının tedavisinde ve önlenmesinde kullanılır. Peklik halinde, sindirilmiş besinlerden arta kalmış kitle bağırsakta daha uzun süre kalacağından, suyunu daha çok kaybederek kurur. Anüsten çıkması zor olan bu kuru kitle, dokuları mekanik olarak yaralar ve hemoroid denen basur memelerine yol açar.
Halbuki bol lifli diyetle birlikte alınan zeytinyağı, hem kalın bağırsağın çeperlerini yağlayarak kayganlaştırır, hem de dışkıyı yumuşatır ve miktarını artırır. Yumuşak ve hacimli dışkının atılması sırasındaysa fazlaca ıkınmak gereksizdir. Bu da basur memelerinin gelişmesine yol açan mühim bir faktörün ortadan kalkaması demektir.
Bu konuda Peygamberimiz’in (SAV)”Bu mübarek ağacın (zeytinin) yağını devamlı kullanın. Onunla tedavi olmaya bakın. Zira o basurdan salim olmaya sebeptir!” buyurması hayranlık uyandırıcıdır. O zaman sindirimin mekanizması dahi bilinmiyordu.
Pekliğe karşı kullanılan laksatifler (müshil ilaçları), gıdalardaki faydalı maddelerin de dışkıyla atılmalarına sebep olmaktadır. Bu yüzden sık alınmaları zararlıdır.
Damar sertliğine karşı
Çeşitli araştırmalar, hergün belli miktarda zeytinyağı tüketenlerin daha az kalp hastalığına yakalandıklarını göstermiştir. Zeytinyağı, hem kanın damar içinde pıhtılaşmasını önlemekte hemde HDL adı verilen iyi kolesterolün vücuttaki oranın artırmaktadır.
Şeker hastalığına bağlı olarak kandaki kolesterol miktarı yükselir. Zeytinyağı ise kolesterolü kontrol altında tutarak kalp ve damar sağlığını korumaya yardımcı olur.
Haricen kullanılması
Sağlık açısından yaralı olduğu kadar kozmektik alan da zeytinyağının birçok faydası vardır. Zeytinyağı vücuda sürüldiğinde cildi besler, güzelleştirir ve kırışıkları giderir. Cildin genç görünmesini sağlar. Bekletilmiş zeytinyağıyla masaj yapıldığında, derinin soluk almasını sağlar ve vücut uyuşukluğunu giderir. Zeytinyağını pek fazla bilmediğimiz bir başka özelliği de ağızda çalkalandığında, dişlerin beyaz kalmasını sağlaması ve dişetlerini güçlendirmesidir.
Bu özelliklerinden dolayı zeytinyağı güneş yanıklarıda, kan çıbanında, el ve yüz çatlaklarını iyeşleştirilmeside, egzemada, pişiklerde emniyetle kullanılır.
Peygamberimiz’in (SAV) şu hadis-i şerifi 14 asır önce söylenmesine rağmen, tazeliğini hala koruyarak dikkatimizi çekmektedir:
“Zeytin yağı yiyin ve onunla yağlanın! Zeytinyağıyla tedavi olun! Çünük o, bereketi bol ve mübarek bir ağacın meyvesinden çıkartılmaktadır.”
Margarin yerine zeytinyağı
Tekniğin gelişmesiyle piyasaya sürülen margarin denilen sun’i yağlara karşı zeytinyağının pekçok üstünlügü bulunmaktadır.
Margarinlerin hammaddesi ayçiçeği veya soya gibi sıvı yağlar olduğu halde doymuş yağlar arasında yer alırlar. Çünkü margarinlerin fabrikada üretimi sırasında sıvı yagların yapısındaki çift bağlar hidrojen verilerek doyurulur. Böylece, sıvı yağlar katı duruma gelir. Ancak bu sırada sıvı yağların yapısında doğal olarak bulunan yağ asitlerinin bir kısmı trans yağ asiti adı verilen başka bir forma dönüşür. Bu asit, kolesterol seviyesini yükseltir ve kalp sağlığını olumsuz etkileyebilir.
Margarinlerin sindirimi zordur. Mideyi yorarlar. Vitamin miktarı düşüktür. Zeytinyağıyla her yaşa, her bünyeye uygun bir diyet yağıdır. Özellikle A, D, E, K vitaminleri açısından zengin olması dışında sindirim yönünden de rahatlatıcıdır ve besinlerin bağırsaklardaki kayganlığını sağlayan özelliğe sahiptir. Sıcakta ve soğukta besin değerini kaybetmez, aynı zamanda lezzetlidir de..
Margarinler kanda pıhtılar oluşturarak ve kolestrolü artırarak çağımızda yaygınlaşan kalp-damar hastalıklarına sebep olurlar. Zeytinyağıysa aksine kalp ve damar sistemi için en faydalı besinlerdendir. Sindirimi kolaytırır ve damar sertliği riskini düşürür.
Diğer faydaları
Safra kesesi hastalıklarında, karaciğerin temizlenmesinde, raşitizmde çok yararlıdır. Böbrekleri temizler ve taşların düşmesini kolaylaştırır.
Halis zeytinyağı sıcak suyla içilirse karın ağrısı ve kuluncu teskin eder, damarları açar, bağırsak kurtlarını düşürür.
Zeytinyağının hazmı kolaydır, hayvani yağlar gibi susatmaz. Bol miktarda fosfor ihtiva ettiğinden yiyine enerji verir.
Zeytinyağı gastrit asiti düşürdüğünden gastrit ve ülkese karşı koruyucudur. Safra salgısını harekete geçirerek safra bileşiminin en mükemmel şekilde olmasını sağlar. Safra kesesinin boşalmasını düzenler ve safra taşı riskini azaltır. Bütün yağlar içinde bağırsak tarafından en iyi emilen yağ zeytinyağıdır. Çocukların ve erişkinlerin kemik gelişmesine, mineralleşmesine yardımcı olur.
Diğer kullanışları
Zeytinyağı ayrıca balık konservelerinde, sabun imalinde, boyacılıkta, makineleri yağlamakta da kullanılmaktadır.
Zeytinyağı imalinden artan posa da işe yarar, hayvan yemi olarak değerlendirilir.
Zeytin ağacının çokca lif veren dal ve köklerinden misvak elde edilir. Zeytin ağacıysa mobilyacılıkta kullanlıan değerli bir kereste türüdür.
Yapraklarına gelince: Kaynatılarak suyunun içilmesi halinde idrak söktürücü, tansiyon düşürücü, kan şekerini ayarlayıcı olarak kullanılır.
Zeytin, görüldüğü gibi yaprağından yağına kadar her yönüyle mucizevi bir nimettir ve meyvesi de tam bir gıda deposudur.

Enerji ve besin deposudurlar
KURU MEYVELER
Türk mutfağında önemli yer tutan kuru meyveler, besin değerlerinin, enerji deposu olmalarının ve sindirim sistemini düzenleyici etkilerinin yanısıra, son derece lezzetli tatlılar yapmaya da imkan sağlarlar.
Kuru üzüm, kuru kayısı, kuru dut, kuru elma, kuru erik zevkle tükettiğimiz kuru meyveler olarak sayabiliriz.
Yararları
Kuru meyvelerin yararları sayısızdır. Kuruma esnasında bütün suları açığa çıktığından, içerdikleri besin maddeleri daha etkili hale gelir. Bunun tek istisnası, az ya da çok hemen bütün meyvelerde bulunan C vitaminidir. C vitamini, kurutulma işlemi esnasında ne yazık kı tamamen kaybolur. Ayrıca bu meyveler, içerdikleri doğal şeker sebebiyle, eşsiz birer enerji kaynağıdırlar. Lif açısından son derece zengin olmalarının yanısıra, bol miktarda demir ve öteki minerallerden içerirler.
Nasıl kullanılır?
Kuru meyveleri yumuşatmak ve kullanıma hazır hale getirmek için, onları birkaç saat suda bekletmeniz çoğu zaman yeterli olacaktır. Su yerine, meyve çayı ya da meyve suyu kullanmak da mümkün. Meyveler sertliklerini kaybettikten sonra, onları artık çok kısık ateşte kaynatabilirsiniz. Bunun için kaptaki meyvelerin üzerini tamamen örtecek kadar suya, birkaç dilim portakal kabuğuna, bir miktar da tarçın ve benzeri baharatlara ihtiyacınız olacaktır.
Besin değerleri ve hazırlanışları
Başta da söylediğimiz gibi kuru meyveler, taze olanların en az beş katı yüksekliğinde besin değerine sahiptirler. Sözgelişi, kuru üzüm, besin değeri son derece yüksek bir besindir; bol miktarda fosfor, kalsiyum ve özellikle de potasyum içerir. Şimdi tek tek bazı kuru meyve çeşitlerine bakalım:
Kayısı kurusu – Başta A vitamini olmak üzere, B vitaminleri ve folik asit içerir. Bunun yanısıra, fosfor, magnezyum ve özellikle de potasyum açısından zengindir. Bu son derece lezzetli besini birçok değişik biçimde kullanabilirsiniz. İşte bir örnek: Kayısı kurularını servis etmeden bir süre önce içine bir miktar vanilya ve çubuk tarçın kattığınız elma suyunda bekletin; üzerlerine krem şantiy ya da süzme yoğurt koyduktan sonra soğuk olarak servis edin. Daha önce de söylediğimiz gibi, kimyasal işlemden geçmiş olan kuru meyvelerin sağlığa zararları yoktur, ne var ki katkı maddeleri tatlarını biraz bozabilirler. Bunun için bu tür meyveler satın aldığınızda, onları beklettiğiniz suyun içine bir miktar da limon suyu katmalısınız.
Elma kurusu – Turta ve keklerde kullanılan elma kurularının lezzeti, tazesinden pek de farklı değildir. Elma kurularını kullanmadan önce, sekiz saat soğuk suda ya da yarım saat kaynar suda bekletin; sonra da zedelemeden süzün. Bunları meyve salatalarında, tatlılarda kullanabilir, püre ya da sos yapabilirsiniz. Ayrıca diyet yapanlar, kahvaltı olarak yedikleri tahıl unlarına ya da musli’lere katabilirler.
Hurma – Lezzeti, kokusu ve kremsi dokusuyla hurma, kuru meyvelerin en sevilenlerinden biridir. Yüksek besin değerinin yanısıra, kalorisi, karbonhidratı, potasyum ve folik asidinin fazlalığıyla bilinir. Son derece yüksek oranlı posasıyla kabızlıktan yakınanlar için son derece yararlıdır. Aynı zamanda kuru meyvelerin en dayanıklı olanıdır. Sabahları bir ya ada iki hurma yediğiniz takdirde, hem sizi gün boyu ayakta tutacak enerjiyi verecek, hem de sindirim sisteminizi düzenleyecektir. Hurma sade olarak yendiği gibi, çikolata sosuna ya da badem ezmesine batırılımş olarak da satılabiliyor. Ayrıca çeşit çeşit tatlının yapımında kullanılıyor (sözgelişi puding ve kekler).
Kuru incir – Kalori değeri, bütün öteki kuru meyveler gibi çok yüksektir. Yüksek oranda karbonhidrat, kalsiyum, potasyum içerir. Diyet yapanların kahvaltı olarak yedikleri tahıl unlarını lezzetlendiren, turta ve keklerde kullanılan kuru incirden yararlanmanın başka yolları da var elbette. İşte bunlardan biri: İyice yıkadığınız incirleri çok az kahverengi şeker ekleyerek sütte kaynatın. Süzdükten sonra üzerin ebol miktarda toz hale getirilmiş ceviz ya da badem dökün. Biraz krem şantiy ya da süzme yoğurt, birkaç portakal kabuğu dilimi, tatlınızı servise hazır hale getirecektir.
Kuru erik
Besleyici değeri, içerdiği bol miktarda demir, kalsiyum, magnezyum, potasyum ve A vitamininden gelmektedir. Ayrıca posasının çokluğu yüzünden, hekimlerin özellikle sindirim sorunları çeken hastalarına tavsiye ettikleri yiyeceklerin de başında gelir. Sabahları son derece besleyici bir kahvaltı istiyorsanız, bir miktar kuru eriği, portakal suyunda bütün gece bekletin. Kahvaltınız hazır bile. Ve işte kuru erikten yararlanmanın bir başka yolu: İri kuru erikleri iki saat kadar suda bekletin, ardından üstünü örtecek kadar su eklediğiniz bir kapta yumuşayana kadar ağır ateşte pişirin. Su yerine limon suyu ya da kuşburnu çayı kullanırsanız, lezzeti ve besin değeri artacaktır. Ardından özel bir kapta erikleri püre haline getirin ve buna birkaç damla brendi ekleyin. Üzerine bir miktar krem şantiy ya da süzme yoğurt koyarsanız tatlınız servise hazır olacaktır.

Vazgeçilmez ve asli protein kaynağıdır
ET VE ÜRÜNLERİ
Sığır, koyun, keçi gibi hayvan etlerine kırmızı et denmektedir.
İnsan beslenmesinde önemli yer tutan etler biyolojik değeri yüksek, iyi kalite protein kaynağıdırlar. Ayrıca B grubu vitaminleri ve demir bakımından zengindirler. Etin su olmayan kısımları çoğunlukla protein ve yağdan ibaret olduğundan aynı zamanda enerji kaynağıdır. Yağlı etler daha fazla enerji verirler. Bunun yanında yağsız etlerin kalori değeri düşük, protein değeri yüksektir.
Yağsız et ortalama yüzde 76 su, yüzde 21,5 azotlu maddeler, yüzde 15 yağ, yüzde 1 mineral maddeler ihtiva eder. Ayrıca karbonhidrat enzimler ve vitaminler de bulundurur.
Et, tam bir protein deposudur. İnsan, günde 60-70 gram proteine ihtiyaç duyar. Bu proteinin de bir kısmı hayvani kaynaklı olmalıdır. İşte lezzetle yenen et yemekleri bünyemizin bu ihtiyacını karşılar.
Etle giderdiğimiz ve muhakkak almamız gereken proteinlerin çeşitli fonksiyonlarını şöyle sıralayabiliriz:
- Proteinler canlılığın temel elemanlarıdır. Hücrenin ana cevheridir. Büyüme için protein şarttır. Karbonhidrat ve yağlar azot ihtiva etmedikleri için hücrede proteinlerin yerini tutamazlar.
- İnsanlar sürekli aşınma ve yıpranma halindedir. Onun için devamlı tamir de gereklidir. Bu da proteinle mümkün olur.
- Proteinlerin aminoasitleri; enzimlerin, hormanların, hemeglobimin yapılabilmesi için gerekli hammaddeyi sağlar.
- Proteinler enerji kaynağıdırlar.
- Proteinler kan plazmasında, beyin omurilik sıvısında ve barsak salgılarında tampon ödevi görür ve bu sıvıların PH’larının sabit kalmasına katkıda bulunurlar.
İşte et, o harika lezzeti yanında protein ihtiyacımızı karşılayan en önemli kaynaktır.
Et mamulleri
Etler taze veya mamul olarak kullanılır. Et mamulleri ile etin saklanması ve kullanmada kolaylık sağlanmaktadır. Belli başlı et mamulleri; pastırma, sucuk, sosis, salam ve kavurmadır.
Beyaz et
Etinden ve yumurtasından yararlanmak üzere yetiştirilen tavuk, horoz, kaz, ördek, hindi ve tavşan etleriyle av etleri bu gruba girer. Kanatlı hayvan etleri de protein, B vitaminlerinin çoğu ve demirden zengindir. Kanatlı hayvan etleri sığır ve koyuna göre daha az yağ içerir. Özellikle tavuğun beyaz eti, en yağsız et sayılabilir. Enerji değerleri koyun ve sığıra oranla düşüktür. Doymuş yağ ve kolesterol de daha azdır.
Beyaz etler lezzetli ve hazımları kolay olmalarının yanında aynı kırmızı etler gibi protein ihtiyacımızı karşılamalarıyla bilinir.

ENGİNAR
Hiçbir sebze veya meyve (yağlı bitkiler hariç) mineral bolluğu bakımından enginarla yarış edemez. Enginarda bol potasyum, kalsiyum ve manganezden başka A, B ve C vitaminleri bulunur.
Bu sebzenin özelliği karaciğeri temizlemesi, safranın kolay akışını sağlamasıdır.
Enginarın genelde çiçekli kısmı yenmekteyse de gerçekte tümü yenebilir. Çiçeği, yaprağı, sapı ve kökü.
Çok körpe enginarlar tuzla harmanlayarak çiğ yenebilir. Daha irileri pişirilebilir. Salata için haşlandığında suyu dökülmemelidir, madeni tuzlar bakımından çok zengin olan bu su çorbalarda kullanılabilir.
Enginar karaciğerin çalışmasını düzenlemesinin yanı sıra üreye, kolesterole karşı da iyi gelir. Bağırsakları temizlediği gibi, romatizma ve damar sertliğinde de etkili bir ilaçtır. Bu yüzden enginar vücuda dinçlik verir, dinlendirir. Bedenen ve bilhassa fikren çalışanlara çok faydalıdır.
Kalb adelelerini kuvvetlendirir. Ayrıca şeker hastaları için de faydalıdır. Şekerlilerin sık kullanmaları gereken bir gıdadır.